1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Bütün bir insanlık tarihini kibirle sorgulama yetkisini nereden alıyorsunuz?
Bütün bir insanlık tarihini kibirle sorgulama yetkisini nereden alıyorsunuz?

Bütün bir insanlık tarihini kibirle sorgulama yetkisini nereden alıyorsunuz?

Aydın Ünal, sosyal mecralarda yapılan bir tartışma üzerinden tartışmadaki metot sorununu ve modern yaklaşımının açmazlarını sorguluyor.

21 Haziran 2024 Cuma 15:00A+A-

Aydın Ünal / Yeni Şafak

Batsın sizin uygarlığınız!

Yıllar önce umreye giderken siyeri bir kez de Hz. Nebi’nin makamında okuyayım diyerek yanıma Martin Lings’in “Hz. Muhammed’in Hayatı” kitabını aldım. Kitap çok popülerdi, çeşitli mecralardan “En İyi Siyer” ödüllerini almıştı. Medine’de, Mescid-i Nebevi’de, bir kuytuya çekilip kitabı okumaya başladım. 50-60 sayfa okuduktan sonra kapağını büyük bir hoşnutsuzlukla kapattım ve sonra da hiç elime almadım.

Martin Lings, sonraki adıyla Ebubekir Siraceddin kuşkusuz samimi bir Müslümandı. Ancak meselelere Batılı bir zeminden, Batı uygarlığının kodları üzerinden, Batılı bir gözlükle baktığını çok belli ediyordu. Okuduğum sayfalarda gereğinden fazla miktarda Hz. Peygamber’in evliliklerine odaklanıyor, daha en baştan yanlış bir algı oluşturuyor, bu arada gereksiz savunmalara giriyordu.

İslam’a ve İslam Peygamberi’ne saldırı en çok bu “kadın meselesinden”, özellikle Hz. Aişe validemiz üzerinden yapılıyor. Son günlerde bir kez daha Hz. Aişe validemizin yaşı üzerinden tartışma başlatıldı. Konuştukları konularda tamamen yetersiz oldukları anlaşılan iki gencin videosu 2,5 milyon kişi tarafından izlenmiş, yankıları da halen devam ediyor.

Ne tarihçiyim ne de siyer alimi. Savunma pozisyonuna geçmeyi, kırk dereden su getirmeyi, bahane üretmeyi de son derece gereksiz görüyorum.

Benim asıl sorum metoda ilişkin: Durduğunuz çağdan, bulunduğunuz yerden, bütün bir insanlık tarihini kibirle sorgulama yetkisini nereden alıyorsunuz? Daha da açayım: İnsanoğlunun on binlerce, belki yüzbinlerce yıllık tecrübelerinin, tercihlerinin, kültürlerinin, geleneklerinin, yaşam tarzlarının yanlış olduğu yargısında bulunma yeterliliğini nereden aldınız?

Bu soruya verilecek cevabı az çok tahmin etmek mümkün: Bilginin birikerek bugünkü uygarlığı oluşturduğu, her alandaki değerlerin tekamül ettiği, insanoğlunun daha erdemli, ahlaklı, akıllı ve özgür bir seviyeye ulaştığı iddia edilecektir.

Öyle mi gerçekten? Kendisini zirvede görüp kibirle bütün insanlık tarihini yargılayan insanoğlu, sakın dipsiz, karanlık, pis bir çukurda, aydınlık olduğunu sandığı karanlık bir çağda debeleniyor olmasın?

Dünya, ya da Batı uygarlığı “çocuk hakları” konusunda daha iyi bir yerde mi mesela? Gazze’de 15 bin (on beş bin) masum çocuk, anne karnındaki doğmamış bebek, kuvözdeki bebek alçakça katledilirken görmeyen o uygarlık mı çocuk hakları konusunda ileri bir noktada? Daha düne kadar Batı ekonomileri Bangladeşli çocuk işçilerin, Afrikalı çocuk maden kölelerinin cılız bedenleriyle semirmiyor muydu? Epstein dosyasındaki iğrençlikleri nereye koyacak o uygarlık? Ya Hollanda’da açılmış pedofili partisini? LGBT’nin istismar ettiği çocukları?

Kadın hakları meselesinde dünya gerçekten iyi bir noktaya geldi mi? Kadın ruhunun, bedeninin ve emeğinin bu kadar sömürüldüğü başka bir çağ var mıdır? Afganistan’da, Irak’ta, Bosna’da tecavüze uğrayan ya da katledilen kadınları o ileri uygarlığınızın neresine koyacaksınız? Hala konuşulmayan, Rusya’nın Almanya’daki, ABD’nin Fransa ve Almanya’daki toplu tecavüzleri mi ulaştığınız ileri uygarlık seviyesi?

Mesela köleliği mi kaldırdı bu uygarlık seviyesi? Bin yıl öncenin köleleri, bugünün ücretli kölelerini, emek istismarını, Akdeniz’i aşmak isterken boğulan torunlarını görseler hallerine şükretmezler miydi? ABD’de siyah-beyaz ayrımı 1964’de sona erdi. Afrika, Afrika’nın emeği halen sömürülüyor.

Bilim ve teknolojinin son model imkanlarıyla Gazze’de 8 aydır devam eden soykırımı, Bosna’daki, Afganistan’daki vahşeti, Hitler’in etnik temizliğini, Dresden’in, Hiroşima’nın, Nagazaki’nin topluca cezalandırılmasını görse, Nemrut, Firavun, Sezar, Cengiz Han, Hülagü bile oturup hüngür hüngür ağlamaz, “batsın sizin uygarlığınız” demezler miydi?

İnsan haklarında, hukukta, fikir ve ifade özgürlüğünde bu uygarlığın daha ileri bir noktada olduğunu kim nasıl iddia edebilir? Sadece Gazze bile tek başına Batı uygarlığının kural, kanun, ahlak, etik, ilke, değer tanımaz bir barbarlık olduğunu anlatmaya yetmez mi?

Debelendikleri lağım çukurlarından, cehalet karanlığından İslam’a, İslam Peygamberi’ne dil uzatanların derdi “fikir”, “münakaşa”, “müzakere” değil; çağın pisliklerini örtmek, Gazze’de ölen Batı uygarlığını temize çıkarmak, Müslümanları hem oyalamak hem de gençlerini zehirlemek için organize biçimde saldırmak.

Bu saldırılar karşısında savunma pozisyonuna girmeye hiç lüzum yok. Ancak Türkiye’nin Ehl-i Sünnet omurgasının tehdit altında olduğunu çok geç olmadan görmek gerekiyor.

Türkiye’yi bizim için bir vatan yapan İslam’dır; İslam’a saldırı aynı zamanda ülkeye, millete, vatanımıza saldırıdır. Bu böylece bilinmeli, Türkçe konuşsa dahi dinimize, Peygamberimize, onun mübarek zevcelerine dil uzatanlara en küçük müsamaha gösterilmemelidir.

HABERE YORUM KAT

9 Yorum