Bütün Barışları Bitiren Barış: Mister Sykes
20. yy Orta Doğu sınırlarının ve güç ilişkilerinin dizayn edildiği Sykes-Picot düzeni 21. yy'da bölgenin en önemli tartışma konularından biri.
Sykes-Picot düzeni neydi? İsmi nereden geldi? Paylaşılan şey neydi? Orta Doğu'nun modern sınırları nasıl çizildi?
Tarihçilerin deyimi ile Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü ile Orta Doğu'da sınırları belirleyen Sykes-Picot anlaşması “Bütün barışları sona erdiren bir barış”tı. (*)
Ancak Sykes-Picot soğukkanlı ve rasyonalist emperyalistlerin masa başında çizdikleri bir haritadan daha fazlasıydı. İçinde insanların ve ihtirasların da olduğu bir hikâye vardı.
16 Aralık 1915 tarihinde genç bir İngiliz siyasetçi başbakanın konutunun olduğu Downing Street'e bir toplantı için davet edilir. Henüz 37 yaşında olan bu genç Orta Doğu uzmanına, İngiliz başbakanı Osmanlı imparatorluğunun dağılması hâlinde İngiltere'nin nasıl bir politika izleyeceğini danışmak istemişti.
Fransa ve İngiltere 1. Dünya Savaşı’nda aynı cephede savaşırken, Osmanlı'dan alınacak toprakların paylaşımı konusunda rekabete girmişti bile.
İngiltere Başbakanına sunum yapan genç siyasetçi yanında bir harita ve üç sayfalık bir not getirmişti. Bir okul çocuğunun karalamalarını anımsatan bu notlar, İngiltere'nin savaş sonrası Orta Doğu politikasını belirleyecekti.
Başbakana sunum yaptıktan 3 sene sonra ölen bu genç siyasetçinin soyadının ömrü ise bir yüz yıl olacaktı.
Mark Sykes, 1. Dünya Savaşı sonrası Orta Doğu düzenini tanımlamak için kullanılan Sykes-Picot düzeninin isim babasıydı.
Sykes, İngiliz siyasi eliti içinde Doğu’ya ilişkin kendi kendini uzman ilan etmiş insanlardan biriydi. Şark meselesi İngiltere'de en önemli jeopolitik gündem hâline gelirken gün Orta Doğu uzmanlarının günüydü. Aristokrat, Sykes baronluğu unvanını elinde tutan bir ailenin meraklı, hevesli, ama uçarı ve avare oğlu büyümüş ve İngiltere'nin Orta Doğu politikalarını dizayn etmeye soyunmuştu.
Sykes, gençliğinde babasının peşinde çeşitli defalar özelikle Osmanlı topraklarında gezmişti.
Babası Sir Tatton hobisi kilise mimarisi olan ve tuhaf takıntıları ile bilinen bir aristokrattı. Annesi ise babasının yarı yaşında olan Lady Jessica idi. Lady alkolikti ve Şark gezisi sırasında tur rehberi ile ilişki yaşıyordu.
Aile, İngiltere’deki aristokratik Doğu romantiklerinin bir örneğiydi. Bu romantiklerin Doğu ile ilgisi entelektüel bir çabayı veya siyasi ilgiyi aşan, duygusal bir ilişkiydi. Doğu’da Batı’da bulamadıkları bir tür egzotizm, modernlikle bozulmamış saflık bulurken, aynı zamanda Doğu'ya karşı son derece ırkçı görüşler taşıyorlardı. Bir yandan Doğu'yu tutkuyla sever ve yüceltirler, diğer taraftan da onu asla olgunlaşmamış ve olgunlaşamayacak ergen olarak görüyorlardı. Doğuya özgü kıyafetler giyer, amatör düzeyde Doğu dillerini öğrenirlerdi. Bir hayal ve masal dünyası olarak Doğu’nun cazibesiyle büyülenmişlerdi. Sykes'ın Osmanlı konusundaki görüşleri bu eğilimin klasik bir yansıması idi.
Kriz ve savaş anında ise İngiltere bu Doğu romantiklerinin sahadan bilgilerine ve sezgilerine başvurmayı seçmişti.
Sykes aristokratik ağları neticesinde 1910’da milletvekili olduğunda da diğer diplomat ve yarı-entelektüel ahbaplarıyla temas hâlinde olmayı sürdürecekti. Bu isimlerin hepsi 1918 sonrası Orta Doğu’nun şekillenmesinde mühim rollere sahip olacaklardı, arkeolog Gertrude Bell ve T. E. Lawrence gibi. İşte bu Sykes kendini muhtemel bir Osmanlı hezimeti sonrası Orta Doğu’yu tasarlamak için İngiltere’yi temsil edecektir.
Sykes, henüz bir muhafazakâr milletvekili iken, 1911 yılında yaptığı bir konuşmada güçlü ve birleşik bir Türk imparatorluğunun, İngiltere'nin ticaret ve stratejisi konusunda gerekli olduğunu söylüyordu. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya ile birlikte 1. Dünya Savaşı’na girmesi Sykes'ın fikrinin değişmesine neden olmuştu.
1915 yılına gelindiğinde, bir yandan cephelerde savaş devam ederken, diğer yandan diplomasi kulisleri de hareketliydi.
Sykes, İngiltere Başbakanına brifing verirken Osmanlı'nın muhtemel çöküşünün ardından Orta Doğu’nun nasıl paylaşılacağı konusunda bir yol haritası sunuyordu. İngiltere bir an önce Fransa'yı bu plana ikna etmeliydi. Görüşmeden herkes etkilenmişti. Bir bakan Sykes için “Çok yetenekli bir kişiye benziyor. Hem birçok yenilikçi fikri var, hem de çok titiz ve dikkatli.” diyecekti. Başbakan ve ekibi bu genç siyasetçinin Orta Doğu konusunda ehil olduğuna ikna olmuştu. Sykes'ın hem Arapçayı hem de Türkçeyi akıcı şekilde konuştuğuna inanmışlardı. Oysa Sykes bu iki dili de bilmiyordu.
Ancak İngiltere müttefiki Fransa ile Orta Doğu konusunda bir anlaşmazlık içindeydi.
Fransa’daki emperyalistler İngilizlere hiç ama hiç güvenmiyordu. Fransa ve İngiltere daha önce Afrika'nın paylaşımında karşı karşıya gelmişti. Nil Nehri üzerine neredeyse bir savaşın eşiğine gelen iki müttefik arasında büyük bir güvensizlik vardı.
Sykes bu güvensizliğin farkındaydı. İngiliz Başbakanı Asquith yakın zamanda geçirdiği bir sinir krizini atlatmaya çalışıyor ve bu nedenle Fransızlarla sorunun büyütülmemesi taraftarıydı. Şark meselesini birisine havale etme fikri hoşuna gitmiş, Sykes'ın çizdiği sınırı beğenmişti. (**)
Peki bu sınır nasıl çizilmişti? Sykes'ın yolu Picot ile nasıl kesişti?
Yarın buradan devam...
----------
(*) David Fromkin, 2009, A Peace to End All Peace: The Fall of the Ottoman Empire and the Creation of the Modern Middle East, Macmillan.
(**) Yazıdaki bilgilerin büyük kısmı şu kitaptan derlenmiştir, James Barr, 2012, A Line in the Sand: Britain, France and the Struggle That Shaped the Middle East, Simon & Schuster Ltd
Türkiye
YAZIYA YORUM KAT