1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Bürokrasinin rahminde ölü bir cenin!
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Bürokrasinin rahminde ölü bir cenin!

19 Mart 2010 Cuma 01:29A+A-

Başbuğ diyor ki, “Saldıray Berk’in arkasındayız. 3’üncü Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk’e karşı olan özel sorumluluklarımız var.”

Oysa Cumhurbaşkanı başka şeyler söylüyor: Her kurum kendi içindeki yanlış yapanı önce kendi temizleyecek..
Başbuğ’un ne söylediği kadar, bunun nasıl anlaşıldığı, okunduğu, yorumlandığı da önemli..
Dahası, bu tavır eğer başka kurumlarca da örneklenecek, kopyalanacak olursa bu memleketin hali nice olur..
Başbuğ, Başkomutan sıfatına sahip Cumhurbaşkanı’na karşı çıkarak aslında disiplinsizlik suçu işlemiş oluyor..
Cumhurbaşkanı, aynı zamanda devletin başıdır.
Baş, kendi organlarına hükmedemiyorsa, ortada bir sorun var demektir..
Genel anlamı ile, ortaya çıkan bu vahim duruma hukukçuların yorumu şöyle: “Genelkurmay Başkanı, suçu örterek ve suçluyu koruyarak, kurum olarak suça iştirak, suçluya yardım ve yataklık ediyor..”
Her suçlu, toplumun ya da onu koruyan kurumların rahmindeki ölü bir cenin gibidir.. Eğer onu dışarı almazsanız bünyeyi zehirler..
Bu yapılan kurum milliyetçiliğidir..
Daha önce de yazdım. “Kol kırılır yen içinde kalır”sa, o kol ya kangren olur sonunda kesilir, ya da yanlış kaynar ve çolak kalır..
Kolsuz asker ya da çolak asker savaşamaz.. Hele disiplinsiz bir asker hiç savaşamaz.. Suçlu bir asker ise korumakla yükümlü olduğu toplum ya da kurum ya da değerlere karşı tehdit oluşturur..
Varlık temellerine yabancılaşmış bir asker, kendi ordusu için, sıradan bir düşman askerinden daha tehlikelidir..
Bir kişiyi koruyalım derken, o kişi ile birlikte, bu çabanın sahibi ve içinde barındıkları kuruma da zarar verirler..
Başbuğ’un arkadaşlarına sahip çıkmak için sarfettiği sözler, bir “şecaat arzı” gibi anlaşıldı..
Başbuğ’un anlattıklarını okurken, şaşırmadan edemedim.. Hiçbir sorun yok, “her şey güllük gülistanlık.” Peki o kadar bilgi, belge, tanık, iddia.. Demek ki, insan görmek istemeyince görmüyor, duymak istemeyince duymuyor.. Lav silahı “boru”, belge “kağıt parçası” oluyor..
Kendi hakkında yapılan fişlemeleri bile açıklamıyor bu sözler..
“Milli ordu”.. Darbe yapan bir ‘milli ordu’dan söz ediyoruz.. Darbe anayasasını değiştirmeyi rejim sorunu yapan bir ordu.. Kendi başkomutanına kafa tutan, başbakanını asan bir milli ordu.. Kendi aynını fişleyen bir ordu. Kendi halkının inancı, kimliği, kültürü ile sorunlu, bu değerleri suç gören bir ordu.. Geçtiğimiz günlerde, Bilkent Otel’de gerçekleştirilen Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu’nda, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, “İslâmın terörle özdeşleştirilmesinin yanlış olduğu”nu söyledi. Bir yandan da, mesleki dayanışma göstererek Tolon’a, Çevik Bir’e, Tuncer Kılıç’a sahip çıktı..
Peki bu görüntüye ne diyeceksiniz..
Disiplin derken, cumhurbaşkanına karşı neden aynı disiplin geçerli değil..
Yok canım!.. Olaylar, dinlemeye takılan telefon konuşmaları, manken kızların çekmecelerinde dolaşan kozmik belgeler..
Bu iddialardan haberleri yokmuş gibi davranıyorlar. Koşaner’e soruyor, o da tasdik ediyor.. Ne yani, aksini söyleyip basın önünde tartışacaklar mı? Peki iddiaları niçin soruşturmuyorsunuz?.. Neden yargılama bitene kadar görevden el çektirmiyorsunuz?..
Bunun yerine yargıya baskı anlamına gelecek sözler sarfediliyor..
Başbuğ için üzülüyorum.. Gazetecilerle yıldızı hiç barışmadı.. Babasının oğlu ile röportaj yapsa, hem kendisi hem de basın müşaviri bir daha gözden geçirseler, yine de tartışma konusu olmaktan kurtulamayacak gibi Başbuğ..
Çünkü gerçekleri kabul etmek konusunda zorlanıyor..
Terörle mücadelede bugün gelinen noktada da herhalde bu mantığı sorgulamak gerekiyor önce.. Çünkü askerlerimiz kurgusal bir dünyada yaşıyorlar. Sanki gerçekler onları öncelikle ilgilendiren bir konu değil.. Bilgiden önce kanaatleri geliyor. Gerçekten önce hayalleri.. Milli irade, demokrasi, adalet, barış öncelikli konular değil..
Kendilerinin yanlış yapmış olabileceklerini asla düşünmüyorlar.. Hesap sorulması şöyle dursun, soru sorulmasını bile istemiyorlar.. “Ben yaptım oldu” havasındalar.. Her şey halının altına süpürülüyor.
Asker alışmış, Milli Savunma bütçesi, Meclis’ten geldiği gibi oy birliği ile ayakta alkışlarla geçer.. İktidar ve muhalefetin tek uyum noktası MSB bütçesi.. Askerler locadan izlerler görüşmeleri. Meclis’te bile bu konu bırakın tartışılmayı, ciddi bir müzakere konusu bile edilmez/edilemez.. Komisyonlarda zaten askerin talepleri not edilir sadece. Bir iki konuşma ise Atatürk, laiklik, kahraman ordumuzun yüceliği ile ilgilidir..
Bir kısım asker hâlâ o günlerin hayali ile yaşıyor sanki..
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Ankara’da İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi için verilen resepsiyonda konuşmuş ve “Zor dönemden geçiyoruz, TSK’nın en disiplinli olduğu dönem bu dönemdir” demiş. Zor bir dönemden geçtiğimiz muhakkak da, “en disiplinli olduğu dönem” bu dönemse vay başımıza gelenlere.. Selam ve dua ile.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT