“Buradan hiçbir yere gitmeyeceğiz!”
Taha Kılınç, Bosnalı bir Müslüman'ın savaş esnasında yaşadıklarını anlatırken bu hikayeden Müslüman coğrafyanın hepsine bir pay düşüyor...
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Bosna notları
Srebrenitsa’ya gitmek üzere Saraybosna’dan yola koyulduğunuzda, menzilinize 25 dakika kala karşınıza Konyeviçi Polye adlı şirin bir Müslüman köyü çıkar. Ana yoldan içeri sapmadan önce, benzinliğin tam karşısındaki iki katlı beyaz eve dikkatle bakın. Burada dağ gibi bir kadın, kahraman bir Boşnak anası yaşar: Fata Orloviç.
Hikâyesini öğrendiğimden beri kendisini ziyaret etmeyi çok istiyordum. Hatta birkaç ay önce kapısını çalmıştım, ancak istirahat saatine denk geldiğinden geri dönmek durumunda kalmıştım. Nihayet, geçtiğimiz pazar günü -7 Temmuz- dizinin dibine oturmak nasip oldu.
82 yaşındaki Fata Orloviç, Bosna Savaşı (1992-1995) sırasında kocası Sacir’le beraber yakınlarından tam 28 kişiyi kaybetmiş. Sırplar tarafından köyünden sürgün edilen Fata Nine, 1999’da yeniden doğup büyüdüğü topraklara döndüğünde, evinin yanı başındaki tarlasına bir kilisenin inşa edildiğini görmüş. Kiliseyi yıktırmak ve arazisini işgalden temizlemek için hukukî süreç başlatan Orloviç, 11 yıllık çetin bir mücadelenin ardından kilisenin yıkım kararını çıkartmayı başarmış. Yıkımı engellemek için her şeyi yapan Sırp Ortodoks Kilisesi, meseleyi “barışçıl” yollardan çözme adına, Fata Nine’ye tam 1,5 milyon Euro “sus payı” önermiş. Orloviç elbette hiç düşünmeden bunu reddetmiş. Nihayet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de müdâhil olmak zorunda kaldığı mesele, 5 Haziran 2021 günü, çok sayıda basın mensubunun huzurunda kilisenin yıkılmasıyla çözüme kavuşturulmuş.
Fata Nine, ziyaret sırasında, tüm yaşadıklarını yeniden anlattı. “Buradan hiçbir yere gitmeyeceğiz!” derken ses tonunda gurur ve umut aynı anda duyuluyordu. Ben telefonumdan kilisenin fotoğrafını gösterince sesi yükseldi ve o günleri adeta tekrar yaşadı. Heyecanlı ve sevinçliydi. Sonuna kadar haklıydı da. Bir zamanlar bahçesindeki kiliseyi öfkeyle seyrettiği balkonundan şimdi bize gülümseyerek el sallarken ise, zafer kazanmış bir komutan gibiydi. Verdiği mücadele ve bunun sonunda ulaştığı netice, gerçek bir zaferdi zira.
Fata Nine’yi ziyaret hepimizi öyle etkilemişti ki, Konyeviçi Polye’den Srebrenitsa’ya doğru yola devam ederken, hepimizin dilinde aynı dua vardı: Fata Nine’nin azmi ve kararlılığı, hem bize hem de nesillerimize örnek olsun.
***
Bundan birkaç ay evvel, yakın bir arkadaş grubuyla Bosna Hersek seyahatimizi planlarken, Srebrenitsa Soykırımı anma haftasına özellikle denk getirmek için çaba sarf etmemiştik doğrusu. Herkesin izinleri ve müsait zamanları çakışınca, her yerde soykırımın konuşulduğu bir vakitte Bosna’ya ayak basmış olduk. Kitapçıların vitrinlerinde Srebrenitsa’yı ve -tıpkı Fata Nine gibi bir başka kahraman- Hatice Mehmedoviç’i anlatan kitaplar vardı.
Yakalarımıza soykırım kurbanlarının anısına taktığımız Srebrenitsa çiçekleriyle cuma namazını Saraybosna’nın kalbi Gazi Hüsrev Bey Camii’nde kılarken, Bosna Hersek Reisululemâsı [bizdeki Diyanet İşleri Başkanı’na denk bir makam] Hüseyin Efendi Kavazoviç’in okuduğu beliğ hutbenin konusu da Srebre-nitsa’ydı. Sözlerinin arasında Gazze’ye atıf yapmayı ihmal etmeyen Hüseyin Efendi Kavazoviç, bütün suçlularının günün birinde adaletin karşısına çıkacağının altını çiziyordu.
Başçarşı’yı adımlarken, Srebrenitsa Soykırımı’nda katledilenlerin anısına her yıl 8-10 Temmuz günlerinde düzenlenen Marş Mira Yürüyüşü’ne katılmak için Türkiye’den Bosna’ya gelen gruplarla karşılaştık. Aralarında her yaştan ve çizgiden insan vardı.
Saraybosna’da, savaş sırasında Sırplar tarafından ateşe verilen tarihî kütüphane binasının tam karşısına kocaman bir afiş asılmıştı. “Sakın kimsenin size her şeyin 7 Ekim’de başladığını söylemesine müsaade etmeyin” başlıklı afişte, 1930’lardan bugüne İsrail tarafından Filistin topraklarında işlenen katliam ve cürümlerin isimleri sıralanmıştı. Soykırımı, katliamı ve kuşatmayı en iyi anlayan şehirlerden biriydi Saraybosna. Ve şefkat elini uzaklardaki kardeşi Gazze’nin omzuna atıyordu.
***
İmkân bulan her Müslüman, Bosna’yı muhakkak görmeli. Hem Osmanlı medeniyetinin ufkunu kavramak hem de yüzyıllardır İslâm’a sımsıkı sarılan bir milletin samimiyetinden hisseler kapmak için.
İslâm coğrafyasında, Saraybosna kadar zıtlıkları aynı anda içinde barındıran çok az şehir vardır. Müslüman kimliğinin farkındalığını hissetmek isteyenlerin, Saraybosna’nın atmosferini mutlaka teneffüs etmesi lazımdır.
HABERE YORUM KAT