Bunca Çığlık, Bunca Sessizlik!
15 Temmuzun üzerinden 5,5 ay geçti ve gelinen noktada Fetö’nün bir daha doğrultamayacağı derecede beli kırılmış durumda. Bundan sonra yapacağı Rus Büyükelçisine yapılan suikast gibi sansasyonel eylemler, yani bitme noktasına gelen her örgütün yapacağı eylemleri yapıyor ve yapmaya devam edecek.
15 Temmuzun Ortaya Çıkardığı Olumsuzluklar Ve Sıkıntılar
Geçen 5,5 aylık süreçte bu sütunda yayınlanan yazılarımızda dile getirdiğimiz çok ciddi kazanımlarımız olduğu gibi, bu kazanımlarla kıyaslanamasa bile, özellikle sürecin başarı ile yönetilememesinin ortaya çıkardığı çok ciddi olumsuzluklar ve sıkıntılarda söz konusu maalesef.
Bunların en önemlilerinden birisi Kemalizmin ve Kemalistlerin tekrar rağbet görmeye başlaması. Eğer başarıya ulaşırlarsa, kimliğimizin ve davamızın inkarı ve 15 Temmuz öncesi - sonrası tüm kazanımlarımızın kaybedilmesi anlamına gelecek olan bu sorunu da bu sütunlarda yoğun olarak gündeme getirdik ve getirmeye devam edeceğiz inşaallah.
Cami Cemaatinden Başka Cemaat Tanımamak
Diğer önemli bir sorun halkımızın Fetöden yediği kazıklar ve 15 Temmuz sonrası oluşan Fetö mağduriyetleri nedeniyle neredeyse tüm İslami camia ve cemaatleri potansiyel birer Fetö olarak görmesi ve cami cemaatinden başka cemaat tanımam düşüncesine doğru kayması.
Doğrusu Diyanetin son yıllardaki olumlu faaliyetleri, halkımızın cami cemaatlerine doğru kaymasını olumsuz olmak bir yana çok olumlu kılıyor. Lakin istenilen kalite ve seviyede İslami gelişmenin, ne kadar mesafe kat ederse etsin, sadece cami cemaatleri ve Diyanet eliyle olmayacağı da çok açık.
Bu nedenle bu sorunun üzerinde ısrarla durulması ve halkımızın İslami camia ve cemaatlerden uzaklaşmasının önüne geçilmesi, davamızın istikbali ve başarıya ulaşması açısından zaruridir.
Fetö Nedeniyle Yaşanan Haksızlıklar Ve Mağduriyetler
Diğer bir çok önemli olumsuz gelişme ise, Fetö nedeniyle yaşanan haksızlıklar ve mağduriyetler. Haksızlıktan kastım, değil Fetöcü olmak, ibadet yada ticaret kısmından olmayacak derecedeki insanlarımızın bu damgayı yemesi, işten atılması, açığa alınması, gözaltına alınması ve hatta tutuklanması gibi çok büyük haksızlıklar ve zulümler.
Birde cemaatin ticaret ve ibadet kısmından olmakla beraber, ihanet tabakasını 15 Temmuza kadar tanıyamamış olan büyük bir kitlenin, ihanet tabakası ile aynı muameleyi görmesi ve yukarıda saydığımız haksızlığa uğrayanların uğradığı muamelere tabi tutulmaları suretiyle mağduriyete uğramaları söz konusu.
Kim Fetö, Kim Cemaat?
Öncelikle, henüz Fetö’nün sağlıklı bir tanımının yapılmadığı, Cemaat - Fetö ayrımının net olarak ortaya konulmadığı, hala Cemaat deyince Fetö, Fetö deyince Cemaatin anlaşıldığı, Cemaatin ibadet ve ticaret kısmının ihanet kısmından ayıran kıstasların oluşturulmadığı sağlıksız bir değerlendirme algı ve skalası söz konusu.
Öyle ki güvenlik ve yargı güçleri ile daire amirleri ortaya konulmuş net kıstaslara göre değil, görece kıstaslara göre ve kendi mezhebi, ideolojik, siyasi vs. fikir ve duygularını işe katarak işlem yapıyorlar zanlılar hakkında.
İşini adalet terazisine göre yapmak isteyenler ise, iyice ohalize olmuş adaletin! gadrine uğramaktan korkarak, teraziyi doğrultmak yerine, ağırlık nereye ağdırırsa oraya doğru eğiyorlar kefenin dilini.
Fetö Haksızlık Ve Mağduriyetleri Kangrene Dönüşmek Üzere
Kim ne derse desin ortada çok ciddi bir sorun var ve bu sorun yavaş yavaş toplum bünyesinde ciddi nisbette cerahat toplanmasına sebep olmakta. Gerek haksızlığa uğrayanlar gerekse hak ettiğinden daha sert muameleye uğrayarak mağdur edilenler ile bunların eş dost ve tanıyanlarında sessiz bir çığlık yükseliyor ama, Allah’tan başka duyan yok maalesef.
Zira bu kesimin yayın organları haklı olarak tamamen susturulmuş durumda ama, İslami camia ile hükümete yakın diğer yayın organları bu çığlıkları duymadığı gibi; duysa da duyurmak bir yana üstünü kapatmak, kapatamadığında da Fetönün yeni tezviratları diye vaveyla koparacak bir moddalar.
İslam düşmanı medya ise, yeyin birbirinizi, it iti kırıyor meydan bize kalıyor diye bıyık altından gülerek seyrediyor olan biteni. Duydukları çığlıklar onları üzmek bir yana neşelendiriyor. Eğer Erdoğan’a zarar verecekse bu çığlıkları gündeme getiriyor, aksi halde duymazdan geliyorlar.
Derdimiz İntikam Değil Islah Olmalı
Geriye bu çığlıkları duyacak ve duyuracak, sessiz çığlıkların sesi olacak bizler kalıyoruz sadece. Asıl meselesi intikam değil, ıslah olması gereken, duygularıyla değil aklı selimle hareket etmesi gereken bizler.
Lakin bizlerde geçmişte Fetö’ye ve dolayısıyla Cemaate karşı biriken haklı bir öfke ve kin dolayısıyla bu çığlıkları duymak istemiyor, duyduğumuzda ise, intikam sevinciyle oh olsun deyip kapatıyoruz üstünü. Ancak ateş bizlerden birine yada yakınlarına dokunduğunda iyi duyuyor ve hissediyoruz bu çığlıkları ama, bu kez de diğer bizler duymuyor ve üstünü örtüyorlar bizim çığlıklarımızın.
Evet Kısas Hak Ama, Haddi Aşmamak Kaydıyla
42.Şura Suresi 39’dan 43’e kadar olan ayetlerde ortaya konulduğu üzere, elbette zulme uğrayan kimselere yardım ederek bu zulmü önlemek bir görev ve ardından zulme uğratılan kimsenin kısas hakkı açık bir haktır. Lakin kısasta bile adalet, sadece suçlu olana misliyle mukabele, aşırı giderek fazladan karşılık vermeme ve sadece suçu işleyene karşılık verme hakkımız olduğunu unutuyor ve haddi aşıyor gibi Fetö mağduriyetleri konusunda.
Üstelik ayetlerde ıslaha vesile olacaksa afvetme seçeneği tavsiye edilmiş ve bizler intikam değil ıslah için çaba sarf ederek kısas ve intikam hakkımızı ahirette ücrete tebdil etmesi gereken öncüler olduğumuz halde, afvetme (bir kereliğine görmezden gelip karşılık vermemek – bir imkan daha tanımak - bir kredi daha açmak) seçeneğini hiç gündemimize bile almıyoruz. Değil suçu bizzat işleyeni afvetmek, yedi sülalesini ve kıyısında köşesinde olanları bile yakma hırsı içinde hareket ederek kısasta haddi aşıyor gibiyiz.
Mazlumun Allah’ı Vardır
Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı vardır demişler atalar. Cemaatin yoldan çıkarak Fetöleşmesinde ve bilahare belinin kırılmasında, geçmişte insanlara ve hassaten Müslümanlara karşı yaptığı haksızlıkların önemli rolü olduğu ve zulümleri onlara bumerang olarak döndüğü gibi, şimdide Fetö diye mazlumlara yapılan zulümler ve suçlulara hak ettiklerinden fazla verilen cezalara karşı sessizliğimiz bizlere bir bumerang olarak dönebilir.
Evet haksızlığa uğrayanların ve mağdurların çığlıkları boğuluyor, duyulmuyor ama, asıl duyması gereken duyuyor. Eğer bizler ısrarla bu çığlıkları duymamakta ısrar eder, kulaklarımızı tıkar, gördüğümüzde yüzümüzü çevirirsek, çok geç olmayan bir zamanda aynı durumlarla bizlerde karşılaşabiliriz.
Sapla Samanı Birbirinden Ayırmalıyız
Elbette ihanetçi Fetö’nün Müslümanlara yaptıkları afvedilemez ve cemaatin ticaret ve ibadet kısmı bu zulümleri duymamaktan dolayı suçludur. İhanetçi Fetö kısmı mutlaka hukuk kuralları içinde cezalandırılmalı ama, cemaatin ibadet ve ticaret tabanı için aynı uygulama kesinlikle doğru değildir.
Onlardan ıslah imkanı olanları afvetmeli, yani suçlarını bir daha tekrarlamamaları için görmezden gelerek bir fırsat daha vermeli, eğer ıslah olurlarsa onları bağışlamalı, suçları tekrarlarsa o zaman hak ettikleri cezayı vermeliyiz.
Onlardan ıslah imkanı olanlara, bir zamanlar onların bizlere davrandıkları gibi davranarak bu suç sarmalını ilelebet devam ettirmemeliyiz. Çünkü bizler intikamcı değil, ıslahçıyız. Üstelik onlar suç işledi diye bizler de işleyemeyiz, en fazla misliyle mukabele edebiliriz, o da sadece suç işlediği sabit olanlara!
Yusuf Kıssasını Niye Okuyoruz?
15 Temmuza kadar Cemaatin tavandan başlayıp tabana doğru azalan bir kibri, istiğnası vardı diğer İslami camialara ve özellikle bizlere karşı. En büyük suçları kafirlere zillet, bizlere karşı izzet göstermeleri idi.
Evet cemaatin ibadet ve ticaret kısmı dahil tüm mensupları üstten alta doğru azalan seviyede olmak üzere Yusuf’un kardeşleri gibi suçludur ki, Yusuf’un tüm kardeşlerinin suç nisbetlerinin aynı olmadığını da kıssadan anlamaktayız. Buna rağmen Yusuf tüm kardeşlerini afvederek onları ıslah ile tevhidi öncülere dönmelerine imkan sağlamamış mıydı?
Yani Cemaatin özellikle ibadet ve ticaret kısmı, suçları nispetinde bizim suçlu kardeşlerimizdir, tıpkı Yusuf (s)’ın kardeşleri gibi. Lakin Yusuf (s) kıssası bize niye indirildi ki, zalim kardeşler gibi değil Yusuf gibi olalım diye değil mi? Peygamberimiz Mekke’nin fethinde kendisine maddi ve manevi zulüm işleyen müşriklerin sınırı aşan bir kaçı hariç hepsini afvetmedi mi?
Bunlar bizim çeşitli nispetlerde suçu olan kardeşlerimiz, hukuken suçlu olanlar cezalarını çeksinler ama, büyük çoğunluğu afvedelim, onlara ıslah olmaları için bir imkan daha tanıyalım. Onları iterek kendimize amansız düşmanlar kazanmak yerine, şefkatle muamele ederek has kardeşlerimiz olmalarına çaba gösterelim, en azından kendimize düşman hale getirmeyelim.
Haksızlık Ve Mağduriyetlerin Üzeri Örtülüyor
Daha önce bu sütunlarda 14 Ekimde yayınlanan “28 Şubat Ve Fetö Mağduriyetleri Nasıl Giderilir?”, 2 Aralıkta yayınlanan “Hırsla Kalkan Zararla Oturur” ve 9 Aralıkta yayınlanan “Bir Nesil Kaybedilmemeli” başlıklı yazılarımda bu konuya değindim ve dikkat çekmeye çalıştım, çözüm için kendi zaviyemden görebildiğim kadarıyla öneriler getirmeye çalıştım.
Özellikle mağduriyet iddialarının yerelde sağlıklı tespiti için Yerel Hakem Heyetleri Kurulması önerimin konu hakkında en iyi çözüm yolunu açacağına olan inancımı hala koruyorum.
Bu konuda özellikle Özgürder çevresinin gerek Haksöz Haber Sitesi ve Haksöz Dergisinde ciddi uyarılar ve önerileri oldu. Bizim dışımızda özellikle Ahmet Taşgetiren ve Etyen Mahçupyan gibi sınırlı sayıda bazı gazetecilerinde ciddi eleştirileri ve önerileri söz konusu oldu bu mağduriyetler konusunda.
Lakin ne acıdır ki bu konuda hükümet bu güne kadar parmağını bile kıpırdatmadığı gibi, Özgürder hariç tevhit ve adalet ehli Kur’an merkezli İslamcılar dahil tüm İslami camiaların sessizliği, daha doğrusu sessiz çığlıkları sessizlikle boğma tavrı aynen devam etmekte.
Bu Sessiz Çığlıklar Derin Bir Depremin Fay Hattını Oluşturuyor
Böyle giderse bu sessiz çığlıklar birikir birikir ve bir gün hiç ummadığımız bir anda bir deprem oluşturacak derecede bir patlamayla ortaya çıkıverir. Ama o gün iş işten geçmiş olur.
Bir de bakmışız ki Fetö’den kaçarken tekrar Kemalistlere yem olmuşuz, yıllardır tırnağımızla kazıyarak edindiğimiz tüm kazanımlarımız heba olmuş, Fetö’den boşaltılan hapishaneler bizler tıkılıyoruz, bizlerin sessiz çığlıkları adliyeler ve hapishanelerde kaybolup gidiyor.
Yarının Yeni Mağdurları Olmamız İmkansız mı?
Çok mu uzak görünüyor bu ihtimaller, muhtemelen Cemaat mensuplarına ve Fetöcülere de şu anda içinde bulundukları durum çok uzak görünmüş, hatta hiç akıllarına bile gelmemişti.
Öncelikle tevhit ve adalet için, ve aynı zamanda (yada en azından) aynı zulümlere maruz kalmamak için, bizler bari artık bu sessizliği, sessiz çığlıkları sessizlik ambargosuyla boğma tavrını bırakalım ve bu sessiz çığlıkların sesi olalım. Zira bizden başka bu çığlıklara ses olacak, mazlumların ve mağdurların sesini ilgili yerlere duyuracak aklı başında kimse kalmamış bu memlekette.
Fetö Mağduriyeti Yoksa Bunu Kesin Olarak Ortaya Koyalım
Bazı kardeşlerimiz Fetö mağduriyeti yok, istisnai vakalar var diyor. En azından bu konuda emin olmak için konuya eğilip araştırsınlar ve kesinlikle böyle mağduriyetlerin olmadığına yakinen emin olup bizi de aydınlatsınlar.
Ama bunun için tüm sessiz çığlıklara kulak verip araştırsınlar ve iddia edildiği gibi bunların Fetönün mağduriyet algısı tezviratı olduğunu ortaya koysunlar ki, bizlerde bundan emin olup onlar gibi rahatlayalım.
Eğer araştırmaları sonucu bizim iddia ettiğimiz gibi ciddi haksızlıklar ve mağduriyetler olduğuna kanaat getirirlerse, o zaman hep beraber bunları gür sesle gündeme getirip ilgileri uyarı görevimizi yerine getirelim. Lakin kesinlikle bu işin üstünü örtmeyelim, öyle yada böyle işi neticeye vardıralım. Bunca sessiz çığlığa bunca sessizliğin sonu kesinlikle hayra alamet değil, bunu bilelim.
YAZIYA YORUM KAT