Bugünkü Arakan Meselesinin Kadim Hint Alt Kıtası Arka Planına Uzanan Kökleri
DÜNDEN BUGÜNE ARAKAN MESELESİ - 1
Giriş
Arakan Dramı 25 Ağustos 2017 tarihinden itibaren bir kez daha dünya gündemine oturdu. İslam coğrafyasında başta Suriye olmak üzere birçok bölgede süre gelen acılar zaten uzun zamandır bayramları mündemiç sevinç ve coşkuyu gölgeliyordu. Bu kurban bayramının arifesinde Arakan’dan nükseden acının tazeliği ise bayramın daha bir hüzünlü geçmesine neden oldu.
Arakan’a dair bilgilerimiz birkaç nedenden ötürü sınırlı. Osmanlı hilafetinin sağladığı imkanların da yitirilmesiyle ümmet coğrafyası siyasi planda bir süredir yaşadığı çözülmenin zirvesine ulaşmıştı. Arakan Müslümanlarının da dahil olduğu Hint Alt Kıtası Müslümanları ise bu dağılma trendine daha erken girmişti. Osmanlı etkisinin kırılması sonrasında ümmetimizin diğer birçok parçasıyla olduğu gibi Arakan veya Burma ile olan bağımız da kopmuştu.
Daha sonraki süreçlerde yine tıpkı diğer birçok parçamız gibi Arakan’ın gündemimize girmesi de buradan yükselen dramlar sonucunda oluştu. Bölgeye dair kitlesel farkındalığımızın henüz bir iki yılı bulduğu dikkate alınırsa Arakan dramına ilişkin mevcut bilgisizlik durumu anlaşılabilir. İslam tarihinin yakın dönemi ve özellikle de Hint Alt Kıtası Müslümanları ve İslami hareketlere ilgisi olan sınırlı çaptaki insanın ise Arakan/Burma’nın talihsizliğine dair bir nebze daha genel bilgiye sahip olma avantajı vardı ki bu arka plan içerisinde bugünkü gelişmeleri daha kolay okuyabiliyorlar.
Özellikle de 25 Ağustos 2017 tarihinde meydana gelen gelişmeler kaçınılmaz olarak hem Arakan sorununu uluslararasılaştırdı hem de başta Türkiye olmak üzere halkı Müslüman çoğu ülkede kitlesel bir karşılık bulmasını sağladı. Bugün artık Arakan’a dair daha rafine ve derin bir farkındalığın oluşmaya başladığı söylenebilir. Bu durum sonuç olarak sevindirici olmakla birlikte bir yönüyle de dramatiktir maalesef. Şöyle ki; birçok bölgede Müslümanlar olarak başka kardeşlerimizin durumunu ancak onlar sistematik zulüm ve kıyımlara tabi tutulduktan sonra farkına varmak veya öğrenmek gibi bir kusurumuz var. Keşke çağdaş İslam coğrafyasıyla ilgili bilgilenmemiz salt duyarlılıktan ibaret kalmasa; mesela iyi derecede hazırlanmış dört başı mamur bir müfredat ışığında eğitimden geçerek bilinç raddesine varsa da kardeşlerimizin gündemimize girmesi nice ağır bedellerin ödenmesini gerektirmese! En azından Bangladeş’te Cemaat-i İslami önderlerinin maruz bırakıldığı haksızlık ve bugün kitleselleşen Arakan dramından bu yönde bir ders çıkarsak iyi olmaz mı?
Bu yazı dizisi bu bağlamda bir katkı sağlarsa amacına ulaşmış olacaktır inşallah.
*
Arakan’a dair bilgilenmemiz çok şükür uzak-yakın dönem İslam tarihi ve Hint Alt Kıtası arka planı içerisinde bir zemine oturmakta. Modernleşme döneminden son olaylara kadar ki süreçte Arakan dramına dair bilgilerimiz ise kaçınılmaz olarak sınırlı. Bu konuda başta Arakanlı insanların özellikle de diasporada yaşayanların sosyal medya aracılığıyla paylaştıkları bilgiler; çeşitli uluslararası organizasyonların insani yardım ve hak ihlalleri amacıyla edindikleri gözlem raporları; BM’ye bağlı kuruluşların gündemleştirdiği veriler ve daha çok da insani yardım ağırlıklı faaliyetler içerisinde olan İslami kuruluş ve temsilcilerinin bölgeye dair izlenim yazıları ve tuttukları raporlarla sınırlıdır. Bir de kendisi Arakan yerlisi ve Müslümanların ileri gelenlerinden olan Dr. Muhammed Yunus'un İngilizce kaleme aldığı ve alanında neredeyse ilk olan ve 1995 yılında Türkçeye çevrilen "Dünden Bugüne Arakan" isimli eserinin önemini zikretmek lazım.
Tabi ek olarak mesele gündemde karşılık bulduktan sonra çeşitli ideolojik kulvarlarda gezen insanların konuya dair belirli Saiklerle görüş ve tutumlarını yansıtan değerlendirme yazıları da var. Yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde Arakan meselesinin bu değerlendirme yazılarında nasıl görüldüğü de incelenecektir inşallah.
*
Burma İslam Sultanlığı’ndan (1430-1784) Myanmar’ın Kuruluşuna (1948) Kadar Ana Hatlarıyla Arakan
Son olarak 25 Ağustos 2017’de başlayan ve kısmen sosyal medyaya yansıyan tehcir ve katliam olaylarıyla bir kez daha gündeme gelen Arakan dramı yeni değil aslında. Tarihî olarak Burma diye bilinen ve daha sonra Budistler tarafından adı Myanmar olarak değiştirilen ülkede Arakan veya Rohingya Müslümanlarının karşı karşıya kaldığı dramın kökleri öncelikle Kadim Hindistan’ın öyküsüne, ikinci olarak da ülkenin İngiliz işgalinden bağımsızlaşmasına kadar uzanmakta.
Bir zamanlar Kadim Hindistan’a hükmeden Müslüman Babur İmparatorluğu’na bağlı Burma İslam Sultanlığı çatısı altında yaşayan Arakan Müslümanları, 18. yüzyıl sonlarından itibaren bütün diğer Hint Alt Kıtası halkları gibi İngiliz emperyalizmince işgal edilerek yurtları kolonileştirildi. Bu dönemlerde İngiliz emperyalizmini temel sorun olarak belirleyen Mevlana Ebu’l Kelam Azad ve Gandi’nin Birleşik Hindistan stratejisi diğer bütün kıta halkları gibi Arakan Müslümanlarını da kapsayan bir gelecek tasarımıydı. Ne var ki bölgenin en büyük iki unsuru olan Müslüman ve Hindu iki temsilcinin öngördüğü bu antiemperyalist ve kuşatıcı gelecek tasavvuru bölgede maya tutamadı. Keza İngiliz emperyalizmi sadece bölgeyi işgal etmekle kalmamış; aynı zamanda çok etnili ve çok dinli Kadim Hindistan halkları arasındaki farklılıkları da kaşıyarak onları birbirlerine karşı kışkırtmayı başarmıştı. İngiliz emperyalizminin “böl-parçala-yönet” politikasının en açık şekilde uygulandığı bölgelerden birisiydi Kadim Hindistan. Önce Hindular İngilizlerin kışkırtmasıyla aşırı politize oldu ve sonrasında Kadim Hindistan’ın bugünkü Hindistan, Pakistan ve Bangladeş bölgelerinde Müslüman kitlelere yönelik çok büyük saldırı ve katliamlar gerçekleştirdiler. Süreç içerisinde büyüyen bu baskı ve katliamlar karşısında Hindularla birlikte yaşama ümidini yitiren Muhammed Ali Cinnah gibi şahsiyetler Azad’ın mücadelesini verdiği Birleşik Hindistan stratejisine mugayir olarak ayrılık fikrini örgütlemeye başladı. Pakistan-Bangladeş bölgesinin bağımsızlığını ve burada bir İslam devletinin kurulmasını öngören Muhammed Ali Cinnah’a Muhammed İkbal destek verdi. Akabinde Muhammed Esed bu projenin batıda gönüllü diplomatlığı görevini üstlendi. Emperyalist işgalin temel sorun olarak devam ettiği bölgede kitleler arasında baş gösteren bu bölünme İngilizlerin de işine geldi. İngilizler doğrudan işgal ettikleri ve yaklaşık iki asır boyunca sömürdükleri bölgeyi şimdi de parçalayarak ve halklarını birbirine düşman ederek doğrudan işgale ara veriyor ve dolaylı işgal planları yapıyordu. Hindu fanatiklerin yoğun ve sistematik zulümleri bölünme perspektifinin Müslümanların önemli bir kısmı arasında alıcı bulmasını sağladı ve nihayet Mevdudi gibi ihya önderleri de suların bölünmeye doğru aktığını belirterek Ebu’l Kelam Azad’ı yalnız bıraktı ve Pakistan projesine destek verdiler.
Bu tablonun bir benzeri Arakan bölgesinde de yaşanıyordu. Bölge Müslümanları 1430 yılından itibaren Burma İslam Sultanlığı ismiyle Müslüman Babur İmparatorluğu’na bağlı olarak yaşıyordu. Burma İslam Sultanlığı’nın kurucusu Kral Narameikla da bir Arakan yerlisiydi. Arakan bölgesinin İslam ile tanışması 8. yüzyılda Müslüman tüccarlar ve dervişler yolu ile olmuştu. Tarihî kaynaklar Hicri 1. asırda Vakkas Bin Malik ve bir grup arkadaşının bu ülkeye ilk ayak basan Müslüman tacirler olduğunu naklediyor. Daha sonra Müslümanların bu ülke ile ticaretlerinin arttığı belirtilerek Hicri ikinci asırda Müslüman tacirlere ait bir geminin Bengal Körfezi’nde battığı ve gemideki onlarca Müslümanın karaya çıktıktan sonra Arakan’da yerleşik düzene geçtiği kaydediliyor. Arakan’a yerleşen bu Müslümanlar, İslam’ın bu bölgede yayılmasında büyük emek göstermişlerdir.Arakan’da hüküm süren Kral Narameikla 1404 yılında tahttan indirildiğinde Müslüman Bengal’e (Bengal=bugünkü Bangladeş) sığınmış ve burada Müslüman olmuştu. Müslüman olduktan sonra Süleyman Şah adını alan Narameikla’nın1430’da tekrar tahtına oturması ile Burma İslam Sultanlığı doğmuştu.
Müslüman Babür İmparatorluğu’nun bir eyaleti olan ve merkezi bugünkü Arakan bölgesi olan Burma İslam Sultanlığı 1784 yılındaki İngiliz işgaline kadar ayakta kalabilmişti. Bu tarihten sonra başta Arakan Müslümanları olmak üzere bugünkü Myanmar halkları da diğer Kadim Hindistan halklarının karşılaştığı sorunların aynısına duçar olmuştu. 1926 yılına kadar Burma’yı Hindistan’a bağlı olarak yöneten İngilizler buraya “Hint Birminyası” diyordu. Bu tarihten itibaren ise bölgeyi ayrı bir koloniye dönüştüren emperyalistler Burma’yı Hindistan’dan ayrı bir statüye oturtmuştu.
Kadim Hindistan’ı işgal eden İngiliz emperyalizmi nasıl ki bu halklar arasındaki etnik ve dinsel farklılıkları kışkırttıysa aynı yolu Burma’da da denemiş ve başarılı olmuştu. Hindistan’da birlikte yaşamayı engelleyen Hindu fanatizmi Burma’da da Budizm fanatizmi olarak ortaya çıkmıştı. Bu yıllarda alabildiğine politize olan Burma’daki Budistler, İngiliz emperyalizminin Hıristiyan misyonerler aracılığıyla Kadim Hindistan genelinde ve Burma’da Budistleri Hıristiyanlaştırmaya çalıştığını belirtiyor ve İngilizlere tepki duyuyordu. Hindistan Müslümanlarının bağımsız İslam devleti arayışının gündemleşmesi Burma’daki Budist fanatiklerin öfkesinin Müslümanlara da yansımasında rol oynamıştı. Budist fanatikler Japonya ile işbirliği yaparak İngiliz emperyalizmine karşı mücadele etmiş ve ek olarak 1942 yılından itibaren yine Japonlardan aldıkları destekle bölgedeki Müslümanlara karşı da saldırı ve katliamlara girişmişti. Daha sonra Japonya ile arası bozulan Budist fanatikler bu kez de İngilizlerle işbirliği yaparak Japonları ülkeden çıkarmıştı. Tabi muhtemelen bağımsız Budist Burma devleti sözünü İngilizlerden alan Budist fanatikler bu sefer de İngilizlerin denetiminde ülkede ciddi demografi değişikliğine yol açan icraatlar ortaya koymuştu.
Burma’da Budist fanatiklerin baskılarından bunalan Arakan’daki Müslüman liderler, Mayıs 1946’da Muhammed Ali Cinnah ile görüşerek Rohingyaların yaşadığı Buthudaung ve Maungdaw bölgelerinin Bangladeş tarafına ilhakını teklif ettiler. İki ay sonra da Kuzey Arakan Müslümanlar Birliği şu an Arakan eyaletinin başkenti ve şimdiki adı Sittwe olan Akyab’da kuruldu. Arakan Müslümanları da tıpkı merkezi Hindistan’daki (Hindistan-Pakistan-Bangladeş) Müslümanların Hindu fanatizminden bunalması gibi Burma’daki Budist fanatizminden bunalmış ve birlikte yaşama ümidini yitirmişti. Emperyalistlerin işine gelen Hindular ile Burma’daki Budistlerin tetiklediği bu dinsel milliyetçilik Arakan Müslümanlarını da Mevlana Ebu’l Kelam Azad ile Gandi’nin Birleşik Hindistan stratejisinden uzaklaştırmış, Muhammed Ali Cinnah’ın öncülük ettiği bölünme stratejisine yakınlaştırmıştı. Arakan Müslümanlarının ileri gelenleri bu dönemde ayak sesleri duyulan Budist Burma devletine bağlanmaktansa müstakbel Pakistan’ın Bangladeş eyaletine ilhak olma talebini dillendiriyorlardı.
İşte bu durumu fırsat bilen Budistler, bölgedeki Müslümanlara karşı müdahalelerini arttırmaya başladı. Bazı Müslümanların evleri ve işyerleri yağmalanmış ve ülkeden kaçmaları sağlanmıştı. Ancak Budistler bununla yetinmeyerek Arakan Müslümanlarına karşı katliam emri verecek kadar gözünü karartmıştı. 1942 yılında Arakan Müslümanları sistematik bir katliamla karşı karşıya kalmışlar ve bu katliamla birlikte bölgenin demografik yapısında değişme meydana gelmişti. Katliamdan sonra Müslümanlar ülkenin kuzeyinde yoğunlaşırken Budistler güneyinde yoğunlaşmışlardı…
*
Bir sonraki bölümde Budist Burma devletinin kuruluşu bağlamında Arakan ismi ve kimliğinin tarihî ve etimolojik kökenlerini incelemeye çalışacak ve Arakan sorununun oluşumunu özetleyeceğiz inşallah.
YAZIYA YORUM KAT