Bu Uslûb, -Hele de Bir Bakan’a- Yakışıyor mu?
İçişleri Bakanlığı’nda son günlerini geçirmekte olan S. Soylu, bugünlerde siyasî edebiyata geçecek laflar ediyor.
Bu laflara siyasî polemik deyip geçmek mümkün olmasa gerek..
Çünkü öyle bir makamda bulunuyor ki, ‘Vur!’ dediği zaman, birileri bunu, ‘Öldür!’ emri gibi anlayıp gereğince amel edebilir.
*
Bu açıdan bakıldığında, SS’nun, ‘Valilere müsteşarım üzerinden talimat gönderdim: 'CHP il başkanlarını bundan sonra şehid cenazelerinde protokole kabul etmeyin' diye. Onların gideceği bir adres var. PKK mensuplarının cenazeleri var. (…) Sandıkta beraberlerse cenazede de beraber olacaklar’ demesi kabul edilecek bir tavır mıdır?
*
Bununla yetinmemiş Bakan Bey..
Doğu Bayezid’de, ‘AK Parti’ye oy verdikleri için’ öldürülerek ya da tarlaları ateşe verilerek ‘PKK tarafından cezalandırıldıkları’ söylenen kişilerle ilgili olarak da bir takım tepkiler sergilemiş..
Doğrudur ki, PKK terör örgütünün kendisine muhalif kimseleri sindirmekte kullandığı yöntemleri de böyledir, genelde.. Ancak, bu bir iddiadır.
Ama, anlaşılıyor ki, SS bey, kendisini bu kanûnî gereklere riayetle mükellef saymıyor gibi bir görüntü veriyor.
Nitekim, son seçimle Türkiye’nin 3. büyük siyasî partisi durumuna gelen HDP’nin eşbaşkanı Pervin Buldan, İçişleri Bakanı Soylu'dan bir telefon aldığını ve ‘Doğu Bayezid’deki cinayetlerden kendilerini sorumlu tuttuğunu’ açıklayıp, ‘Size haddinizi bildireceğiz, size artık yaşama hakkı yok, nereye gidiyorsanız gidin' gibi laflar ettiğini söylüyor ve ‘Bu olay derhal açığa çıkarılmalıdır. Kimler tarafından yapılmışsa bu insanlar cezalandırılmalıdır. ’ diyor.
S. Soylu ise, Buldan'ın iddialarını doğrulayarak, ‘Evet aradım. Söylediklerinde eksik yoktur.’ diyor.
Bu sözler, siyasî rakipler arasındaki polemikler olarak ele alınsa, bir dereceye kadar normal kabul edilebilir. Ama, bir İçişleri Bakanı’nın böyle konuşmaması gerektiğini tekrara hâcet var mı? Bunun mantığı yoktur, kabul edilemez. Bir İçişleri Bakanı ve emrindeki güvenlik güçlerinin vazifesi, bir suç veya kanunsuzluk durumunda sanıkları yakalayıp yargıya teslim etmektir; hükmü verecek olan yargıdır.
Böyleyken, bu suç ve cinayet iddialarını -hakkında kanunî bakımdan geçerli bir suçlama yapılmadığı müddetçe- kanunlar çerçevesinde faaliyet gösterdiği kabul olunan bir siyasî parti üzerine atmak, hukuken ne kadar sağlıklıdır? Siyasî bir partiyi bu şekilde suçlayıp tehdit etmenin, yangına benzinle gitmek gibi olduğunu ve ülkenin huzur atmosferine hizmet etmiyeceğini anlamak için illâ da siyasetçi olmaya da gerek yoktur.
Herbirimizin sevmediği bir takım siyasî teşekküller olabilir. Onlarla polemiklere girebiliriz.. Ama, hele de bir ‘Bakan’, kurallar çerçevesinde davranmak zorundadır.
*
Bu yaklaşıma bizzat Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan’ın ‘Hayır!’ demesini beklemek hakkımızdır.
*
Bu vesileyle, Sn. Bakan’a, Şeyh Edebâli’nin Osman Gazi’ye yaptığı söylenen ‘nasihat’ini hatırlatırım:
‘Ey oğul! Sen artık ‘Bey’sin.. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. (…) Suçlamak bize, katlanmak sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adâlet sana.. (…) Ey oğul! Sabretmesini bil..’
*
Devlet Bahçeli Bey’e NOT: Geçen ay, ‘vatan evlâdı’ diye cezaevinde ziyaret ettiğiniz bir kişinin, bu günlerde, kamuoyuna açık tehdit mektuplarından ikincisini de yayınlaması ve bazı kalem erbabının ismini vererek bunların cezalandırılmasına dair, fedaîlerine yaptığı çağrıyı, medyada yayınlanan ‘Açık Mektub’unu görmüşsünüzdür, mutlaka..
Tehdit edilen kişilere Hükûmet’in ’koruma’ vermesi tabiîdir; ama, bu konuya âcilen kesin bir tavır koyması gereken, sizsiniz!
YAZIYA YORUM KAT