Bu üç üye de, davadan çekilmelidir!
CHP’li Bakan’ın oğlu Osman Paksüt, Anayasa Mahkemesi’nde..
CHP’li (o zamanki SHP’li) Bakan’ın Müsteşar Yardımcısı Fulya Kantarcıoğlu, Anayasa Mahkemesi’nde..
DSP’de uzun yıllar çalışmış, Ecevitler için hulle partisi kurmuş Serruh Kaleli, Anayasa Mahkemesi’nde..
Alın size, bir çırpıda sayabildiğim sol partilerle birebir bağlantılı üç Anayasa Mahkemesi üyesi.
Böyle bir mahkemeye, CHP’li milletvekillerinin açtığı bir dava geldiğinde ne olur?
Sorması bile ayıp, “kabul” olur..
TBMM’de 330’u aşkın milletvekilinin kabul ettiği Anayasa değişikliği, şimdi bu Anayasa Mahkemesi’nin önünde..
Objektif karar verilmesini bekleyebilir misiniz?
Tabii ki bekleyemeyiz.
Objektif karar verilmesi için, objektif hakim gerekir..
Ama bakın, 11 üyeden üçü, siyasi partilerle birebir ilişkili..
Ülkede büyükelçiler arasından Anayasa Mahkemesi üyesi mi seçilecek? Babası bir siyasi partiden Bakanlık yapmayan hiç aday yok muydu ki; böyle siyasi birisi üye olarak seçildi?
Belli ki; CHP’li Bakan’ın yetiştirdiği çocuğun, Anayasa Mahkemesi üyesi olarak, CHP çizgisinde karar vermesi için Paksüt’ü seçtiler..
O da seçenleri mahcup etmiyor zaten..
Ergenekon Terör Örgütü sanıklığından kıl payı kurtuldu.
Eşini gönderdi sanıklığa..
Şimdi o karar verecek.. Anayasa değişsin mi, değişmesin mi?
Anayasa Mahkemesi üyelerinden birisi de, avukatlar arasından seçiliyormuş...
Seçilsin..
Ama bu ülkede, DSP yöneticiliği yapmış avukatın dışında, avukat mı yoktu ki, SerruhKaleli Anayasa Mahkemesi’ne seçildi?
60 bin civarında avukat var bu ülkede..
Şu partide yöneticilik, bu partide başkanlık yapmış avukat sayısı ise 300’ü-400’ü geçmez..
Niye binlerce avukattan birisi değil de, siyasete bulaşmış 3-5 avukattan birisi seçiliyor?
Sol kafa doğrultusunda kararlar verilmeye devam edilsin diye..
Bu ülkede, sabah-akşam eleştirilen ve yargı bağımsızlığının önünde en büyük engel olarak gösterilen HSYK’nın başındaki Adalet Bakanı değil mi?
Şu partiden, bu partiden.. Fark etmez.
Sonuçta; AdaletBakanlarının siyasi partilerden birisine üye olduğu halde, yargı teşkilatı içindeki birçok yetkiye sahip olması, “yargı bağımsızlığı” için en büyük tehlike olarak görülüyor..
O zaman, eski dönemlerdeki bir AdaletBakanı’nın (ki o da tesadüf bu ya, SHP’li-CHP’li Adalet Bakanı), 5 bin hakim arasından kafasına uygun şekilde seçtiği müsteşar yardımcısını, niye yüksek mahkemeye üye olarak seçiyorsunuz?..
SHP’li (CHP’li) AdaletBakanı’nın Müsteşar Yardımcısı yerine başka kimler seçilebilirdi?
Yüksek düzeyde yöneticilik yapmış bürokratlar.
Tahminen kaç kişidir bunlar?
100 bini aşkındır..
100 bini aşkın insan içinden, bula bula SHP’li (CHP’li) Adalet Bakanı’nın Müsteşar Yardımcısını buluyorlar..
Mahkemenin kararları da, o SHP’li (CHP’li) Bakan’ın fikirleri doğrultusunda olması için!
Şimdi bir karar verilecek..
Bu sistem mi devam edecek, yoksa Anayasa Mahkemesi’ne üye seçimi daha demokratik bir sisteme mi dönüşecek?
Bu sorunun cevabını da, yine üç tane politikaya bulaşmış üyenin bulunduğu yüksek mahkeme verecek!
Sadece mahkeme üyeliği öncesindeki geçmişlerinde sıkıntı olsa, “Sünger çektiler. O defteri kapattılar. Artık yüksek mahkeme üyesi olarak, tarafsızlar” deriz..
Ama bakın, bir tanesi Seyfi Dede ile, önlerindeki davanın prosedürünü konuşuyor.
Bir diğeri, olayın sonrasını etkin isimlerle gizlice değerlendiriyor..
Siz gelin de, bu mahkemeden isabetli karar bekleyin.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT