Bu şiddet niçin?
Yetmişli yıllarda "İslamcı parti"nin etkisiyle liselere bir ahlak dersi konmuştu, malum partiler ve zihniyetin mensupları "laiklik elden gidiyor, hangi ahlak, herkesin ahlakı kendine…" sloganlarıyla karşı atağa geçtiler.
O günlerde İstanbul'da Saint Joseph Lisesi'nde mecburi ahlak ve isteğe bağlı din dersi öğretmenliği yaptım. Lise son sınıfta ilk derse girdiğim gün tahtada, bir ucundan diğer ucuna uzanan, büyük harflerle yazılmış bir yazı gördüm: "Ahlak istemezüüüüüüüük!!!!" diye ve bu şekilde yazmışlardı.
Bu ülke insanı cebrî kültür değişimine tâbi tutuldu ve bu "cebir" içinde "şiddet" de vardı. Harf değişmesin, şapka giymeyiz, din eğitim ve öğretimi devam etsin, kanunlar bize göre (bizim dini ve kültürel değerlerimiz çağdaşlaştırılarak) yapılsın, ezan değişmesin… diyenleri dövdüler, astılar, zindanlara attılar, görevden aldılar, tehdit ettiler… Doğu'da zuhur eden direnişleri, isyanları yalnızca askeri tedbirlerle halletme yolunu tercih ettiler.
1958 yılında Elazığ Palu ilçesinde Aliyyü's-Sebtî merhumun mezarını ziyarete gitmiştim. Dersim isyanı sebebiyle devlet güçleri türbeyi dinamitle uçurmuş olduklarından halk, binanın parçalarını toplamış, yarım metre kadar yükseklikte, arasına harç da konmamış bir duvar yapmışlardı. Her ziyaretçi veli olduğuna inandığı, sevgi ve şefkat derlemek için ziyaret ettiği bir zatın kabrinde şiddetin anıtını görüyordu.
Cumhuriyetin mayasında şiddet var. Din ve ahlak eğitimi yok.
Bugün bile bir önceki Genelkurmay Başkanı (KKK iken) bir röportajında "Atatürk milliyetçiliğinde, ulus devletin unsurları içinde dinin yeri yoktur" diyor. 'İnsanlara öncelikle kendinizi ne olarak tanımlıyorsunuz?' sorusuna 'Müslüman" cevabını verenlerin çoğalmasından rahatsız olduklarını bildiriyor.
İdamın bile bir mahkuma acı vermeden infazını isteyen, kediye eziyet edeni cehenneme, susamış bir köpeğe su veren günahkârı cennete gönderen, savaş halinde bile bitki örtüsüne, hayvanlara, yaşlı ve çocuklara, din adamlarına, işiyle gücüyle meşgul olup savaşa katılmayanlara zarar verilmesini yasaklayan, farklı dinden olanlara -onlar dinimize ve yurdumuza karşı savaş açmadıkça- iyilik ve adalet çerçevesinde davranmayı ve bu değerler içinde ilişki kurmayı tavsiye eden… bir dinin öğretim ve eğitimi verilse elbette şiddetin azalmasına yardımcı olacaktır.
Herkes diline "feodalite, ağalık, beylik, şeyhlik, töre" kelimelerini dolamış ahkâm kesiyor. Kimsenin bölgede inceleme yaptığı, bu kavramların ve sahiplerinin dünkü ve bugünkü durumlarını, toplulukta hakim olan değerlerin nereden nereye geldiğini öğrenmeye niyeti yok; ezberden konuşuyorlar, kalıpları tekrarlıyorlar.
Dünya değişiyor, değişimin bilgisi dağa taşa ulaşıyor. Dünyada "büyük oyuncular" var, bunların menfaatleri sebebiyle ilgi duydukları bölgelere yönelik hesapları ve politikaları var. Bunlar ve daha başka sebeplerle eskiden olmayan talepler ortaya çıkıyor; bu talepleri anlamak ve en uygun çözüm için soğukkanlılıkla çareler aramak ye-rine şiddet tek çare olarak dayatılıyor.
Bizim gençliğimizde -aile büyüklerimizin yasakladıkları ama- kaçak olarak gidip seyrettiğimiz filmler vardı; şimdi bakıyorum da bu filmler bugün camilerde yapılan vaazlara benziyor; artık onların yerini alan filimlerde değerlerimiz aşındırılıyor, şiddet ve hayasızlık tabiileşiyor, hayalin bile ulaşamayacağı abuk subuk metinler film oluyor, tek "faydası" adrenalin yükselmesi, heyecan ve korku olan bu filimler karşısında saatler geçiren gençlerimiz onu sokağa ve hayata taşımaya kalkışıyorlar.
Ne demişler?
Ne ekersen onu biçersin!
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT