Bu Şarkının Burada Bitmemesi İçin…
Yasin Aktay, AK Parti’nin bunca yıldır ve onca zorluğa rağmen açık ara birinci olmayı sürdürmesinin başarı olduğunu belirttiği yazısında, bununla birlikte beklenenin gerisinde olduğunu ve bunun da kendi eksik ve zaaflarından kaynaklandığını söylüyor.
Yasin Aktay’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan konuyla alakalı yazısı (08 Nisan 2019) şöyle:
Bütün Partilerin İlerisinde Ama Kendisinin Gerisinde AK Parti
Her şeyden önce yüzde 53,3’lük bir çoğunluğu belediye yönetimlerindeki 25 yılında, iktidardaki 17. yılında alabiliyor olmak büyük bir siyasi mucize sayılır. Ancak gerek lider Erdoğan’ın halen dipdiri olan karizması, alabildiğine aktif ve başarılı liderliği, gerekse de Türkiye’de bu iktidar süreci içinde ortaya koyduğu başarılarla karşılaşıldığında bunun karşılığının çok daha fazla olmasını bekliyor insan.
Üstüne bir de Türkiye’nin şu andaki uluslararası konjonktürde oynadığı rol ve bu role karşılık maruz kaldığı saldırılara karşı harekete geçmesi gereken milli duyarlılıklar eklendiğinde AK Parti’nin bu seçimlerde aldığı oy yine onu rakiplerine karşı açık ara birinci parti yapmaya devam ediyorsa da, hak ettiği kesinlikle bundan daha fazlasıydı. Yani alınan oylar başkalarıyla değil kendi hak ettikleriyle karşılaştırılmalı.
O halde bu seçimlerin analizini bir de bu soru muvacehesinde değerlendirmek lazım: AK Parti’yi hak ettiği oyları daha fazla almaktan engelleyen ne oldu?
Dikkat edin Türkiye Cumhuriyeti tarihinde arka arkaya bu düzeyde bir oy sürekliliğini bu kadar süre muhafaza eden tek parti AK Parti. Neticede yine her iki kişiden birinden daha fazlasının desteklemeye devam ettiği bir parti Buna rağmen ona dair, adaylara dair, söylemlerine dair, son zamanlardaki bazı uygulamalarına dair, teşkilatlarının yorgunluğuna ve halktan uzaklaşmalarına dair şikayetlerin de artık şüyu bulmaya başlamış olduğu bir parti.
Bu şayiaların tamamının boş olduğunu, rakip partilerin propagandalarına dayanıyor olduğunu kimse söyleyemez. Ciddi bir karizma rutinleşmesi veya asabiye entropisinin yaşandığı su götürmez bir gerçek. “Asabiye entropisi” artık insanların değerleri için değil, maddi kazanımlarını korumak için motive oldukları, yani siyaseten iyice tutuculaştıkları bir süreçtir. Belli değerler için fedakarlığın önplanda olduğu karizmatik dönemlere özgü ruh ve motivasyon yerini insanların maddi kazanımlarını korumaya hasrettikleri bir tutuculuk alıyor ve bu bütün siyasal davranışlara veya etiğe sirayet ediyor.
Liderin karizması hala yerli yerinde, taptaze ve canlı. Ancak onu izleyenler artık bu karizmaya inanmaktan ziyade o karizmadan faydalanmanın telaşına düşmüşlerdir.
Aslında belki o karizmaya inananlar ile o karizmayı sömürmeye çalışanlar arasındaki rekabet ikincilerin lehine ağır basmaya başlamıştır. Çünkü ikinciler her zaman daha maharetli, daha hırslı ve daha ısrarcı, istediklerini elde edinceye kadar hiçbir etik kural tanımaksızın takipte daha istikrarlıdırlar.
Ne yazık ki, son zamanlarda çok yaygın bir gözlem, partinin zihniyet veya kişilik profilinden iyice uzak olanların gerek adaylık yarışlarında gerek AK Parti’nin yerel yönetim kadrolarında köşe başlarını tutma başarısını bir şekilde daha fazla gösterdiklerini anlatıyor. Elbette o alanda da bir yarış ve imtihan var ve o imtihanlarda da soruları çalmak, değerlendirenleri ayarlamak gibi yollar mümkün. AK Parti’ye bu yolları asla yakıştırmayanların hiç akıl edip başvurmadıkları bu yollar hiçbir etik değeri olmayanlar için maalesef sonuna kadar açık.
Neticede, siyasetin her zaman Platonlara, erdemli yönetim peşindeki bilgelere bir tür “Syracusse’tan dönüş trajedisi” yaşatması mümkün, ancak tabii ki zorunlu değildir. Parti felsefesi, aday, teşkilat, ve siyasi temsil uyumunun olduğu yerlerde ne Kürt sorunu gibi bir sorunun ne de başka hiçbir faktörün AK Parti ile halk buluşmasını engelleyemediğinin en çarpıcı örnekleri Şırnak, Bitlis ve Ağrı’da sergilendi mesela. Bu örnekleri dikkatle izlemekte büyük fayda var.
İbn Haldun’a veya Max Weber’e bakacak olursak bu dönemlerin bu şekilde müteselsil olarak yaşanması kaçınılmazdır. Ancak İbn Haldun iyi bir yönetimle hikmetli asabiye döneminin uzatılabileceği ve çok hayırlı bir raşid yönetime dönüştürülebileceğini söyler. Yeter ki, gidişat tarihsel bir perspektiften görülebilsin ve gereken tedbirler alınabilsin.
28 Şubat’tan itibaren Türk siyasetine dair bir okuma olarak yazmış olduğum “Karizma Zamanları” isimli kitabım bir açıdan henüz belediye başkanlığı ve hapisteki günlerindeki Erdoğan’ın siyasi karizmasının sosyolojik bir analiziydi, ama onu yazarken de şu cümleleri eklemeyi ihmal etmemiştim:
“Karizma zamanları müjdeleyici bir analiz olmanın ötesinde, karizma zamanlarını yaşayanlar için uyarıcı bir metindir. Karizma bazı sosyologlar ne derse desin, bir ülke için, bir millet çok büyük bir avantaj, büyük bir nimet, ama kıymeti bilinip iyi değerlendirilmediğinde rutinleşmesi veya tükenmesi mukadder bir dönem olarak kalır.”
Recep Tayyip Erdoğan 1994 yılında yüzde 25 gibi bir oyla İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığını aldığında, çok büyük bir başarı hikayesi ve bir karizmanın yükselişinden bahsediliyordu. Oysa bugün aynı Büyükşehir belediyesi aradan geçen çeyrek yüzyıla rağmen, iktidarda yıpranma ihtimaline rağmen, yüzde 48.6 oyla ve bütün rakiplerinin birleştiği bir bloğa karşı sadece binde 1’lik bir oy farkıyla kaybedildiğinde, birileri çoktan “Erdoğan’ın düşüşü” hikayesine dört elle sarılmaya başlamış oluyor. Halbuki sonuç henüz belli olmuş değil. Her an binde 1’lik bir oy farkıyla Erdoğan liderliğindeki Binali Yıldırım seçimi alabilir ve bütün yorumlar tekrar yeniden ve farklı istikamette yazılabilir.
Her ne olursa olsun, Erdoğan’ın hala olağanüstü düzeyde devam eden karizmatik liderliği, insan takatini aşan cehdi, samimiyeti ve aşkı çok daha fazlasını hak ediyor. İstanbul’a yaptığı hizmetler, İstanbul’a ve halkına karşı duyduğu aşkın karşılığı, bu seçimi binde 1 oy farkıyla alsa bile, çok daha fazla olmalı.
Bu hizmetler, bu karizma, bu aşk ile mukabil takdirin karşılaşmasını neyin engellediğine çok daha iyi, çok daha dikkatli bakmak gerekiyor.
Bu şarkının burada bitmemesi, daha güzel melodilerle çok uzun süre devam etmesi gerekiyor. Biz yeterince farkında olmasak da mazlum dünya bizden çok şey bekliyor.
HABERE YORUM KAT