Bu Sadece Bir ‘’Seçim Başarısızlığı’’ Değildir
İbrahim Kiras, 23 Haziran seçimleri sonrası, bu süreç içerisinde AK Parti’nin izlediği yanlış yolları sadece “bir seçim başarısızlığı” olarak görmenin yanlışı artırmak olacağını söylüyor.
KARAR/ İbrahim Kiras
AK Parti yanlışlarını yanlış yerde aramasın
AK Parti 23 Haziran depremine yol açan yanlışının ne olduğunu yanlış yerde aramamalı. Bunu sadece “bir seçim başarısızlığı” olarak görmek, bu başarısızlığın sorumluluğunu parti teşkilatlarına, adayın televizyon performansına veya her hangi bir aktöre kesmeye kalkışmak sorunun kaynağını görmemek için devekuşu misali başını kuma gömmek olur.
Tamam, 31 Mart seçiminin iptali yanlıştı… Seçim gecesi Anadolu Ajansı’nın yaptıkları yanlıştı… Sonraki süreçte yapılanlar külliyen yanlıştı… “Oylar çalındı”demek yanlıştı… “Pontus” yanlıştı… “Bunlar terör örgütlerinden talimat alıyor”demek yanlıştı… “İmamoğlu seçilse bile içeri attırırız, belediye başkanlığı yaptırmayız” demek yanlıştı… 20 yıldır devletin elinde olan “teröristbaşı” Abdullah Öcalan’ın bir siyasi partinin seçim kazanması için devreye sokulması elbette yanlıştı. “Apo”nun kardeşi Osman Öcalan’ın bir siyasi parti lehine propaganda yapması için devlet televizyonuna çıkarılması muhakkak yanlıştı…
Bütün bu “yanlış”ların yanlış olduğuna kimsenin itirazı yok… Biz de süreç boyunca bunların her birini en net ifadelerle eleştirdik… Bu sütunlarda mesela “sandık darbesi” retoriğine karşı çıktık, milli irade kavramının içini boşaltmaya itiraz ettik, seçim sonuçlarına “olanda hayır vardır” diyerek bakmayı ve eksikliklerin giderilmesi için bir fırsat olarak görmeyi önerdik… Bu eleştirileri yaparken aynı zamanda iktidar koltuğunda oturanlara karşıdan son sürat gelmekte olan kamyonu gösterdik. Gerçi onlar kamyonun farlarını doğan günün ilk ışıltıları diye gösterenlere kulak verdi, “kenara çekil ezileceksin” diyenleri düşman ilan etti ama bu ayrı bir konu…
Evet… İktidar partisi yanlışlarına yanlış katarak 23 Haziran’a ulaştı ve hiç kimseyi şaşırtmayan sonuç ortaya çıktı. Belki seçim birkaç gün sonra yapılacak olsaydı bu yanlışlara yeni yanlışlar da ilave edilebilir ve aradaki farkın uçurum seviyesine ulaşması bile mümkün olabilirdi. Ne var ki iktidar partisine 23 Haziran’daki utanç verici hezimeti yaşatan “asıl yanlış” değil bütün bu saydıklarımız… Asıl yanlış iktidar partisinin son yıllarda izlediği yanlış siyasettir.
Ortak aklı esas alan bir kadro partisi olarak kurulan ve bu özelliğini muhafaza ettiği ilk döneminde özellikle hassas dengeler üzerinde bulunan ekonomi ve dış politika problemlerini başarıyla idare edebilen AK Parti, son dönemde giderek bu özelliğini kaybetti.
Yönetimin kişiselleştirilmesi, merkezileştirilmesi, dar bir çevrenin kontrolüne girmesi neticesinde siyaset kalitesi büyük bir hızla düştü. Hem partide hem de hükümette görev alma kriteri ehliyet ve liyakat değil sadakat olarak belirlendi. Parti içinde liderin hemen arkasındaki sırada oturan, sözü dinlenen ve yetki kullanabilen hiç kimse kalmadı.
***
Diğer yandan, 2010 referandumuyla birlikte yavaş yavaş siyasetteki karşıtlıkların toplumsal bir kutuplaşmaya evrilmesinin yolu açıldı. İlk önceleri parti tabanının konsolidasyonunu sağlamak uğruna başvurulan kutuplaştırıcı siyaset dili giderek bu siyasi hareketin toplumla ilişkisini kemiren ve çürüten bir canavara dönüşmüştü. Bu yeni dile toplumun bir kesimindeki tepkinin sonucu olan Gezi Parkı olayları hem toplumsal kutuplaşma hem de iktidarı kişiselleştirme/merkezileştirme siyasetini daha da ileri götürecek bir anlayışla değerlendirildi.
Ardından, Suriye iç savaşında izlenen politikayla demokratik dünyaya entegre olma hedefinin terkedilip “içe dönük” bir siyaset anlayışının benimsenmesi “fırsatı” ortaya çıktı. Sonra da bu yanlış siyaset hiç taviz verilmeden bugüne kadar sürdürüldü.
Ancak kutuplaşma siyaseti ve lider kültü üretimine dayalı yeni bir ideoloji inşa girişimi toplumsal realitenin ve rasyonalitenin duvarlarına çarptı en sonunda. İktidar partisi seçmen sosyolojisine nüfuz etme kabiliyetini kaybetmeye başladı. Çünkü geçmişinin mirası olan millet nezdindeki hatırı sayılır krediyi hoyratça harcadı.
Üstelik kendini toparlamak için önüne çıkan fırsatları kullanmaya yanaşmadı, dostça uyarılara kulak asmadı. Başa gelen her olumsuzluğu üst akıl gibi muhayyel adreslere, dış politikadaki hataları Türkiye’nin düşmanlarına, ekonomideki kötü yönetimin sonuçlarını karanlık güçlere vs. fatura etti.
AK Parti seçmeni biraz da “alternatifsizlik” algısı yüzünden bunlara çok fazla ses çıkartmıyormuş gibi göründü belki ama eski güvenini de kaybettiğinin işaretlerini ve ikazlarını çeşitli vesilelerle dile getirdi. 2015 Haziran’ında, 2017’deki 16 Nisan referandumunda, 31 Mart’ta…
Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı seçimi iptal ettirerek vatandaşın hak ve adalet duygusunun hırpalanması, vicdanların yaralanması belki bardağı taşıran son damla olmuştur. Daha önceki ikazların hiçbirini dikkate almış görünmeyen iktidar partisine millet gittiği yolun yanlışlığını bu sefer biraz daha sert bir dille anlatmış oldu.
HABERE YORUM KAT