Bu MİT yasası da neyin nesi?
Hükümet bürokrasiyi yeniden inşa etmeyi hedefleyen hamlelerden birini seçim sonrasına bıraktı.
MİT yasasında da AKP aynı taktiği uyguladı: Önce bazı maddelerine itiraz edilmemesi mümkün olmayan maksimalist bir yasa teklifi getiriliyor. Ardından kamuoyundaki itirazlara ve başta Cumhurbaşkanı olmak üzere farklı aktörlerin algısına bakılarak teklifte düzenlemeler yapılıyor ve muhtemelen hükümetin zaten istediği bir şekilde yasa Meclis’ten geçiriliyor. Alternatif yöntem Meclis’e tasarı sunmak ama o zaman yasanın ne zamanlamasını kontrol edebilirsiniz, ne de içeriğini. Ayrıca tartışmanın dallanıp budaklanması durumunda öneri kadük de olabilir. Oysa bu usulle yasa hem çabuk, hem istediğiniz gibi çıkıyor. Üstelik de geri adım atılması sayesinde belirli bir meşruiyet sağlanmış oluyor. Öte yandan şu soru da meşru: Eğer içinde olduğumuz kavga ortamı olmasaydı, AKP böyle bir yasa çıkarmaya kalkar mıydı? Muhtemelen bu sorunun cevabı ‘hayır’. Çünkü bizzat AKP kadroları şu anki halleriyle çıkmakta olan yasaları yeterince demokratik bulmazlar, bazı maddelerinin ise kabul edilemez olduğunu söylerlerdi.
O halde bu yasaları nasıl yorumlamak lazım? Eğer hükümet yandaşlığı veya karşıtlığına kategorik olarak mahkum olmuş değilsek, her şeyden önce internet, HSYK ve MİT düzenlemelerinin hem olumlu, hem de olumsuz yönlere sahip olduğunu teslim etmek durumundayız. Olumlu yönleri görmezden gelerek yapılan değerlendirmeler ne denli yanıltıcı ve ideolojik ise, tersi tutum da öyle… MİT yasasının da önerildiği biçimiyle olumsuz yönleri vardı. MİT’in tek bir hakim onayıyla dinleme yapabilmesi, kamu kuruluşları ve bankalardaki her türlü bilgi ve belgeye engelsiz ulaşabilmesi, sızmaların yayınlanmasına doğrudan hapis cezası getirilmesi gibi… Ancak olumsuzluk hanesine yazılması gereken bir husus daha var: MİT’in yetkileri iç güvenliğe de sirayet eden şekilde çok geniş tutulmuş ve üstelik denetimsiz bırakılmıştı. Bunun kötüye kullanılmaya açık, hatta kötüye kullanılmayı ‘davet’ eden bir zemin oluşturduğu rahatlıkla öne sürülebilir. Diğer taraftan bütün bu tabloyu ironik hale getiren de bir gerçek var: MİT zaten bu yetkileri kullanmaktaydı ama bu işi tamamen gizli kararnamelere dayanarak yapıyordu. Bu teklif ile kurumun şeffaf olması yönünde de bir adım atıldı…
İyi de, asıl soruyu şimdi sormalıyız: Durup dururken hükümet MİT’in şeffaflaşmasını niye istesin? Zaten görevini gizli kararnamelerle yürüten, kimsenin ne yaptığını tam olarak bilmediği, yargıya hesap vermekten kaçınabilen bir kurumun şeffaflaştırılması hükümet açısından akıl kârı mı? Üstelik şeffaflaşma ile birlikte MİT’in yetkilerinin tartışmaya açılacağı ve bunların tepki çekeceği de belli. Diğer bir deyişle şeffaflaşma ile birlikte kaçınılmaz olarak MİT’in yetkilerinin daraltılacağını da kabul etmek durumundasınız. O zaman hükümet niye böyle bir adım attı?
Herhalde iki nedenle… Birincisi 17 Aralık sonrasında güvenebileceği ve kullanabileceği tek kurum olarak görünen MİT’i koruma altına almak için. MİT hakkında açılabilecek olan siyasi nitelikteki soruşturmaların önünü keserken, aynı zamanda bu kurum üzerinden hükümete yapılan ‘darbenin’ üzerine gidilebileceği hesaplanıyor olabilir. İkinci neden daha da kritik ve önümüzdeki birkaç yılla ilgili işaretler taşıyor. AKP’nin üç seçim sürecini şu anki kavga atmosferi içinde taşıması, sürekli ‘müsvedde’, ‘virüs’ ve benzeri kelimelerle süslenen bir söylemle desteklemesi mümkün değil. Bunun sosyal ve siyasi bir bedelinin olacağını, uzaması halinde söylemin ahlaki yönünün öne çıkacağını AKP kurmayları da biliyordur. Dolayısıyla kendisini güvenceye aldığı anda hükümetin reformcu bir dile kayma ihtimali yüksek. Bu dilin en somut tezahürü ise Kürt meselesinde atılması gereken adımlar veya alınması gereken tutumlar… Ne var ki AKP hâlâ Kürt siyasetine fazla güvenmiyor ve BDP’yi sağlam bir muhatap olarak görmüyor. O nedenle de süreç MİT üzerinden yürüyor. Kısacası hükümetin toplum önünde meşruiyet sıçraması yapmış bir MİT’e ihtiyacı var.
Geçen haftalarda BDP’nin çözüm sürecine ilişkin yasa teklifine AKP’nin cevabı MİT’in şeffaflaşması ve meşru bir aktör olarak sahneye çıkması olacak. BDP teklifi yeni bir yasalaşma ve yönteme işaret etmenin yanında bir kurumsallaşmayı da davet ediyordu. Hükümet şu an için öyle bir kurumsallaşmaya girişemeyeceğini biliyor, bunun seçim atmosferini alabora edebileceğinden tedirgin, ama çözüm sürecini de başıboş bırakmak istemiyor. Söz konusu denge bugün önümüze yeni bir MİT tasavvuru ile yansıyor ama asıl değişiklik MİT’in siyasi görevlerinde ve işlevinde ortaya çıkacak gibi gözüküyor. [email protected]
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT