Bu Meclis artık 'Kurucu Meclis' olmalıdır
Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararın hukukla bir alakası yok. Matbaanın yasaklanması kadar absürd, 31 Mart ayaklanması kadar gerici bir kalkışma.
İdeolojik bir karar bile değil bu, düpedüz bürokratik devletin temsilcilerinin iktidarı millete bırakmama inadının bir tezahürü. İktidar mücadelesine diyecek yok, herkese açık olmalı kuşkusuz. Ama birilerinin cübbeleriyle veya üniformalarıyla, milletten aldıkları yetkiyi, gücü ve imkanı millete karşı kullanmaya kalkışmaları kabul edilemez. Modern demokrasilerde iktidar mücadelesinde oyunun kuralları bellidir. Çıkarırsınız cübbelerinizi ve üniformalarınızı, kurarsınız siyasi partilerinizi ve yarışırsınız diğer partilerle ve fikirlerle. Ama sivil siyaset bilmedikleri bir alan; millet adına kullandıkları devlet erkine sığınmadan 'siyaset' yapamıyorlar.
Aslında yaptıkları, 'devlet aklı'nı ve 'devlet erki'ni öne çıkararak 'sivil siyaset'in alanını daraltmak. Sivil siyaset üzerindeki 'vesayet'i apaçık fiilî bir kontrole dönüştürmeye çalışıyorlar. Son karar Meclis'in anayasa yapma ve değiştirme yetkisine 'el koyma' hamlesi. Hedef belli; darbecilerin anayasası yerine milletin kendi sivil ve demokratik anayasasını yapmalarını engellemek. Yani mesele, ne AK Parti'nin kapatılması ne üniversitelerde başörtüsü yasağının devamı kendi başına. Mesele, 'vesayet rejimi'ni sarsacak, bu rejimin içinde atanmışların kurumsal ve kişisel güçlerini, çıkarlarını zedeleyecek yeni bir anayasanın gerçekleşmesini engellemek. Mümtaz'er Türköne'nin önceki gün belirttiği gibi siyaset 'yeni anayasa' ile özgürleşebilir ancak.
Son kararın gerisinde "Ankara'nın sultanları"nı ürküten gelişmeleri görmek lazım. İstekleri hilafına AK Partili bir siyasetçi cumhurbaşkanı oldu. Daha vahimi, kendi yarattıkları krizin ardından cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi anayasal bir ilke artık. Üstelik ortada yeni bir anayasa taslağı da var. Akademik nitelikleri tartışma götürmez bilim adamlarının hazırladığı 'özgürlükçü' bir anayasa taslağı bu. Ve de seçimlere yeni anayasa vaadiyle giden ve halkın % 47 oyunu alan partinin genel başkanı yeni anayasanın Meclis'ten hangi çoğunlukla geçerse geçsin mutlaka halkoyuna sunulacağını ilan etmiş... Elde 2007'de yapılan referandumun sonuçları duruyor; % 69.
Bütün bunlar, halkın yönetimde daha çok temsil ve söz istemesi Ankara oligarklarını korkuttu. Milli iradenin önünde durmanın giderek zorlaşması karşısında yapacak fazla bir şey kalmamıştı, 12 Eylül anayasasından çıkışı kapatmaya çalışmaktan başka... Böyle bir tablo karşısında 10. ve 42. madde değişikliklerinin 'tarihsel ittifak bloku'nun siyasal partisi tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi bütün bu süreci durdurmak için karşı hamle imkanı sundu. Bir hukuk faciasına imza atan Anayasa Mahkemesi, cumhuriyeti kuran Meclis'in anayasa yapma yetkisine el koymaya kalkıştı.
Şimdi Meclis, yetki alanına uzanan bu 'tecavüze' dur demek zorunda. Bunun yolu Meclis'in artık bir 'Kurucu Meclis' gibi çalışmasıdır. Yeni anayasa taslağı biraz daha liberalleştirilerek hemen Meclis'e inmeli, hatta Meclis yaz dönemini çalışmaya devam ederek yeni anayasayı çıkarmalıdır. Artık AKP için hükümet olmanın bir anlamı kalmamıştır. Meclis çoğunluğu yeni bir anayasa için 'Kurucu Meclis' gibi çalışmazsa milli iradenin üzerindeki bürokratik ipoteği kaldıramaz. Evet, bu bir 'rejim krizi'dir, 'vesayet rejimi'nin krizi. Çıkışın yolu da bellidir; tam demokrasi. 'Bürokratik cumhuriyet'ten 'demokratik cumhuriyet'e geçişin şartı yeni bir anayasadır. Demokratik ve özgürlükçü bir ruhla devletin kurumlarının yeniden kurulması... AK Parti bu yöndeki toplumsal talebe karşılık vermez, 'tam demokrasi' yolunda dönüşümün siyasal aktörü olma vasfını taşıyamazsa toplumsal ve ekonomik dinamikler kendine yeni bir siyasal temsilci bulur. Dönüşümün öncülüğünü üstlenenler hem ülkenin geleceğini hem de kendilerini kurtarabilirler.
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT