Bu katliamlar nereye varacak?
Suriye Baas rejiminin silahlı güçleri Hama kentine bağlı Tireymsi kasabasında ağır silahlarla gerçekleştirdiği operasyonlarda Perşembe'yi Cuma'ya bağlayan akşam 220'den fazla kişiyi hunharca katletti.
Gelen haberlerde aralarında kadın ve çocukların da yer aldığı çok sayıda kasabalının boğazları kesilerek veya idam edilerek katledildiği bildiriliyor. Baas güçlerinin helikopter ve tanklarla kuşattığı kasabada, örfte ve uluslararası hukukta dokunulmaz kabul edilen camilerde bile sivilleri katletmesi artık geriye dönülmesi mümkün olmayan bir eşiğe dayanıldığının tekidi hükmünde.
Tireymsi'de olanlar Suriye mukavemet tarihine “Kara Perşembe” olarak geçti. 1,5 seneye yakın bir zamanda 20 binden fazla insanın katledildiği ve bu rakamın her geçen gün daha da arttığı bir yakıcı realite karşısında küresel acziyet Hama’yı hatırlatıyor bize...
1982 yılında Hama'da 30 bin kişiden fazla insanı katledip de yoluna devam etmiş bir tecrübeden besleniyor bu rejim. Burada şunu belirtmek isterim, Baas rejimi derin bir rejim, bu âşikâr. Libya'da olduğu gibi piskopat bir diktatörün kabileler arasında kurduğu dengeden beslenmiyor rejim, kabileler çözülünce rejim de çözülsün.
Suriye'deki katı laik ve özünde gulat Nusayri rejiminin derin olduğu ama bu derinliğin nereye kadar uzandığı aslında pek bilinmiyor. Bunun sebebini de İran ve Rusya'nın sunduğu katkıda aramak gerek. Bölgesel ve küresel derin ilişkiler bu sistemin nereye kadar dayanabileceğini meçhul kılıyor maalesef. İran ve Rusya bu rejimin arkasında kararlı durmasaydı eğer, bugün Suriye farklı bir dönemi yaşıyor olacaktı.
Öldürülen mazlumlara projektörleri tuttuğunuzda karşınıza şöyle bir realite çıkıyor; Sünnileri hunharca kesiyorlar.. Ortaya çıkan bu manzara, vasat çizgideki insanların kafasında oluşan bu imaj, hiç de hayra alâmet değil.
Geçen gün Suriye’yi yakından tanıyan bir uzman, bu katliamlarda öldürülen insan sayısı 1 milyona da çıkabilir, dedi. Dehşet rakamlar. Peki bunun karşılığı ne olur? Eğer iş bu noktaya varırsa o zaman Suriye'de de bir tane Nusayri kalmaz, adâleti tesis etmek için başlatılan ayaklanma bir intikam savaşına dönüşür, dedi. Acaba bunun alt yapısını mı inşa ediyorlar?
Müslüman coğrafya tarihte eşine az rastlanır birarada yaşama kültürüne sahiptir; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ve hatta Mecusi gibi farklı din müntesipleri ve yine İslâm içi onlarca farklı fırka birarada yaşayabilmiştir.
Etnik, dinî ve mezhep farklılıklarımızı bir çatışmaya dönüştürerek birarada yaşama kültürümüzü yok edip, bölge halklarını bir daha biraraya gelmeyecek düzeyde kamplara mı bölüyorlar?
Her şey küresel bir komplodur demiyorum elbette; ama işin içinde bir yere kadar komplo olduğu ve bir yerden sonra da çıkar çatışmalarının spontane gelişen seyrinin işaret ettiğim bu tehlikeye doğru bütün Ortadoğu'yu kışkırttığını söylüyorum.
Dehşet katliamlar oluyor, İran ve İran çizgisindeki kesimler hâlâ bu rejimi savunup ayaklanan Suriye halkını yaşananlardan sorumlu tutuyor...
Bu katliamlar, olması gereken düzeyde tepki toplamıyorsa, önemli bir kesim yapılanları savunuyorsa, katliama maruz kalan kesim, Ortadoğu'da kahir ekseriyeti oluşturan aynı inançtaki kitlelerle ortak bir öfke biriktiriyor demektir.
Bunu görüp gereğini yapmak, adâleti ve İslâmî ilkeleri bir tarafa bırakın, salt çıkar perspektifinden dahi yaklaşılsa, elzem değil midir?
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT