1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Bu kadar insafsız olmayı nasıl başarıyorsunuz?
Bu kadar insafsız olmayı nasıl başarıyorsunuz?

Bu kadar insafsız olmayı nasıl başarıyorsunuz?

Yasin Aktay, Narin'in cinayeti sonrasında inşa edilen atmosferin Türkiye'nin geleceği için oldukça karamsar bir tablo oluşturduğunu vurguluyor.

14 Eylül 2024 Cumartesi 15:00A+A-

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Her gün defalarca bütün insanlığı öldürür gibi

Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir. Hem haksız yere insan öldürmenin korkunçluğu dolayısıyla hem de bir insanın potansiyel olarak sonraki nesillerinin önünü kesmek açısından da. Nihayetinde İnsanlık tarihinde işlenen ilk cinayette Kabil Habil’i öldürünce, sonraki zamanlarda insanlığın türeyebileceği iki kanaldan birini tamamen kurutmuş oldu. Ademoğlu bir nesil sonra Kabiloğlu haline geldi. Habil’in çocuklarına bu dünyada var olma şansı bile tanınmamış oldu. Habiloğullarının tamamının Habil’e benzemesi, onunla aynı huy ve ahlaka sahip olması gerekmeyecekti. Tıpkı Kabil’in yaşayan çocuklarının tamamının Kabil’e benzememiş olduğu gibi. Kabil’in oğullarından iyi insanlar da geldi, peygamberler de, salih insanlar da.

İlk cinayet insanın kıskançlığı yüzünden meydana geldi. Kabil Allah’a kurban sunma emrini yerine getirirken Allah’ı kandırabileceği, atlatabileceği vehmine kapıldı. Allah’ın bütün işlerine, hatta dünya işlerine de karışmasından da bıkmış gibiydi. Sekülerlik zannedildiği gibi insanlığın gelişme aşamalarında ortaya çıkan bir duygu veya bir zihinsel-kurumsal gelişme, ileri bir insan ilişkisi modeli değil, ilk insanla birlikte nükseden cahili bir duygu işte. Kabil zaten fazla umursamadığı Allah’ın Kurban emrine istemeye istemeye, kerhen cevap verdi ve yanındaki en değersiz şeyleri sunarak konuyu geçiştirmeye çalıştı. Kendi kurbanının kabul edilmediği kendisine bildirilince, kurbanı kabul edilen Habil’i kıskandı, öfkelendi ve ondan intikam almaya kalkıştı ve öldürdü onu. Dünyada zaten iki kişiydiler ve birisini öldürmüş oldu, bir başka insanlığı daha öldürmüş oldu. Habil’in neslinden gelebilecek olan başka bir insanlığı daha öldürmüş oldu.

Ama öldürdükten kısa süre sonra pişman oldu Kabil. Ona bu pişmanlığını hissettiren ve dersini veren de yeri eşeleyen bir karga olmuştur: “Yazıklar olsun bana şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten aciz miyim ben?” (Maide, 31).

İnsanlığın tamamını öldürmüş gibi bir vahamet, bir cürüm, bir dehşet bütün cinayetlerde vardır. Ve her gün dünyada yüzlerce, binlercesi yaşanıyor bu insanlık katliamlarının. Küçük Narin’i katledenler de bütün insanlığı öldürmüş gibidirler, hiç şek şüphe yok. Cinayetin detayları üzerinde duruldukça, detaylar üzerinde konuşuldukça cinayetin korkunçluğu, iğrençliği, içindeki insanın alçalma boyutu çok daha belirgin hale geliyor. İnsan daha ne kadar alçalabilir, masum bir çocuğun hayatına kıymayı göze alacak seviyeden fazla?

Peki Narin cinayetini başka cinayetlerden farklı kılan ne var ki, neredeyse bir aydır bütün ülkenin bir numaralı konusu olarak gündemde yer alıyor? Narin, bu dünyada veya bu ülkede veya hatta Diyarbakır’da insanlığın bu alçaklığını sergilediği ilk kurban mıdır? Değil.

Diyarbakır’da çocukları ellerinden zorla, hile ile, akılları karıştırılarak alınmış anneler aylardır seslerini dünyaya duyurmaya çalışıyorlar. Her biri birer Narin, her birinin birer hikayesi var. Bunların içinde bazılarının dağda maruz kaldığı muameleler, cinayetlerin hangisine detaylarıyla odaklansanız, bir ay yetecek kadar gündem oluşturabilir. Ama hiçbiri böyle bir gündem oluşturmuyor.

Narin’in böyle bir gündemi hak edip etmediğiyle ilgili bir şey değil söylediğim. Bilakis her bir cinayet, her bir mazlum bu kadar gündem olmayı hak ediyor. Hepimizin insanlığına dair elde kalmış ne kadar köz varsa harlamaya değiyor. Belki insani duyarlılıklar artar, canilere karşı öfkemiz de kabarır, bir daha böyle olayların olmasına karşı da elbirliğiyle ortak hassasiyetleri canlı tutarız.

Ama bugün Narin’in bu şekilde gündemde olmasına dair böyle bir iyimserlik taşımamızı gerektirecek bir hassasiyet göremiyoruz. Ne yazık ki olayın detaylarına olan ilgi insanların biraz daha dedikodu, biraz daha insani alçalmaya dair ucuz medyatik ilgisinden öteye geçemiyor. Olaydaki her bir detayın ayrı bir hikâye ve ayrı bir hesaplaşma konusu olarak işlenmesi, Narin’in masum bedeninin tam bir hesaplaşma alanı haline çoktan gelmiş olduğunu gösteriyor.

DEM’li kadınlar veya siyasiler, mesela, hangi ara konuyu iktidara, HÜDA-PAR’a, Kur’an kurslarına getirdiler, anlayan oldu mu? Narin’in hikayesinde bir Kur’an kursu geçiyor, olayın nedensel bağında bunun hiçbir önemi yok. Aynı hikâyede okul da geçiyor aslında, ev de, baba da, ana da, dünya da.

Bir başkası köyün siyasi eğilimleri üzerinden analizlere ve nedensel bağlantılar kurmaya girişmiş. Girişir. Herkes her şeye girişir. Olay bu şekilde herkesi kendi eteklerindeki taşları dökmeye bir davete dönüşürse herkes Narin’in masum bedeni üzerinde tepinmeye kalkışır.

Oysa ortada bir cinayet var, bütün insanlığı öldürmek gibi bir şey yani ve bu dünyada gerçekleşen tek cinayet değil. Her cinayetin hesabı görülmeli, her caninin cezası verilmeli.

Aslında olayın medyada yer alış biçimi ilk defa ABD medyasında şahit olduğum bu tür cinayet haberlerinin yer alma biçimine iyice yaklaştı. Orada da bazen bir cinayet veya herhangi bir 3. sayfa haberi günlerce, hatta haftalarca medyada yer alır. Yine olayın bütün detayları, ilgilileri üzerinde durulur. Bildiğim kadarıyla suç oranlarının dünyanın en yüksek seviyesine sahip olduğu ABD’de tek bir cinayetin medyada bu kadar yer almasını diğer olaylara haksızlık olarak düşünmüştüm. Bir olay üzerinde bu kadar duruluyorsa, bu aslında diğer olaylardan dikkatleri dağıtmak için yapılıyordur.

Veya şöyle bir izlenim veriliyordur: İnsan hayatı o kadar önemli ki, biz de o kadar önemsiyoruzdur ki, bir insanın haksızlığa maruz kalmasını günlerce bütün ülkenin meselesi haline getiririz. Ama diğer yandan ABD sokakları evsiz barksızlarla, haksız yere cinayete kurban giden kadınlarla, insanlarla dolup taşmaya devam ediyor. ABD eliyle dünyanın her yanında ise insan hayatının sinek kadar değeri yoktur. Katliamlar, soykırımlar, birer istatistik konusu bile değil.

Bugün tam da kendilerine Allah’ın bu buyruğu (bir insanı öldüren…) yazmış olduğu İsrailoğullarının her gün haksız yere katlettiği yüzlerce çocuk, Narin yaşında veya Narin’den küçük binlerce çocuğun her birinin hayatına odaklanmayı deneyebiliriz. Ne vahşetler, ne cinayetler, ne alçalışlar görürsünüz, her biri giderek sadece bir rakama kadar inen, kapatılmış medyanın geniş kör alanlarında unutulmaya terk edilen.

En son hikayesine odaklandığınızda muhteşem bir insanlık kalitesi, masumiyeti, onuru ve kahramanlığı görülebilecek olan Ayşenur Ezgi Eygi’nin Siyonist hayvanlarca başından, hedef alınarak, kasten öldürülmesine ne diyelim?

Eygi’ye Allah şehitler katında kabul etsin, bize de şahit kılsın.

HABERE YORUM KAT

3 Yorum