1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Bu hamur, İran’da daha çook su götüreceğe benziyor!
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Bu hamur, İran’da daha çook su götüreceğe benziyor!

18 Temmuz 2009 Cumartesi 16:06A+A-

Önce ve yine, birkaç konuya kısaca değinerek, sonra asıl konumuza geçelim:

 

Ülkemiz ve halkımız üzerinde yanlış metodla sonuç almak mı?

 TC’deki mevcud ‘kemalist /laik/ jakoben (tepeden inmeci)’ sistem, elbette ki halkımızın iradesiyle değil; tank ve süngüucu zorlamalarıyla, tehdid ve entrikalarla, dârağaçlarıyla, zindan ve sürgünlerle, sarhoş nâra ve kusmuklarıyla ve de nice mazlumların kan ve gözyaşlarıyla ve boğulmuş feryadlarıyla oluşmuş bir sistemdir.. Ve, bu sistemin halk iradesiyle kabul edildiğine dair zâhirî görüntü ve belgeler bile, -hukuk diliyle- hile ve ikrah’la elde edildiği için, ‘mutlak butlan’la bâtıldır.. ‘1923’den beri varolduğu ve gerekirse bin yıl daha hep varolacağı’,  o dönemin Gen. Kur. Başkanı’nca da  ileri sürülen ve -aslında, tarih boyunca görülen bütün zorbalıklarla yaşıt olan-28 Şubat Zorbalığı’nın daha bir palazlandırdığı, kanun adına oluşturulmuş zırhlarla korunan bir sistemdir, bu düzen..

Bu zorbalık temeli üzerinde kurulu sisteme karşı verilecek mücadele, -bütün toplumlarda olduğu gibi, ülkemizde de- genel çerçevesi itibariyle iki türlüdür..

1- Ya, sistemi milletin doğrularına, adâlet ölçülerine ve iradesine göre yeniden kurmayı göze alacak ve egemen-zorba güçlerin koyduğu kurallara aldırmadan, mevcudu da temelinden yıkmaya yönelik bir ‘inkılabçı (ya da devrimci) mücadele’ ;

2- Ya da, kurulu düzenin, egemen güçlerin, mütegallibe zümresinin koyduğu kurallar içinde kalarak, yani ‘ıslahatçı-uzlaşmacı’ usûl yoluyla mücadele..

Bu iki usûlden hangisine göre mücadele vereceği konusunda, her ferd veya toplum kendi iradesine göre karar verir.. Bizim istemediğimiz bir usûlü benimsemeyenleri, yanlış yaptıkları gerekçesiyle belki eleştirebiliriz, ama, suçlayamaz ve kimseden, mutlaka bizim gibi düşünmeleri ve davranmaları gerektiğini bekleyemeyiz.. Herkes, kendi aklının ve yüreğinin kaldırabileceği, elini taşın altına sokabileceği bir tavır ortaya koyar..

Birinci (yani, inkılabçı) usûl için, maalesef halkımızın devletle ilgili inanç, kültür ve geleneğinde şuûrlu bir sosyal tepki geliştirebilecek bir temel çok net değildir.. Ve halkın böyle bir mücadeleyi, Timur’un çadırına şikayete giden heyetin, kapıda Nasreddin Hoca’yı bırakıp kaçması  hikayesinde olduğu üzere, yarı yolda bırakması kuvvetle muhtemeldir. 

 

Bugün, ikinci (yani ıslahatçı, uzlaşmacı) usûlle yapılmakta olan mücadelenin yanlış bir temel üzerinde verilmekte olduğunu söylesek bile, halkımızı, ülkemizi ve geleceğimizi ilgilendirdiği için, bizim dışımızda diye, konunun kenarından ilgisiz bir şekilde geçmenin ne kadar mantıklı olduğunu da düşünmek gerekiyor..

Bu satırların sahibi, konuya böyle bakmaktadır.. Bu defalarca da beyan edilmiştir, onyıllardır.. Böyleyken, konunun bu çerçeveden çıkarılıp, sanki bugünkü iktidarın kayıtsız-şartsız destekçisi gibi göstermek isteyenlerin biraz insaflı düşünmeleri tavsiye olunur. 

Ve mesela, şu son günlerde, ‘Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’nda verilmekte olan mücadele üzerinde derinlemesine düşünülmelidir..  Evet, bu noktada da, Hükûmet’in bütün kanunî imkanları korumaya çalıştığı görülüyor..

Devlet içindeki 90-100  yıllık bir tahakküm anlayışını ve kadrolaşmayı kırmak ve durumu kısmen de olsa biraz ıslah etmek isteyen Hükûmet cenahının ne çetin direniş ve entrikalarla karşı karşıya olduğu görülmez ve ‘Bize ne bu durumdan.. Biz bu sisteme temelden karşıyız.. Biz bu gibi konularla meşgul olmayız, enerjimizi ve dikkatimizi bu gibi konulara harcamayız..’ gibi iddialı söylemlerle  sorumluluktan kaçınan yaklaşımlara prim verilirse..  Bu yaklaşım tarzının, en inkılabçı mücadeleler üzerinde bile, çok olumsuz etkiler meydana getireceği unutulmamalıdır..

Yaşadığı toplum ve çağdaki gelişme ve hadiseleri kavrayamıyanların, değerlendiremiyenlerin, ayakları yerden kesik yorumlar üretseler bile, bir toplumu ve dünyayı şekillendirmekte, yere  arkaları üzerine ‘küttt’ diye düşmeleri çok kere kaçınılmazdır..

*

‘Emperyalizm, Çin’i boyun eğmeye çalışırken’  bahanesiyle..

 

Urumçi’de müslüman halka karşı uygulanan korkunç katliâm karşısında İİC’nin sessiz kaldığına dair yazdıklarım, bazılarını ‘İran’ı kötülemeye çalıştığım’ gibi değerlendirmelere götürmüş.. Halbuki, ben o yazılanları, bizzat İran medyasındaki şikayetlerden de aktardım.. Bir önceki yazımda buna dair gereken bilgiler vardır..

Haa, aradan bir hafta geçtikten sonra, bazı ulemâ çevrelerinde ve iran medyasında biraz olsun, Urumçi üzerine değerlendirmeler görülmeye başlandı ve ilk 10 gün kadar susanlar, sonra biraz harekete geçer gibi davrandılar.. Bu da bir hayırlı gelişme..

Ama, Tahran’da yayınlanan Cumhurî-i İslamî gazetesi, 16 Temmuz tarihli sayısında, daha çok perde gerisinden haberler veren özel sütununda, bazılarının hâlâ da, Çin’de olup bitenlere tepki verilmemesi için bahaneler uydurduklarını ve ‘bu hadiselerin, Çin’i güç duruma düşürmek için B. Amerika tarafından tahrik veya tertib edildiğini’  savunmayı sürdürdüklerini eleştirerek dile getirdi..

Bu da elbette mümkündür, ama, ‘Amerikan karşıtlığı sergilemek’, adına, Çin’in zulmüne bahaneler uydurmaya ve Çin’i korumaya kalkışıyor gibi bir noktaya düşmenin mantıkî, ahlâkî bir izahı nasıl yapılabilir? 

(17 Temmuz günü Tahran’da kılınan Cuma namazından da bir kesit sunalım.. Refsencanî hutbe okurken, Çin’in Doğu Türkistan’da, Urumçi’de işlediği cinayetleri şiddetle suçlarken, namaza katılanların bir kısmı, Rusya ve Çin’i suçlayıcı şiarlar/ sloganlar yükseltiyor ve onlara karşı, Çin’i kızdırmamak için sessiz kalmakla suçlanan Ahmedînejad’ın tarafdarları olarak nitelenen bir grubun ise, Amerika aleyhine slogan söylemeleri dikkati çekiyordu..)

Bu vesileyle belirtelim ki, her bir ülkenin içinde, onun düşmanlarınca veya rakiblerince bir takım huzursuzlukların olmasını isteyen, tertibleyen veya tahrik eden, tertibleyen güç odakları olabilir ve Çin’de de Amerikan emperyalizminin de böyle bir hesabın peşinde olması tabiîdir.. Esasen, Amerikan emperyalizminin, Çin’in nasıl olup da parçalanabileceğine dair, 60 yıla yakın zamandır planlar yaptığı bilinmiyor değil.. Nitekim, Çin’in güçlenmesini istemeyen emperyalist güçlerce, Doğu Türkistan, Hong Kong, Taiwan (Formoza adasındaki Nasyonalist Çin rejimi), İç Moğolistan, Mançurya, Tibet gibi coğrafyalardaki, huzursuzluk kaynağı olabilecek konular her vesileyle gündeme getirilmektedir..

Ama, bunların hesabını yapmak veya ‘Amerika güçlenmesin..’ gibi arzularını, uluslararası yüksek strateji uzmanı edâsıyla dile getirirken, bir başka emperyalist gücün zulüm ve cinayetlerine gözyummak, bir müslümana yakışmaz..

 

*

        Hepimiz İran uzmanı kesildik; ama, elyordamıyla...

 

Şimdi, İran gündemde ya; ne kadar da konularına derinlikli olarak vâkıf İran uzmanı varmış meğer..

‘24’ isimli tv. kanalında, geçenlerde, M. Belge, ‘Şah, halka karşı silah kullanmamıştı, şimdikiler kullanıyor...’  gibi laflar edebiliyordu..

Haydi, M. Belge, İran’ı görmemiş ve hâfızası zayıflamış diyelim..

Ama aynı gün, -İslam İnkılabı gerçekleştikten sonra İran’a birçok defalar gittiğini kendisi de söyleyen- C. Çandar da aynen M. Belge gibi konuşuyordu, sanki Şah’ın güçlerinin ne zulümler yaptıklarını bilmiyormuş gibi.. Halbuki, 30 yıl önceki kendi yazdıklarına bir baksaydı, bu iddiayı dillendiremezdi.. Ya da, ya o önceki yazdıklarını yalanlardı..

Bizim İran’la ilgilenmemiz; İran her ne kadar, jeo-politik ve stratejik açıdan, müslüman coğrafyasının, kültür ve tarihinin önemli bir köşesi olsa bile, bizim bu coğrafyaya ilgimiz, ondan da öteye, inancımız açısından bir ilgilenme şeklidir..

Bu bakımdan konuya ilgi gösterirken, mes’eleyi ‘İrancılık veya şiîcilik’ gibi yavan ve sığ zeminlerde tutmadan, derinlikli bir ideolojik yaklaşım ve itiqadî açıdan ele alanların olabileceğini de görmek gerekir.. 

*

Ortaya çıkan,  İnkılab’ın temel şahsiyetlerinin ihtilafıdır..

 

İran’da 12 Haziran 09 günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki tartışmalar sessiz ve derinden sürüyor..

İslam İnkılabı Hareketi’nin Şahlık düzenini yere sermesinden sonra, pek çok ihtilaflar, buhranlar yaşandı.. Ama, o mücadelelerin tamamı, İslam’la ve İslam İnkılabı  ile mücadele etmek isteyen taraflarla ‘inkılab’ı gerçekleştiren güçler arasındaki bir çetin savaştı.

Son seçim sonuçlarının açıklanmasını takib eden ilk günlerdeki tahrib /sabotaj, yangın ve yıkım ve karışıklıklar, açık ki, İslam İnkılabı ile hesablaşmak isteyen ve İslam Cumhuriyeti  nizamına temelden karşı çıkan çevrelerin ve şeytanî entrikalar kurmak için ne denli hırslı olduklarının bir tezahürü idi..

Esasen, İslam İnkılabı’nın ruhuna ve hedeflerine temelden karşı çıkanların, çeşitli taktik veya stratejik  hesablarla, şu veya bu tarafta yer alarak, kendilerine sosyal bünye içinde bir yer, bir ‘lebensraum / hayat alanı’  açmak istemelerinde şaşılacak bir durum yoktur.. Ve bu gibi karışıklıklar acı verse bile, atlatılabilir.. Çünkü, bu gibi eğilimlerin, müslüman İran toplumunda geniş bir taban bulması, neredeyse imkânsızdır..

Ama, bu son seçimlerle ortaya çıkan asıl tehlikeli durum, İslam İnkılabı’nı (rahmetli) İmam Khomeynî rehberliğinde zafere ulaştırmış olan müslüman kitleler arasında meydana gelen çatlaktır. Ki, milyonların hançeresinden yükselen Allah’u Ekber’  nidâlarıyla bütün dünyayı titreten, 30 yıl öncelerdeki o muazzam inkılab hareketi’nin en seçkin öncülerinin tamamı da, İmam Khomeynî’nin -arkadaşları değil- talebeleridir..

Böyleyken, genelde bu ‘talebe’lerden oluşan inkılabçı  kadrolar arasında böylesine bir çatlak meydana gelmesi, gerçekten de acıdır..

Bugün karşı karşıya bulunulan durum, budur..

Seçim dönemleri, her sistemde daima içinde bir takım handikapları bulundurur..

Ama, İslamî değerler üzerinde yapılacak bir seçim yarışmasında, hele de son 10-12 senedir, inkılabçı müslüman kitlelerin önceleri pek alışık olmadıkları tarzda, demokratik seçimlerde görüldüğü üzere, hedefe varabilmek için her türlü propagandanın, entrikanın caiz olduğu, iftiraların atıldığı bir dönem yaşanmaya başlandı.. Bu açıdan demokrasileri hatırlatan bir acı tablo çıktı ortaya.. Halbuki, bu seçimlerde, halkın tercih ve iradesini İslamî ölçülere uygun bir şekilde ortaya koyması ve halk kitleleriyle yapılan bir ‘İslamî meşveret’ yapıldığı kanaati,  inandırıcı şekilde verilebilmeliydi dünyaya; demokratik atraksiyonlar değil..

Bu hususta, konuyu kimlerin çığırından çıkardığına geçmiş yazılarımda değinildi.. Onları tekrarlamak istemiyorum..

Ama, bugün seçimi kazandığı resmen açıklanan Ahmedînejad’a tarafdar gözüken sözlü ve yazılı medya tarafından, hâlâ da yazılıp çizilenlere bakılırsa, bu mücadelenin çok derinden  derine devam edeceği endişesi kendisini hissettiriyor.. Çünkü, bu medya organları, ‘25 yıllık bir Hâşimî Refsencanî- Muhammed Khâtemî- Mîr Huseyn Musevî tasallutunun bertaraf edilmesi’nden söz edebilmekteler..

Bu iddiaları dile getirenler, İmam Khomeynî’yi de, âdeta düşman gibi gördükleri bu ‘üçlü’nün elinde zayıf iradeli bir kimse gibi gösterdiklerini ve hattâ sadece İmam Rûhullah Khomeynîyi değil, çok bağlı gözüktükleri iddiasını bayraklaştırdıkları bizzat bugünkü İnkılab Rehberi Seyyid Ali Khameneî’yi de, aynı duruma düşürdüklerini düşünemiyorlardı.. Çünkü, son 20 yıldır İnkılab Rehberi olan Khameneî, ondan önceki 8 yılda da Cumhurbaşkanı  ve dana öncesinde de, İnkılabçı kadronun seçkin isimlerinden biri idi ve 25 yıllık tasallutundan dem vurulan bu ‘üçlü’nün hepsinin üzerinde çok geniş yetkilerle, Cumhurbaşkanı ve sonra da  İnkılab Rehberi olarak yerini alıyordu..

 

*

İnkılab ateşinde pişen lider kadrosu yanlış yapacak mı?

 

Ve, sözü edilen o 25 yılın ilk 10 yılında Refsencanî, hemen bütün en önemli kararların alınmasında, İmam’dan sonraki en etkin ismidir..  Hattâ öyle ki, çok önemli kararlar için toplanılıp, günler boyu süren müzakerelerde bile bir yere varılamadığında, İmam Khomeynî’nin, ‘Hâşimî ne derse, öyle hareket edin..’ diyerek nihaî tercihini ortaya koyduğu, İslam İnkılabı’nın en sıkıntılı günlerinde önemli karar merkezlerinde bulunanların tanıklığıyla da sâbittir.. Ki, ‘İran-Irak’ arasında 1980-88 arasında cereyan eden 8 yıllık savaşın durdurulmasındaki kararı, ‘Savaş’ın Genel Komutanı’ olan Refsencanî’nin nasıl aldığı belgeleriyle ortadadır..

O zaman, Refsencanî, sadece İslamî Şûra Meclisi’nin başkanı idi ve İmam Khomeynî,Savaş Genel Komutanlığı’nı, o dönemin cumhurbaşkanı olan Seyyid Ali Khameneî’den alıp Refsencanî’ye vermişti.. Ve Refsencanî, BM. Güvenlik Konseyi’ndeki emperyalist güçlerin oy birliğiyle, Saddam’ın yanında yer alıp, İran’dan da savaşı kesmelerini, ‘ateş-kes’i kabul etmelerini ve aksi halde, İran’ın ağır bedeller ödeyeceğine dair tehdidlerinin boş bir iddia olmadığını biliyordu..

Savaşın durdurulması için, Amerika’nın, artık savaşa devam edecek gücü ve nefesinin kalmadığını görüp, Saddam’ın yanında resmen değil ama, fiilen savaşa bizzat girdiği ve Halebçe’ye kimyasal gaz atılıp 5 bin kişinin kavrulmasına göz yumduğu ve İran Hava Yolları’na aid bir yolcu uçağını 307 yolcusuyla bizzat Amerikan savaş gemilerinden atılan füzelerle vurup, İran Körfezi’ne gömdüğü bir dönemde, Refsencanî,  ‘Ey İmam, halkla ‘zafere kadar savaş’ diye bey’atleşmiş olan sizden, ‘ateş-kes’i kabul etmenizi bekliyemem, ama, BM. Güvenlik Konseyi’nin bizden ağır uluslararası baskılarla istediği ‘ateş-kes’ kararını ben Savaş Komutanı olarak imzalarım ve bu imza, İran İslam Cumhuriyeti’ni uluslararası hukuk açısından bağlar, ama, siz de beni iç hukuk açısından yetkisiz iş yaptığım için cezalandırırsınız..’  diyebilmiş ve bunun üzerine İmam Khomeynî, ‘ateş-kes’in kabul edildiğinin BM. Genel Sekreteri’ne bildirilmesi için Hükûmet’e yazılı bir emir vermişti.. Yani, Refsencanî,  İslam İnkılabı Hareketi’nin en temel erkânından birisidir ve gücünü bulunduğu makamlardan değil, kendi inkılabçı metodundan ve fikrî salabetinden ve dünyada olup bitenleri değerlendirmekteki sür’atli intikal kabiliyetinden ve güçlü müdiriyetinden ve bulunduğu makamlara güç veren şahsiyetinden almaktadır..

 

*

Tabloyu harab eden, bazı frensiz beyanlardır!  

 

Böyleyken, bu son seçimlerde, üstelik, Refsencanî aday olmadığı ve rakibi, savaş yıllarında, zamanın cumhurbaşkanı Khameneî’nin -aralarında yönetim anlayışından dolayı o zaman da derin ayrılıklar ve ihtilaflar ortaya çıkmış olan-  8 yıllık başbakanı Mîr Huseyn Mûsevî olduğu halde, C. Başkanı Ahmedînejad,  Mûsevî’ye değil, ağır suçlamalarla Refsencanî’ye saldırıyor ve yolsuzluklar yaptığı iddiasını dile getiriyor; ‘halkın İslam İnkılabı için qıyâm ettiğini, birilerinin ise, 30 yıldır mal ve servet yığdığını’ söylüyor ve ‘birilerinin sona erdirmek için, yanlış bilgiler vererek İmam’a zehir içirttiğini’ ileri sürüyordu.. (Ki, son seçimler sonrasındaki karışıklıklar üzerine, Tahran’da kıldırdığı Cuma namazında irad ettiği hutbede İnkılab Rehberi Seyyid Ali Khameneî, Hâşimî hakkında, -Ahmedînejad ve tarafdarlarınca yoğun şekilde-  ileri sürülen bu gibi iddiaları kesin bir dille reddetmişti.. Buna rağmen, ellerinde İnkılab Rehberi’nin ve Ahmedînejad’ın posterlerini taşıyan bazı kesimler, ‘Merg ber garetgeran-ı beytulmal../ Beyt-ul’Mal’in yağmacılarına ölüm..’  gösteri yapabiliyorlar ve Mîr Huseyn Mûsevî ve Muhammed Khatemî’nin nasıl sâde bir hayat yaşadığı bilindiğine göre, burada hedefin, İnkılab öncesinden beri varlıklı bir aileden geldiği bilinen Refsencanî olduğu anlaşılıyordu..) 

 

Şu ince noktayı da unutmamak gerekir ki, İmam Khomeynî’nin vefatı üzerine yeni Rehber’in belirlenmesinde -başta, İmam’ın yaşıtlarından olan büyük ulemâdan Muhammed Rıza Gulpayegânî olmak üzere- başka kişiler üzerinde neredeyse ittifak sağlanmak üzereyken, o hassas anda, duruma müdahale eden, İslam İnkılabı’nın selamet ve maslahatı için inkılab hareketinin içinde yer almış bir ismin Rehberliğe getirilmesini ve bunun için de en münasib adayın Seyyid Ali Khameneî’nin olduğunu söyleyip onu seçtiren de Refsencanî idi..

Bugün İnkılab’ın fiilî liderliğini yapan bu isimler arasındaki görüş farklılığının çok derin bir çatlak haline gelmesi, evet,  işte bu açıdan da son derece önemli ve tehlikelidir.

*

Şahsî iktidar mücadelesi değil, derin görüş farklılığı..

 

Gerçi, Seyyid Ali Khameneî ile Hâşimî Refsencanî arasında görüş farklılıkları yeni değildi.. Özellikle İmam Khomeynî’nin son döneminde, bu ikili arasında özellikle ‘mülkiyetin dokunulabilirliği veya dokunulmazlığı’ üzerinde derin bir fıqhî ihtilaf meydana gelmiş ve bu tartışmalar, her ikisinin Cuma namazı hutbelerinde aylarca devam etmişti.. Refsencanî, ‘mülkiyete dokunulabileceğini, mülkiyetin ancak örfteki kullanılabilirlik sahasıyla sınırlı olduğunu; toprağın yeraltına veya gökyüzünün derinliklerine doğru uzanan kısımları üzerinde mülkiyet hakkı ileri sürülemiyeceğini’; Cumhurbaşkanı Seyyid Ali Khameneî ise, tersini dile getiriyor ve hattâ, meselâ yol açılırken, bir kimse mülkünü vermezse ondan zorla alınıp, yol yapılamıyacağını ve yolun değiştirileceğini ve İmam Khomeynî’nin görüşünün de bu yönde olduğunu söylüyor ve bütün bu tartışmalar televizyondan ülkenin tamamına da yansıyordu..

Ancak, Seyyid Ali Khameneî,  kendi görüşünün İmam’ın görüşüne de dayandığını söyleyince, İmam ona hitaben ağır bir mesaj yayınlamış ve bu mesaj, kitlelerin yanıltılmaması için, radyo-televizyonlardan günlerce tekrar tekrar okunmuştu.. İmam, hattâ, İslamî ölçülere göre tesis olunmuş bir nizamda, gerekirse, kamu yararı gerektirirse, özel mülklerin değil, mescidlerin bile yıkılabileceğine karar verilebileceğini açıklamıştı..

Seyyid Ali Khameneî ise, cumhurbaşkanı olarak kendisine ağır gelebilecek azarlayıcı bir uslûbta yazılan o mesaj üzerine, ‘İmam inkılabımızın rehberidir bizim üstadımızdır, babamızdır, ben onun eliyle terbiye ve irşad edilmekten şeref duyarım..’ diyerek, konuyu kapatmıştı..

Ki, Seyyid Ali Khameneî cumhurbaşkanı olarak, Mîr Huseyn Mûsevî’nin başbakanlığı döneminde de, onunla yönetim tarzı ve yettkileri açısından derin ihtilaflara düşmüş ve 1985’de onu cumhurbaşkanlığının ikinci döneminde, Meclis’e başbakan olarak takdim etmemekte ısrar etmiş ve savaş halinde bu durum üç aydan fazla sürmüş ve sonunda İmam, Mûsevî’nin değiştirilmemesi görüşünde olduğunu açıklayınca, onu Meclis’e başbakan olarak takdim etmek zorunda kalmıştı..

Yani, bu gibi görüş farklılıkları o kadar basit değildi, ama, yine de atlatılabilmişti..

Nitekim, İnkılab Rehberi olarak, son seçimden sonraki gerilim günlerinde, 19 Haziran 09 günü Tahran’da kıldırdığı Cuma namazı hutbesinde, hem, Refsencanî’nin İslam İnkılabı Hareketi içindeki müstesna yerini ve üstün hizmetlerini teslim etmiş ve hem de onunla görüş ayrılıklarının olduğunu  ve amma bunun da tabiî görülmesi gerektiğini ve ayrıca, onun, Ahmedînejad’la da önemli dâhilî ve haricî mes’elelerde görüş ayrılığı içinde bulunduğunu söylemiş ve Ahmedînejad’ın görüşlerinin kendi görüşlerine daha yakın olduğunu da bilhassa belirtmişti..

Ahmedînejad’a yapılan en büyük itirazların ise, genelde ‘nükleer teknolojiye 30 yıldır yatırım yapılırken, bunu sanki sadece kendisinin son 4 yılında varmış gibi ve dünyayı ayağa kaldıracak şekilde gürültülü ve iddialı beyanlarla dile getirmesi ve ayrıca Mehdeviyet (Hz. Mehdi’nin zuhûr edip, her müşkülü halledeceği) inancını, toplumda cumhurbaşkanı olarak sıkça sözkonusu edip, sorumluluklarından kurtulmayı usûl ittihaz etmesi ve ayrıca, -başta ‘Hitler tarafından yahudilere karşı soykırım yapılmamıştır..’ gibi iddialar ve siyonist İsrail rejimi konusunda dile getirdiği diğer sözlerle emperyalist güç odaklarını tahrik edip, İran üzerine saldırmalarına zemin hazırlayacak bir uslûbun yanlışlığı’ ve bir de İslam İnkılabı’nı ve  değerlerini korumak için oluşturulmuş, bir ‘hazır kuvvet’ durumundaki ve ‘halk gönüllüleri seferberliği’ örgütlenmesi için oluşturulan ve ‘besic’ denilen yarı resmî güç odaklarının etkinliğini giderek arttırması  etrafında  toplandığı biliniyor.. Anlaşılıyor ki, o, bu konularda genel çizgileriyle, İnkılab Rehberi’nden de güç ve destek alıyor..

 

Yani, İran’ın 75 milyonluk dev nüfusuyla ve büyük sosyal ve uluslararası problemleriyle, bir dikensiz gül bahçesi olduğu sanılmamalıdır..

Önemli olan, bu ihtilaflara rağmen, İnkılabın özünü ve hedefini korumaktır..

Ancak, inkılabın temel şahsiyetlerini ağır şekilde suçlayan bir Ahmedînejad’ın beyanları ve onun İnkılab Rehberi ve Rehber’in emrine göre hareket etmeyi sadece kanunî vazife olarak değil, şer’î bir mükellefiyet olarak da gören temel yönetim kurumları tarafından açık himayesi, bardağı taşıran son damlalar olmuştur..

 

*

Şahsî hesablaşma ve tatminlerin değil, inkılabın gözetilmesi..

 

İşte böyle bir sosyal bünyede,  son seçim ve sonrasındaki sıkıntılı durum boyunca, 1,5 aya yakın zamandır kamuoyu önüne çıkmayışı, son gelişmeleri protesto mahiyetinde algılanan Refsencanî’nin Tahran’da 17 Temmuz günü Cuma Namazı’nı kıldırması ve bu namaza Mîr Huseyn Mûsevî’nin de katılması, büyük bir gövde gösterisi halinde geçeceğini gösteriyordu ve öyle de oldu.. (Hatırlayalım, İran’da, Cuma namazları her şehirde tek mekânda kılınır..) 

Ve bu namazda, Refsencanî, kendisine yapılan saldırıları sözkonusu etmeyip, İslam İnkılabı’nın temel problemlerine değindi; seçimlerin sağlıklı yapıldığı konusunda çok sayıda İranlı’nın şübhe ve güvensizlik içinde olduğunu ve son hadiseler üzerine tutuklanan ve sayıları binlerle ifade olunanların serbest bırakılmasını, matbuat üzerindeki baskıların kaldırılmasını’  dile getirdi.. Ve böylece de, İnkılab Rehberi’nin söylediklerinin tam tersini de dillendirmiş oldu.. Çünkü, İnkılab Rehberi, 19 Haziran Cuma Hutbesi’nde, seçimlerde yolsuzluk ihtimalini kesinlikle redd ve ayrıca, sözlü ikaz ve ihtarlarından netice alınmazsa, başka türlü konuşacağını hatırlatmıştı..

Bu durum, büyük bir rahatsızlığın olduğunu gösterdiği gibi, bir sağlık işaretidir de...

Çünkü, en azından, böylesine büyük sosyal platformlarda konuşulabiliyor, bu rahatsızlıklar..

Ama, buhrandan çıkış yine de o kadar kolay görülmüyor..

Çünkü, mes’elenin özü, Ahmedînejad’a değil, Velayet-i Faqîh kurumuna ve Veli’yy-i Faqîh

konumunda olan İnkılab Rehberi Seyyid Ali Khameneî’ye de dayanıyor..

Refsencanî’nin, Rehber tarafından önceden belirtilen görüş farklılıklarından ayrı olarak, özellikle son seçimler üzerine de çok farklı ve hattâ birbirine zıdd görüşlere sahib oldukları ortada.. Bunu ise, bazı kesimler, Veli’yy-i Faqih’e karşı çıkmanın şer’î sorumluluğu ve vebali’yle karşılamaya çalışıyorlar..

Yani, bu gibi konular, Refsencanî’ye göre bile dile getirilirken, bunun geniş halk kitlelerine daha etkili şekilde nasıl dillendirileceği tasavvur edilebilir..

Gerçi, bu konuda, Refsencanî, rejimin temel bünyesini oluşturan Velayet-i Faqih anlayışını asla tartışma konusu yapmıyor, ama, bu kavram ve kurumun işletilmesinde bir takım aksaklıkların olduğu kanaati giderek  daha bir yaygınlaşıyor..

 

Ve şunu da belirtmekte fayda vardır ki, Refsencanî, İslam İnkılabı nizamını tehlikeye atmıyacak kadar, geçmişine uygun davranmak dikkatini sürdürecektir; ama, seçimlerde yolsuzluk ve adaletsizlik yapıldığına dair görüşleri benimsediğine göre, sistemin adaletsizlikle malûl / hastalıklı olduğu şeklinde bu kadar üst perdeden dile getirilen ve milyonlarca insan tarafından da paylaşılan bir kanaat karşısında, sadece ‘milyonlarca insan da seçimin neticelerine güveniyor’ denilerek geçiştirilemiyecek bir durum sözkonusu..

Bu şübhe giderilmeden sosyo-politik bünyenin sağlıklı kalması, şeklen mümkün gözükse bile, bunun ancak baskıyla sağlanabileceğini ve müslüman bir halkın, İslamî usûllere göre oluştuğu ve hükmettiği iddiasını taşıyan bir nizam tarafından zor yoluyla yönetiminin sözkonusu olamıyacağı ve bunun için, böyle bir baskıcı anlayışın İslam İnkılabı’nın rûhuna da aykırı olacağını en iyi bilecek olanlar, bizzat İslam İnkılabı’nın lider kadrosudur..

Bu durumda, C. Başkanı Ahmedînejad, açıktır ki, İran’ın uluslararası planda en üst temsilcisi konumundadır, ama, iç hukuk açısından aynı konumda değildir.. Ayrıca, bu gelişmeler, onun uluslararası plandaki temsil gücünü de mutlaka etkileyecektir.. 

 

Bu konuya dışardan bakanlar, sadece ‘Aman, İran zayıflamasın, güçlü olsun,  o güçsüz olursa, emperyalist  güçler sevinir.. Bu olmamalı..’ derler iyiniyetle, ama, kalblerdeki ittihad parçalanırsa, asıl zaaf bu değil midir? Ve bugün ortaya çıkan, yazık ki, bu tablodur.. Ve, bu noktada, Velayet-i Faqih makamında bulunan İnkılab Rehberi’nin sadece fıqhî- şer’î  yetki ve sorumluluklarını hatırlatarak konuya çözüm bulmanın mümkün olmayacağının anlaşılması gerekmektedir.. Asıl gözetilmesi gereken, adaletin korunması ve adalet ve hak duygusunun toplum vicdanında zedelenmemesidir.. Yoksa tek başına maddî açıdan güç gösterisi ve hattâ güçlü bir İran talebinin yanıltıcı olacağı ve içinde nice tehlikeli tuzaklar taşıyacağı unutulmamalıdır..  Nitekim, Şah da 30 yıl öncelerde, güçlüydü ve Ortadoğu’nun en güçlü ve en büyük ordusuna sahib olmakla övünüyordu, ama, maddî/  fizikî açıdan güçsüz ve ‘mustez’af’ (hakları gasbedildiği için zayıf duruma düşmüş)  kitlelerin ‘qıyâm’ı karşısında tasını -tarağını toplayıp, tarihin hamamına gitmekten kurtulamadı..

 

Buna rağmen, hele de Ahmedînejad’ın medyadaki hızlı tarafdarlarının, dayandıkları bazı resmî güç odaklarının himayesinden cür’et alarak, Refsencanî’nin 17 Temmuz günü, Cuma namazında sorumluluk içinde hareket ederek okuduğu hutbeyi bile bir husûmet cebhesi oluşturmuşcasına bir anlayışla değerlendiren ve Refsencanî’ye bile ‘inkılab’ dersi vermeye kalkışan tiplerin başmakaleler yazmaları, bu tartışmaların öyle daha kolayca noktalanamıyacağının kötü bir habercisi olarak görülebilir..

Ki, benzer tipler Türkiye medyasında bile yer bulabiliyor.. Nitekim, geçenlerde benim de telefonla katıldığım Hilal tv.’deki bir proğramda, bir kişi,  ‘Refsencanî’lerin, Mûsevî’lerin, Khâtemî’lerin de, bir gün, tıpkı ilk cumhurbaşkanı Beni Sadr gibi, kadın kılığında, çarşafa bürünerek İran’dan kaçmak zorunda kalabilecekleri’ gibi, uçuk kehanetlerde bulunabiliyordu.

Konulara böylesine garezkâr bir anlayışla yaklaşanların İran içindeki benzerlerinin nasıl, daha da hınç içinde oldukları gözönünde tutulabilir..

Ümid ve niyazımız, adâlet ölçüsünün, insaf ve akl-ı selîm’in bizi terketmemesinedir..    

*

YAZIYA YORUM KAT

36 Yorum
  • Mehmet UFUKALP / 30 Temmuz 2009 08:24

    İrandaki Cumhurbaşkanı seçimleri dolayısıyla seçimlere itiraz eden kitleye baktığımızda görünenler İslam Cumhuriyetine itirazların nereden geldiğini anlayabilmekteyiz.İtirazcıların kimler olduğuna baktığımızda, islam cumhuriyetinin islam ahkamını yürürlüğe sokmakla oluşturduğu islami bir atmosferde islami bir hayatta yaşamakta zorlanan heva ve heves düşkünlerinin olduğunu görürüz. Seçimlere itiraz edenler, kentli, zengin, aristokrat, heva ve heveslerinin arzuladığı hürriyetler peşinde koşan, islami bir devleti başından beri içine sindiremeyen, heva ve hevese hitap eden batı medeniyetine meftun yozlaşan kesim olduğu anlaşılmaktadır. Bunlara ilaveten, bunlarla işbirliği içerisinde olan abd, ingiltere, fransa, italya, almanya gibi islam düşmanı rejimler seçimlere itiraz edenlerin safında idi. Tahminimiz şu ki, Musavi Kerrubi Rafsancani gibi devrimin temel direkleri, islam cumhuriyetine karşı oluşmuş muhalefeti bütünüyle tespit için onların başında gözüktüler. Değilse o sokaklarda islam cumhuriyetine karşı yürüyenlerle Rafsancaninin aynı şeyi düşündüğü ve hedeflediği mümkün değildir.
    İslam cumhuriyetine karşı, yalınayaklılar, mazlumlar garipler yürürse o zaman tehlike olur. Ki öyle bir şeye ise imkan yok, çünkü devrimin sahipleri mazlumlardır.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mehmet UFUKALP / 28 Temmuz 2009 10:21

    Bütün küfür dünyasının tartıştığı Velayeti Fakihtir. Buna müslümanları da dahil etmiş görünüyorlar.
    Zamanında aynı eleştirileri İmam Humeyni için yapanlar şimdi onu dayanak yaparak İmam Hamaneye cephe almaktadırlar.
    Büyük bir ülkenin devasa bir toplumunun sorunlarını İmamın suçu imiş gibi lanse etmeye çalışanlar var.
    İslam İnkılabına saldırabilmek için en iyi silah sanki herkesten daha fazla inkılabi imiş geçinip daha rahat saldırmak niyetinde olanlar var.
    Ayrıca tabii ki, Rehberiyetin arkasına saklanan hainlerde vardır olabilir. Bunda İmamın ne suçu vardır ki. İnsanların suçları hukuk önünde delille tespit edilmiş ise bunun cezası zaten verilmektedir. Ama tahmini ve zanni suçlamalarla da kimsenin yargılanamayacağı açıktır. Murat Tuzcu sizin gibiler hiç bir zaman inkılabçı ve İrana muhabbet besleyenler olmadınız ki, şimdi de olasınız.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 25 Temmuz 2009 18:11

    Kardesler;
    Aziz Imam'in actigi cigir, 1989 a kadar olan surec, inqilab yolu, sehadet, Ali Seriati'nin ogretmenligi, tarihin sonu ilan edilen bir cagda Inqilabin kalplerimizi, ufkumuzu, basiretimizi acan misyonu, bize kazandirdiklari konusunda kutsamadan coskumuzu doya doya yasamaktayiz.
    Ayrica 1989 dan bugune kadar yasanan olaylar/surecler hususunda da edebimizle/muslumanca elestirilerimizi/degerlendirmelerimizi siralayiyoruz. Elestirimiz bagliligimzin nisanesidir.
    IIC bizim icin muteber/onemli olmasa idi baska muslumanlar/insanlar gibi tek kalemle uzerini cizer bir kelam dahi etmezdik.
    Ama bagliligimiz/sevgimiz/muhabbetimiz koru korune bir baglilikta degildir. Tipki Islama koru korune bagli olmadigimiz gibi.
    Aziz Islamin/Aziz Inqilabin siarlari bizim icin onemlidir.
    Onemli olan da siarlardir. Kisiler gelip gecer ama gelecege miras kalan siarlaridir.
    Nasil ki bugun Emeviler kalmayip zihniyeti kaldi ise nasil ki tum sehidlerin/onculerin bedenleri yerine ilkeleri kaldi ise Inqilab ve inqilabilerden de kimse kalmayacak ama yasayan ilkeler olacaktir.
    Biz bize imamdan/inqilabtan kalan mirasi konusuyoruz yoksa sahislari degil. Cocuklarimiza da birakacagimiz miras bu ilkeler olacaktir.
    Yoksa tum tarih boyunca yaptigimiz gibi ilkelerden ziyade kurumlari/kisilerimi konusacagiz.
    Ve bugunku tum ayriliklarimizin sebebi hep bu gecmisi/kisileri efsanelestirmek ama Aziz Islam'in siarlarini gundemlestirememek degilmidir?
    Mezheplerimzin adlari bile kisi isimlerinden olusturulmus degil midir? Varin gerisini siz dusunun.
    IIC hakkinda olumlu olumsuz sahidlik ettigimiz bircok olay siralayabiliriz ama bu kadari kafidir.
    Ama eksikleri konusmazsak/yok sayarsak nasil giderebiliriz ki bunlari. Sonrada yok saydiginiz seyin, gormezden geldiginz seyin ustune dusmanlarin plan yapmasini nasil engellersiniz.
    Irakta mezhepcilik problemi olmasa idi/saygi olsa idi isgalci sunniye sii camisini, siiye sunni camisini nasil patlattiracakti.
    Selahaddin abiyi bir de bu gozle okuyunuz.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 25 Temmuz 2009 17:01

    1- Imam Humeyni (Allah ondan razi olsun) La Siiye La Sunniye demistir.
    Rehber tum sunni ulkelerdeki sunni temsilcilerini sii olanlari ile degistirmistir.
    2- Imam La Sarkiye La Garbiye demistir. IIC'nin Garba/ABD ve Siyonist emperyalizme karsi duruken Sarka/Rusya ve Cin emperyalizmi ile icli disli olusuna sahit olmsusuzdur. Hala uygur olaylari hakkinda Rehber ve cumhurbaskani bir aciklama dahi yapmadilar. cecenisten konusnda hic tepki bile yok. Kesmir konusunda Hindistanada tepki vermediler. hatta tam tersi tum bu bolgeler icin ilgili devletlerle isbirliginden bile bahsedliyor. Sangay Beslisi ile olan ilskileride kardesler bir arastirsinlar.
    3- Imam Islam Iran icin degil Iran islam icin vardir buyurmustur. Ama iki vahdet konferansi takip ettim ikisinde de Iran milli marsi ile actilar.
    4- Iran milliyetciligi ile ilgilide birkac kitap ve makale okumanizi tavsiye ediyorum.
    Velhasil birilerini kafirlerle beraber olmakla yaftalayacagimiza siyasi, iktisadi, ilmi, ictimai, kulturel olarak Iran'da 30 yilda kim ne yapmis neler yapilmis hepsinden onemlisi bunlari muhafazakar cenahtakiler mi yoksa simdilerde tu kaka olan insanlarmi gerceklestirmis bir zahmet arastiralim.
    Dunya capinda onemsenen ilmi calismalari yapanlarin mensup oldugu kanada bir bakalim.
    Tek bir ornek; Iran'in uzay ve roket programinin bas muhendisi Rafsancani'nin ogludur. IIC'nin dunya musluman kadinlarina karsi yaptigi tum organizasyonlari Rafsancani'nin kizi gerceklestirmektedir.
    Ilmi makale yazanlar, bilim uretenlerin cogunluguda reformcu kanada mensup olan insanlardir. Bir zahmet bunlarida arastirma zahmetinde bulunursak goruslerimizn netlesmesi, neyi nicin savundugumuz konusunda da yeterli donanima sahip olmus oluruz.
    Daha oncede yazdik. 20-25 sene Iran'da yasayan insanlarin gorusleri var birde hayatinda belki bir defa turistik gezi yapan arkadaslarin kesin yargilari.
    Imama, inqilaba, rehbere baglilik saksakcilikla olmaz. Bedel ister. Ama en onemlisi Aziz Islam'a bagliliktir.
    Vesselam...

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 25 Temmuz 2009 16:38

    12- Arkadaslarim is yapmak istediler ama her kurumun basina yerlestirilen Ayetullahlari gormeden eksik olan (gavurlar money, biz para diyoruz) evraklari tamamlamadan islemleri yurumedi. Gerekli yerlere gerekli odemeler yapildiktan sonra isler yurur gibi oldu.
    13- Kuzey Tahrani gordum. Eskiden kalmalarin yaninda sonradan gormelerde gelmislerdi. Bunlar rehberin cumhurbaskanligi ve Rehberiyeti doneminde bu isleri yapmislardi. Ama birden 30 yil sonra farkedildiler. 30 yil boyunca Sahtan kalma toplumsal kasti degistirememissen hatta yanlarina birazda senden olanlardan gelmisse buda benim sucum degil herhalde.
    14- Pazari dolastim. 6-7 Taklit Mecii 100 un uzerinde fetva yetkisine sahip Ayetullah bir suru din adami olmasina ragmen piyasa kapitalist modele gore isliyor. Ekonomi ile ilgili bir kitap istedim bana 1967 de Ayetullah Uzma Muhammed Bakir es-Sadr tarafindan yazilan Iktisaduna kitabindan baska kitap oneremediler. 30 yil iceriside birak islami ekonomik model kurmayi kitabini ve makalesini bile yazmamislardi. Birde Turkiyede okudugum Ali seriatinin Islam Ekonomisi kitabi var ama o da orada yasakli.
    15- Birde Imam'in tabiriyle eskinin murtecileri simdinin devrimcisi olmus. 1978 e kadar devrime arkasini donen kostek olan tum adamlar simdi kose baslarindalar devrimin cocuklarina ise biz ABD nin adami yaftasini buradan vuruyoruz.
    Ayetullah Misbah yezdi ve Huccetiye sistemi rehberiyet haric ele gecirmis asil devrimcilerin canina ot tikamis biz burada onlari gercek devrimciler olarak selamlamaya devam ediyoruz.Rehberin cumhurbaskanligi dahil reformcular da dahil bugune kadarki tum hukumetlerde Istihbarat bakanlari hepo huccetiye taraftari olan admlardan atanmistir. arastirin bakin ve derin devleti kimlerin tesekkul ettirdigini kesfedin.
    Kardesler burada yazip/konusuyorsak bir ksim arkadaslar gibi gitmeden gormeden 1979 un atmosferinin nostlajisi ile degil 2009 un gercek gundemi ile konusuyoruz. Isteyen gidip bakar, yasamaya calisir.
    Ondan sonra fikirlerine bakariz.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 25 Temmuz 2009 16:22

    5- Iki arkadas geziyorsunuz kaza yaptiniz. Arkadasiniz yaralandi, hastaneye gittiniz. Arkadasiniza kan bile veremiyorsunuz. Sizden musluman dahi olsaniz kan almiyorlar siz Iran'li kani veriyorlar ama sizden ne arkadasiniza nede Iranli bir dostunuza kani kesinlikle almiyorlar.
    6- Irsad Bakaninin bir aciklamasini dinledim. Diyor ki Universite gencliginin ki yaslari 20-30 civarinda ve hepsi devrimden sonra dogdu. %95 i namaz kilmiyor.
    7- Devrimden sonra 3-4 yil tum universiteler tip haric kapatildi. Tum akademik ve idari kadro muslumanlardan tesekkul ettirilerek yeniden acildi. Devrimin 25-30. yilinda Irsad bakaninin itirafi ise tamami inqilabilerden teskkul eden okullardan yetisen gencligin halini gozler onune sermekte.
    8- Ki bu genclerinde tamamina yakini son secimlerde reformculari destekledi. Tasralilar ise muhafazakarlari.
    9- Iran sinemasini gozumuze soktular. Sarkin siiri vs. diye. Odullu filmlerin hic birisini biz orada gormedik. Niye cunku yonetmenleri tammaina yakini rejim karsiti. son secimlerde de hepsi muhafazakarlar aleyhine demec ustune demecler verdiler hem de ABD den Avrupadan. Bir tek Abbas Kirostami oda yasli oldugu siyasi beyanat vermeyecegiu konusunda rejime teminat verdigi ve memleketinde olmek istedigi icin zorunlu ikamete tabi olarak yasiyor.
    10- Turkiyede bize devrimi Ali Seriati ile sevdirdiler ama Iran'da onunda yasakli oldugunu gorduk. Bircok sohbet ortaminda ise kafirligine. zindikligina fasikligina sehadet edildigini duyduk. sadece bir caddeye ismi verilmis ama kitaplari yasaklanmisti. Ki Rehber de Ali Seriati'nin yakin arkadaslarindandir.
    11- Peygamber iman etmeyenleri bile Medineden surmedi/oldurmedi. Ama son 10 yil icerisinde 80 den fazla aydin, dusunur, gazeteci, ilim adami suikaste kurban gitti. Degil ziddi inqilabi reformcu bir suru dergi gazete kapatildi, insanlar ya olduruldu ya da surunduruldu.
    Hepsine de ayni suclama yapildi. Kafirlerle beraber IIC'yi yikmak.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 25 Temmuz 2009 16:08

    1- Iran'da yasadim...
    Turkiyeli oldgum icin ikamet ce calisma izni almak zorunda idim. Aldim. Tum evraklarim tam olmasina ragmen 9 ay surdu. Imam Humeyni (Allah ondan razi olsun) Burokrasiyi hantal kilmayin muslumanlarin islerini kisa surede halledin emri vermesine ragmen Iran burokarsisi dunyanin en hantal burokrasilerinden biridir.
    2- Cuma gunleri cuma namazina istirak ederdim. Turkiyede kilmazdim. Islam cumhuriyetinde oldugum icin farzi terketmedim. Tahran universitesi bahcesinde normal zamanlarda sadece 10-15 bin kisi olurdu. 15-20 milyonluk Tahranda bu kadar insan Cuma namazina istirak ederdi. Imam Humeyninin evinin altinda bulunan kitabevinden aldigim ve Imamin tum hayati boyunca verdigi demec, soylev, fetva, konusmalardan derlenen sozlerinden alinarak tesekkul ettirilen Kisa Sozler kitabinda Cuma namazinin numayisgaha cevrilmesi, sloganlarla kilinmasi, kalabaliklar halinde kilinmasi emrine ragmen o kadar asker, burokrat, ogrenci, besic, devrim muhafazi icinden sadece bir avuc adam namaza istirak ederdi.
    3- Mutevazi bir evde yasayan kendisini resmi ziyarete gelen SSCB Dis isleri bakanini bile bu evde kabul eden, devlet erkanini bu evde kabul eden ve gelen kim olursa sadece bir bardak cay ikram edebilen bir Imam'i gomdukleri yeride gordum. Altin kubbeli ve sarayi andiran bir turbe icerisinde idi. Iran'a gelen tum misafirleri ve devlet erkanini TC deki anitkabir ziyareti gibi oraya goturuyorlar. Hazir olda Iran marsi caliniyor. Sehidler marsi ile yurunup takruben 100 m celenk birakilip saygi durusu dua ve baska bir marsla geri getiriyorlardi. hayatinda gosteris ve riya olmayan bir Imam'a yapilan Sasaa boyle bir muamele idi.
    4- Iranda multeci olarak yasayan birkac ulkeden insanlarla tanistim. Pasaport verilip vatandasliga alinmamislardi. Dogan cocuklarinada vatandaslik verilmemisti. Kimlikleri bile yoktu. Buyuduklerinde ki bu insanlar muslumandi kimligi olmadigi icin herhangi bir resmi iste calisamiyacaklardi. Almanyda bile dogan cocuklara bu haklar verilir.

    Yanıtla (0) (0)
  • murat tuzcu / 25 Temmuz 2009 13:25

    selamun aleyküm

    ''basiretleri kör olmuş olanlar'' yani asç ve mehmet ufukalp gibiler kendi körlüklerine de hamd etsinler mi?
    ''hiçbir delilin fayda vermeyeceği'' bizler sizler gibi sırati müstakim üzre olanları anlama kabiliyetine sahip değiliz zaten.
    en küçüğünden en büyüğüne tüm tenkitleri itikadi ilkenin tarihsel körlüğüne bağlayanlar nasıl olurda inkılabi / hattı imam olur?
    nasıl olurda devrimin ateşini yüreklerinde hissedenleri körlükle itham ederler?
    aynı sözleriniz ayetullah şerit medari, ''taşlaşmış mollalar'' içinde geçerli mi acaba?

    Yanıtla (0) (0)
  • asç / 25 Temmuz 2009 11:51

    Tek veliyyimiz evrenı yaratan Rabbimizdir ondan sonra onun salih kullaridir Peygamberimizin (s.a.v.s.) torunu s.ali hameney de İslami kanunlara riayet ettiği müddetçe ve müslümanların şurasına saygılı kaldığı müddetçe bizim veliyyimiz olarak kabul edıyoruz (isteyen de şeytanı kabul eder) Ahmedı necatın şahsi hataları bizi ilgilendırmaz müslümanlar emanetı ona teslim etmişler ondan apaçık hiyanet görünmedıkçe emanetı onun elınden almaya kimsenişn hakkı yok işte mesele böyle basittir onu anlamak için alim olmak de gerekmez ama basiretlerı kör olmuş olanalr için hiç bir delil fayda vermez anladınız mi bazılarınızın anlayacağını pek umutlu değilim. Rabbimizin hidayetıne hamd olsun.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 25 Temmuz 2009 01:34

    Iran islam Inkilabi ve Veliyyi Emir Hamanei nin seciminde bulundunuz mu?
    Biat ederken nasil bir yontem kullandiniz?
    Tum muslumanlara veli ilan ederken acaba muslumanlar bu secimi nasil gerceklestirdi?
    Mesela biat etmek isterseniz yanina gidip elinin uzerine elinizi koyabilirmisniz?
    Peygambere ve halifelere biati hatirlayiniz.

    Bugun Veliyyi emiri Iranda Hubregan Meclisi (86 fakih) secer ve denetler. Bu meclisi de 8 yilda bir Iran halki secer. yani dolayli yoldan halk rehberi secer. Usul budur.

    Ama musluman mucahid abid zahid alim ne olursaniz olun eger Iran li degilseniz secime katilamaz Iranda ne meclise vekil ne cumhurbaskani ne Hubregan meclisine fakih nede rehber secebilirsiniz.

    Secimine Iran vatandasi olamdiginiz icin katkida bulunmadiginiz birini tum muslumanlara veliyyi emir olarak kabul ettirmek biraz zorlama olmuyor mu?

    O eylem yapan inkilap degerlerine zarar veren hicaba uymayan milliyetci, laik, solcu, ziddi inkilabi tipler bile Iran vatandasi oldugu icin bu sureclere katilip oy kullanabilirken Turkiyeli veya baska bir ulkeden bir musluman bu imkana sahip degildir.

    O yuzden buralardan birini Veliyyi Emirul Muslimin ilam ederken prosedurleri bir daha gozden gecirmek lazim.

    Namaz kilmayan hatta kafir bile ilan edebileceginiz bir suru insan rehberiyeti dogrudan secebilirken Pak muslumanlarin bu surecin disinda kalmasini nasil yorumlayacaksiniz?

    Peygambere, halifelere, imamlara iliskin tum biat ve secim islemlerine bakiniz.

    Iran vatandasi oldugu icin Kafire fasika zindika saglanan hakki banada ver bende elestirmeyip itaat edeyim. ki zaten ululemr olarak tanidigimi belirtmistim bir onceki yorumda. Ama baska muslumanlara dayatmanin hatta itikadi bir mesele olarak dayatmanin gereksizliginide vurgulamistim.

    Birde koskaca inkilap ve IIC benim elestirimle yikilacaksa varsin yikilsin. Korkmayin inkilap senin benim elestirimle yikilacak degildir.

    Birileride bu korku iklimini kullanarak arkadan k4endi hesaplarini yurutmesin.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mehmet UFUKALP / 24 Temmuz 2009 12:42

    İran İslam İnkılabı ve Veliyyi Emri Müslimin İmam Ali Hamaneyin hangi davranışında islama uygunluk yok ki eleştirilsin. Eleştirilerilibir gibi muğlak müphem kavramlarla bütün düşmanların yıkmaya çalıştığı İslam Devletini eleştirilerimizle birlikte yıkma ameliyesinin hizmetine sokarda İslami devletin yıkılışına sebep olursa bu İslam için daha mı hayırlı olur.
    Bir defa müslümanların İslam İnkılabını eleştirmeden önce üzerlerine farz olan görevleri var. İslam İnkrılabını eleştirmeyi bir görev bilen insanlar yaşadığkları coğrafyada neler ile meşguller. Tağuti rejimlerin müslüman görününümlü münafıklarına yağ çekerken tağuti rejimlerde islam için eğer yapılırsa esneklikleri gerçek islammış gibi gösterme cömertliğini gösterirken, bütün dünyanın bütün gücüyle bütün küfrün bütün kini ile düşman olarak üzerine çullanmaya çalıştığı İslam İnkılabını eleştirebilmeyi helede bu eleştirilerin kafirlerle birlikte yapılmasını hiç bir temiz fıtrat ve vicdan kabul edemez.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 24 Temmuz 2009 03:06

    Peygamberin meydana getirdigi/tesekkul ettirdigi adina ister Islam devleti/Islami yonetim vs. diyecegimiz ve vahyin kontrolunde olan yonetim bicimi ile tabii ki daha sonra ortaya cikan yapilar birbirinden farklidir.
    Bu konuda sizinle hemfikirim.
    Genel kullanim acisindan Islam devleti tabirini kullandim. IIC deki uygulamalarida bu baglamda sunnete/sunnetullaha uygunluk konusunda kendimce kritige tabi tuttum.
    Peygamberin yapmadigi bir uygulamayi her kim/ne adla yaparsa yapsin buda hatadir.
    30 yillik donemde olan hadiseler ayri bir tartisma konusudur. Zaten o konuda da herkes birikimi oraninda gerekli elestiriyi yapmaktadir.
    Nasil ki muslumanlarin yaptiklari/yapmakta olduklari hicbir gunahi/cirkinligi Islama izafe etmiyorsak ve islah edilmesi gerektigine inaniyorsak, emribil maruf nehyi anil munker babinda hallini elzem goruyorsak adina devlet/yonetim ne dersek diyelim muslumanlarin kurdugu herhangi bir organizasyona/cemaate/devlete ait kusurlarida Islama izafe etmek yanlistir. Tartisma konusu olan IIC deki uygulamalarda bu meyanda Islamdan kaynaklanan degil muslumanlardan kaynaklanan olumsuzluklardir.
    Ululemr konusunda da herkes birikimi oraninda muhayyerdir. Cematinizin liderini, seyhinizi, abinizi, Rehberi ulul emr kabul edebilirsiniz. Bu bir kiside olabilir bir toplulukta. Ben bu konuda kimseye herhangi bir telkinde bulunmadim. Isteyen istedigine tabi olur veya olmaz.
    Asagidaki diger yazdiklarimada bakarsaniz tabii oldugum Rehberi ve uygulamalarini elestirdigimide goreceksiniz.
    Netice itibari ile aslolan Kuran ve Sunnete uygunluktur.
    Peygamberin yasami/devleti/siyaseti/ mukemmel ornektir. Buna yaklastiginiz oranda dunyada ve ahirette felah bulur uzaklastiginiz oranda zillete dusersiniz.
    Tum Islam tarihini/yapilari/kisileri/topluluklari vs. bu baglamda degerlendirmek Allah ve Rasulunden baskasina kutsallik izafe etmemek gerekir.
    Helede 1000 yildan sonra ictihadi (velayeti fakih) olani itikadi yapmak en buyuk olumsuzluktur.
    Selam ve dualarimla...

    Yanıtla (0) (0)
  • abidin / 23 Temmuz 2009 22:31

    sözün özünü selahattin abi dedi bize dua etmek düşer.
    selam.

    Yanıtla (0) (0)
  • cevdet / 23 Temmuz 2009 22:28

    ahmet çetin kardeş! peygamber islam devleti kurmadı.öyle bir isim de yoktur. peygamber medinede hırıstiyan ve yahudiyi islam'a göre yargılamadı. aralarında adaletle hüküm etti ve şunu söyledi (vahıyden aldığı direktifle) "incil ehli kendi arasında incil ile hüküm etsinler"
    namaz kılmayanı öldürmedi ya da hapsetmedi, içki içeni kırbaçlamadı, zekat vermeyeni kılıçtan geçirmedi. ehli kitaptan cizye almadı.bu yukarıda saydığım uygulamalar,30 sene dediğin o,dönemde oldu.o dönemin peygamber ve peygamberin uygulamasıyla alakası yoktur. sen bu döneme islam devleti diyorsan bunu peygambere izafe etme. bu uygulamaları islam diye peygambere izafe etmekten Allah'a sığınmak lazımdır.
    not: ahmed çetin bey! ulul emir, rehber dediğin tek adam mı dir? o, konuda da araştırma yapmanı isterim.

    Yanıtla (0) (0)
  • mm / 23 Temmuz 2009 21:37

    s.a
    kaynak ehlibeyt imamlari (Allah onlardan razi olsun) öz Muhammedi islam baska secenek yok,Ebu Hanife ne diyor ;imam Cafer sadik tan ders almasaydim helak olurdum ,bunun sünnilik ve siilikle alakasi yok,ne diyordu imam Humeyni la siiye la sünniye islamiye islamiye
    Hakk Bir tanedir cok olmaz ...
    selam ve muhabbetle

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 23 Temmuz 2009 18:00

    Bir önceki hükümette Turizm Bakanı olan Esfendiyar Rahim Meşşai’yi “İsrail halkı dostumuzdur” cümlesiyle hatırlıyoruz.

    Meşşai, Ahmedinejad’ın Türkiye ziyareti sırasında hep yanındaydı. Bütün fotoğraflarda onu gördük ziyaret boyunca. Bu görüntü onun Ahmedinejad’a yakınlığının da belgesiydi aynı zamanda.

    İran’da ilk kez “İsrail” terimini olumlu anlamda kullanan kişi olan Meşşai o dönemde ağır eleştirilere uğramıştı. Fakat bütün eleştirilere rağmen Ahmedinejad onu görevinden almadı.

    Almamak bir yana, terfi ettirdi!

    Meşşai, yeni kabinede Ahmedinejad tarafından cumhurbaşkanı birinci yardımcısı olarak atandı, yani başbakan!

    Bu atama üzerine tam anlamıyla ortalık karıştı, Meclis’te Ahmedinejad’ın taraftarı milletvekilleri bile ayaklandı. Rehber Ayetullah Hamenei’nin, Meşşai’nin bakanlığına güven oyu verilmemesi için milletvekillerinden talepte bulunduğuna ilişkin haberler yayınlandı medyada. Yapılan açıklamalara bakılırsa Meclis’te Meşşai’nin güvenoyu alması imkansız görünüyor. Ahmedinejad’ın ise şimdilik sesi çıkmıyor. Ona yakın isimler, yemin töreninden sonra Meşşai’yi azledeceğini söylüyorlar.

    Acaba iddialar doğru mu? Ahmedinejad İsrail karşıtlığını iç siyasette ve bölgesel politikalarda bir araç olarak mı kullanıyor? Yok eğer İsrail konusundaki tavrı ideolojik ise nasıl olur da Rehber’in bile sert biçimde eleştirdiği bakanını görevden almadı, almamak bir yana başbakanlık seviyesindeki birinci yardımcılık makamına getirdi.

    “İsrail halkı” tanımının İsrail’e bahşettiği meşruiyet mi önemli, yoksa Ahmedinejad’ın “soykırım yalandır” açıklaması mı? İmam Humeyni’den bu yana bir kez olsun “İsrail halkı” tabiri kullanılmamışken, aksine bu toprakların tamamına Filistin denilip siyonist rejimin işgali altında olduğu söylenerek uluslararası propaganda diline direnilmişken ilk kez bakan düzeyinde bir İranlının bunu ifade etmesine neden sert tepki vermedi Ahmedinejad?(fikritakip)

    Rehbere itaat etmeyene itaat etmeyecegini ifade eden kardeslere duyurulur..

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 23 Temmuz 2009 17:00

    Islam tarihinde tum kiyamlar yeryuzunde yegane Islami egemenlik olan yonetimlere karsi yapilmadi mi? Imam Huseyin ve digerlerinin kiyami en buyuk elestiri degilmidir. Elestirmek muslumanin en onemli hakki degilmidir?
    Yeri geldiginde yikici elestiri Allah'i daha fazla razi edecektir.
    Allah hicbir fert veya sosyal nizama kesin guvence vermemistir. Oyle olsa idi 30 yil sonra Peygamberin kurdugu Islam Devleti yikilip saltanata donusmezdi. Peygamberin ashabina bahsedilmeyen nimet Iran'ami bahsedildi(!)?
    Eger sunnetullaha tabi olursan nimete erersin saparsan nimeti kaybedersin. Bugunde IIC hakkinda yapilan tartismalar/elestiriler sunnetullah/hududullaha uyup uymadigi konusundadir.
    Iceriden insanlarin kiyasiya elestirdigi cikis yolu aradigi yanlis oldugunu beyan ettigi sosyal nizami/sistemi disardan olan bizlere itikat boyutunda sahiplenin demek gozleri kapayin demek degilmidir?
    Bu nasil bir mantiktir.
    Birakin sunnileri, Sii dunyada bile tartisma konusu olan hem IIC icinde hem de disinda itikadi/ameli olarak Sia fikhina bagli olan insanlarin bile cogunun inanmadigi Velayeti Fakih teorisine tamamina yakini sunni olan Turkiyeli muslumanlari itikadi zorunluluk noktasinda iknaya kalkismakta ayri bir tartisma konusu degilmidir? (Ki Allah'a, peygambere ve ulul emre itaat baglaminda bu kardesiniz Rehberiyete tabiilik konusunda problemi olmayan biridir)
    Islam inkilabina nihai tekamul ve zafer gozuyle bakmakta ayri bir problem olarak yine karsimizda duruyor. Bunula ilgili vahiy mi indi. Niye bizim haberimiz yok. Vahiy son peygamberle son bulmadimi/din kemale ermedimi yoksa.
    Bizim gorevimiz yeryuzunde fert/topluluk/devlet olarak islami olan herseye sahip cikmaktir. IIC de bu baglamda degerlendirilmesi gereken bir olgudur. Sahip cikarkende dogru olana sahip cikmak yanlis olanida islah etmek en asli vazifemizdir.
    Ama unutmayin ki bu iliski peygamber doneminde bile karsilikliydi. Peygamber toplumuna karsi sorumlu onlarda can ve mal ile ona karsi.
    IIC kime karsi sorumlu????

    Yanıtla (0) (0)
  • cevdet / 23 Temmuz 2009 11:17

    ben imam humeyninin mücadelesini alkışladım,iran islam cumhuriyetine hayranlık duydum.bil ahere islamda,cumhuriyeti,yönetimi,demokrasiyi,islama izafe etmenin yanlış olduğu kanaat'ı ve düşüncesi bende hakim oldu.binaen aley iran'da ki yönetim, diktatörya ya dönüştü; bağnazlaştı tek adam yönetimi biçimine dönüştü.onun için ben bu sistemin yıkılmasını'da alkışlarım gibi geliyor bana.

    mm.diye biri, peygamber: "ben size iki şeyi emanet brakırım biri Allah'ın kitabi dir o, diğeri benim çocuklarımdır. siz onları dinleyin." şeklindeki hadisin mütevatir olduğunu söyliyor.hadis metodolojisine göre, mütevatir de olsa peygamber öyle bir şey söylemez.
    biz o,konuları çoktan ziru zeber etmişiz. atı alan üsküdarı geçmiş; sen hala bilmem nereler de yerinde sayıyorsun.mütevatiri de ,sahihi de,hasen'i de ve sahihi buharide olan: "size bir tek şeyi emanet brakıyorum ona bağlı bulunduğunuz müddetçe doğru yoldasınız..." hadisini de biliyoruz.
    mm.arkadaş! biz ehli sünnet vel cemaat'a göre bir tek hadis mütevatirdir. oda "men kezzebe aleyye muteammiden..." hadisidir. arkadaş! eğer sen, tecrit odasında bizi ikna etmeye çalışıyorsan yanılırsın.senin şiiliğin tutarsa benim de sünniliğim tutar. ben sünniliğin,tıpkı şiilik gibi tarihi geçmiştir diye arşive kaldırmıştım;fakat,tecrit odalarında kendimi korumak için, arşivden çıkarıp kullanmak mecburiyetinde kendimi hissediyorum. islamiyet'i konuşalım şiiliği ve sünniliği değil.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mehmet UFUKALP / 23 Temmuz 2009 11:02

    Diyelim ki İslam İnkılabını yapan devrimciler arasında görüş farklılıkları artık birbirine tahammül sınırı aştı ve iş devrimin evltlarını yemesi noktasına kadar geldi, öyle varsayalım. Peki müslümanların tavrı ne olmalı. Bunu fırsat bilerek yeryüzüned yegane islami bir egemenlik olan İran İslam Cumhuriyetine sırtımızı mı dönmeliyiz, yıkıcı eleştirilerde mi bulunmalıyız. Suçlamak için vakit kollamakla bu fırsatın elde ediliş hazzını mı yaşamalıyız. Ne yapmalıyız acaba. Yeryüzünde kesif bir şekilde kuşatmış küfür vce zulüm egemenliği içerisinde islamın oksijen çadırı hükmündeki, hayat kaynağı nüvesi hükmündeki İslam İnkılabına karşı tavrımız ne olmalı.
    Eleştiri öyle mi. Zaten dünya müslümanlarının en uzman olduğu konu eleştiridir. Peki öyle bir hakkımız var mıdır? Varsa bunun çerçevesi ne olmalı. Yıkıcı eleştirinin Allahır razı edeceğini mi düşünüyoruz. İslam İnkılabı Allahın koruması altındadır, bu yanlış mı? 1979 dan bu yana gerçekten İslam düşmanı emperyalist dünya İslam devriminin yıkılması için elinden geleni yapmadı mı? Bu yıkıcı hareketlere fiziki olarak hangi ülke dayanabilirdi eğer İran da İslam hakim olmamış olsaydı. Allahın lütuf ve bereketi olmasaydı. İnkılabın Allahın koruması altında oluşunu zaman çerçevesine sokmayı nerden akıl ettiniz Murat Taşçı. Öyle olmadığını, olmayacağını nereden biliyorsunuz. İslam İnkılabı İslamın nihai tekamül ve zaferidir. böyle inanmadığınız için Allahın koruması altında olmadığını düşünebilirsiniz, materyalistçe. Ama biz buna iman ediyoruz.
    Böyle zamanlarda müslümanın tavrı ne olmalıdır. sizler bilmezmisiniz ki, küfür İslama darbe vururken her zaman merkezi esas almıştır. o halde asıl korunmasına itina gösterilmesi gereken kurum merkez değil midir. Bizler kimseyi küfür nifak ve benzeri şeylerle itham etmiş değiliz. Bizim bu konudaki tavrımız Rehberimizin tavrı ne ise odur. Ve her zamanda öyle olacaktır.

    Yanıtla (0) (0)
  • Murat AYDOĞDU / 22 Temmuz 2009 17:14

    Musevi'yi eleştiren ve hatta ihanetle suçlayanlara bakıyorum.
    1- Hukuka uygun olmayan arkasında şu var, bu var ithamları. iRanda hukuk yokmu ki bunu açığa çıkarıp cezalandırsın
    2- Populist politikalarla vitrine yönelik ithamlar.
    3- Ulusal birlik, dış düşman gibi ucu açık suçlamalar.
    4- Rivayete dayalı kutsallar üzerinden suçlamalar, taklide dayalı reddiye. Kitaba bağlı adalet anlayışına bağlı bir eleştiri yok.
    5- Müslümana karşı kullanılmaması gereken sloganlarkullanılıyor.
    Musevinin yoksul halka ve mustazaflara ulaşamamış olması(?) sorgulanabilir. Düşünceleri analiz edilip noksan bulunabilir. Ama malesef karşıtlarında; devrimi ileri götürecek birikim, derinlik(ufuk) ve açılım yok. Tam anlamı ile muhafazakar tepkiler. Dikkat ediniz gelenekselleşme ve tıkanma hakim.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 22 Temmuz 2009 16:13

    1- Rehber Hamanei bu surecte karsi taraftan kimseyi munafiklik veya kafirlikle suclamadi.
    2- Iran'daki muhafazakar taklit mercileride ayni sekilde kimseyi yaftalamadi.
    3- Bir tek Ahmedinejadin taklit mercii Ayetullah Misbah Yezdi boyle bir ithamda bulundu ve katl fetvasi verdi.

    Ki o sahsinda rehber sonrasi kendini Rehberiyete hazirlamakta olduguna dair hemen her kesimden rivayetler/beyanatlar mevcut.

    4- Selahaddin Es Cakirgil 20-25 sene Iranda kaldi ve adil tavri ortada
    5- Cihan Aktas 20-25 senedeir Iran'da yasiyor ve bu surecte hep reformcu kanadi destekledi.
    6- Rehber Hamanei'nin kardesi Hadi Hamanei reformcu kanatta.
    7- Humeyni ailesini temsilen Huccetulislam Hasan Humeyni reformculari destekliyor. Hatta sirf bu yuzden artik Imam Humeyni yerine bazilari Imam Ruhullah adini kullanmayi yegliyor.

    Birilerini desteklerken kraldan cok kralci tavir gostermek, muslumanligi uzerine sahid olunan insanlar hakkinda munafiklik veya kafirlik ithamlarinda bulunmak gibi konularda tavirlarimizi gozden gecirmeliyiz.

    Olaylara veya kisilere hamasi tavirlarla yaklasmak bilgi/bilinc/eylem konusunda bizi yanlis sonuclara sevk edecektir.

    Niye hep karsi tarafi mevkiperestlikle veya isbirlikcilikle sucluyoruz ki destekledigimiz insanlarinda yanlis tavirlar icerisinde olabilecegi hic mi aklimiza gelmiyor.

    Mutevatir hadis soyleyen arkadasimiz bu hadisin uc ayri rivayet sekliyle geldigi konusunda bir fikri varmi.

    a- Allah'in kitabi ve hikmet
    b- Allah'in kitabi ve sunnet
    c- Allah'in kitabi ve ehli-beyt

    Nakil silsilesini ve kaynaklarini bize yazarsa bizde ogrenmis oluruz. Bildigim kadariyla birseye mutevatir denmesi icin ihtilafsiz fikir birligi olmasi gerekiyor (Kuran gibi) ama bu hadisler hem senet yonuyle sinirli kisilerden geliyor hemde metin konusunda farkli rivayetlerle geliyor. Hadis usulu bilgilerine tekrar bakmakta fayda var. ...

    Yanıtla (0) (0)
  • mm / 22 Temmuz 2009 14:50

    s.a.
    Peygamber i Ekrem (s.a.a),size iki emanet birakiyorum buna sarildiginiz zaman kurtulusa erersiniz birincisi Allah in Kitabi digeri ise Benim Ehlibeytim dir ve bunlar Kevser e kadar birbirinden ayrilmazlar.
    Bu hadis mütevatirdir ve tüm müslümanlar icinde hüccettir yani baglayicidir.
    Velayet-i Fakih te bu kapsamdadir ve Ehlibeytin devami niteligindedir ve Allah in icimizdeki ipidir yani Hablullah tir ayni zamanda ...
    Ser ve küfür gücler ,emperyalist gücler bunu net olarak görmelerine ragmen biz niye fark edemiyoruz hala anlamis degilim ...
    Biz dünya siyasetine hep bireysel bakis acisiyla bakiyoruz oysaki uluslar arasi iliskiler tahlil edilmeli ve saglikli tespitler yapilmalidir...
    Örnegin hudeybiye anlasmasinda Peygamber Efendimiz (s.a.a)aleyhte görünse bile, bu anlasmayi kabul etmis ve ileriye yönelik cok büyük bir kazanim saglanmistir...
    En son olarak imam Humeyni (r.ha)in vasiyetinin bir daha okunmasini tavsiye ederim ...
    selam ve muhabbetle

    Yanıtla (0) (0)
  • Murat AYDOĞDU / 22 Temmuz 2009 14:02

    İran seçimleri ile ilgili

    www.islahhaber.com/lookat.php?No=1135 -

    Adresinde, Alptekin Dursunoğlunun "Kelime" internet sitesinden Musevi'nin “Amacım İslam Cumhuriyeti’ne Davettir” bildirisi çevirildi tavsiye ederim okuyun.

    Yanıtla (0) (0)
  • murat tuzcu / 22 Temmuz 2009 13:35

    selamun aleyküm

    ''islam inkılabı allah'ın koruması altındadır'' diye başlayıp ''İslam İnkılabı yetkilileri arasındaki bakış açısı farklılıklarını İslam İnkılabı ve İran İslam Cumhuriyetinin yıkılışını intac edecek şekilde yorumlama çabası nifaktan başka bir şey değildir.'' diye bitirmek allah tarafından korunanları ve nifak saçanları tarif eder mahiyette. imamların masumiyetinin gelip dayandığı nokta inkılab hükümetlerinin masumluğuna kadar dayandı anlaşılan.
    herkesin dilinden düşürmediği bir ''böyle zamanlar'' bestesi var. işte ''böyle zamanlar''da konuşulmaz susulur. susanlar sıratı müstakim üzere olanlardır konuşanlar, itiraz edenlerde fasıklar. bu nasıl bir islami ölçüdür?
    hiçbir inkılab allah'ın koruması altında değildir. eğer öyle olsaydı ilk inkılab yıkılmaz bugüne kadar devam ederdi. eşyanın tabiatına aykırı olan işte budur.

    ''Fikri ayrılıklar ne düzeyde olursa olsun İslam İnkılabı emin adımlarla yollarına devam edecektir'' diyenler velayeti fakihin dini teorisyeninin iran'da ne durumda olduğunu biliyordur umarım. emin adımlarla yürüdüklerini söyleyenler 'emin' şahıslara karşı yapılan baskıları, suikastleri de emince mi yapıyorlar acaba?

    hamasi söylemler inkılab heyecanının ve ateşinin sönmesine sebeb olacaklar.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mehmet UFUKALP / 22 Temmuz 2009 10:55

    Bir aile de bile insanlar çok farklı düşünüp davrandıkları bir vakıa iken 75 milyonluk devasa bir nüfusa sahip bir islami devleti yönetenlerin arasında fikri farklılıkların olmamasını düşünmek bile eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu durum her zaman olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
    Sırf bu durumdan arzularına uygun sonuçlar çıkarmaya iştahlananların iştahları kursaklarında kalacaktır. Fikri ayrılıklar ne düzeyde olursa olsun İslam İnkılabı emin adımlarla yollarına devam edecektir. Böyle zamanlara çok dikkat etmek lazım. Nasıl ki Rasulullah zamanında müslümanların güçsüz göründüğü zaman en fazla münafıkların sesi çıkıyor idiysse bu günlerde de öyle oluyor. İslam İnkılabı yetkilileri arasındaki bakış açısı farklılıklarını İslam İnkılmabı ve İran İslam Cumhuriyetinin yıkılışını intac edecek şekilde yorumlama çabası nifaktan başka bir şey değildir.

    Yanıtla (0) (0)
  • murat tuzcu / 22 Temmuz 2009 09:45

    selamun aleyküm

    velfecr sitesindeki yazıları ve yorumları okurken haksöz sitesinin ondan daha iyi olduğunu düşünüyorum. ama bu daha iyi durum iyi değil tabi. ahmet çetin'in bahsettikleri hakkında sessiz kalmanız yadırganacak bir durumdur. iran seçimleri ve sonraki olaylar husunda fikritakip'in duruşunu doğru buldumu söylemek istiyorum. tarafların yazılı açıklamalarını okumak ve olanları doğru dürüst takip etmek fikritakip sayesinde oldu sanırım. rahsancani'nin, mir hüseyin musevi'nin, kenan çamurcu'nun rehber hameneye yazdıkları mektuplar yayınlandı. ayetullah munteziri'nin seçim ve sonuçlarıyla ilgili açıklaması, said haccariyan'ın kızı zeynep haccariyan'ın ayetullahiluzma beyat zincayi'ye yazdığı mektup ve cevabi mektup yayınlandı.
    haksöz'de bu konuda güncel ve doğru haberler görmek umuduyla...

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Cetin / 22 Temmuz 2009 01:30

    Sitede Iran meselesi ile ilgili sadece Rehber ve Ahmedinejad ile ilgili haberler verildi.

    Iran Islam Cumhuriyetinin 30 yillik tarihinde en buyuk katilimli Cuma namazi olan gecen haftaki Rafsancaninin kildirdigi namaz hakkinda detayli bir haber bile cikmadi.

    Rafsancani o hutbede Islam devriminin ilkeleri ve mevcut yonetimin o ilkelere ne kadar da ters uygulamalar yaptigi hakkinda bilgiler vermisti. Bunlar yayinlanmadi.

    Musavinin Rehbere yazdigi mektup yayinlanmadi bile.

    Secim surecinde hakarete ugrayan darp edilen Taklit Mercileri ve Ayetullahlar hakkinda bile haberler cikmadi. Ki bunlar Cin zulmunu protesto eden yetkin insanlardi. Bu arada Ahmedinejad ise sadece Merve Sirbini bacimiz icin Almanya'yi kinadi ve hala Cin adini agzina bile almadi.

    Rafsancaniyi ve Musaviyi Hz.Talha ve Hz. Zubeyr'e benzeten Ahmedinejatin, Hz. Osman gibi akrabasini/dunurunu liyakati olmadigi ve hakkinda hem kendisini destekleyen muhafazakar hemde reformcu kanadin itiraz etmesine ragmen Cumhurbaskani yardimcisi atamasi haberini bile vermediniz.

    Iran secimleri ile ilgili tek tarafli bir yayin politikasi izlendi.

    Biz IIC nin resmi ideolojisi ve propagandasina teslim olduk. Adalet adina karsi tarafi -tirnak icinde- dinlemedik bile.

    Araf suresinde Davud kissasinda mahkeme ile ilgili pasaji/ayetleri bir daha gozden gecirmenizi ve adil karar verebilmek icin -velev ki suclu bile olsa- sanigida dinlemek gerektigini bir kez daha hatirlatmak isterim.

    Saygilarimla.

    Yanıtla (0) (0)
  • murat tuzcu / 21 Temmuz 2009 14:49

    heyhat minnez zille!
    ''fe eyne tezhebun...''

    Yanıtla (0) (0)
  • asç / 21 Temmuz 2009 04:53

    Murat Kardeşime selam olsun!
    Ben yazımda her hangi bir şahis kast etmemişim ve haddim de değil ben yerı ve göklerı yaratan rabbimizden korkuyorum ben sadece doğruyu olduğu gibi yazmdim kim fünya için sokaklara döküyor ve kim Rabbimizin yüce sözünü yüceltmek istıyor Rabbimiz bilir Rabbimiz onlarla hak ve adaletle hesaplaşacak ama bazı gerçeklerı insan da görüyor sokaklarda anarşistlik yapmak, alakası olmayanlara zarar vernek ve onlara arka çıkmak -bırakın hanif dinimizi- hangı insaf ve vicdan -bazı çıkarcı kafirlerin ve iki-yüzlü münafiklardan başka- kabul eder?
    Kardeş; sen anlamıyorsan suç benim değil! fasikları/kafirleri ve iki-yüzlü münafiklari ve onlarin oyunlarını da bilmıyorsan suç benim mi?

    Yanıtla (0) (0)
  • Muradi / 21 Temmuz 2009 01:22

    Türkiyedeki bazı partilerin ıslahatçı metodu izledikleri şeklindeki yorumlar yanılsamadan ibarettir.Küfür ve şirk üzerinde uzlaşma olmayacağı gibi insanları küfür ve şirk içeren kavramlara çağırmak da hiçbir zaman ıslahatçılık olamaz.Bütün partiler insanları demokrasi,laiklik,Avrupa Birliği Standartları gibi şirk içerikli esasları benimsamyae çağırdıkları için onlardan hiçbirinin mücadelesi İslam adına uzlaşmacılık veya ıslahatçılık olarak yorumlanamaz.
    Uzlaşma metodunu takip ettiğini söyleyen tarafın İslami kimliğini net olarak ibraz etmesi gerekir ki bu metotta bu da mümkün olamayacağı için uzlaşmacılığın İslami bir mücadele biçimi olamayacağı açığa çıkmış olur.
    Aynı zamanda Kur'an müdahaneciliği yasakladığı gibi(Kalem Suresi)mücedelede Kur'an ilkeleri dışına çıkılması da yasaklanmıştır.(İsra Suresi-73-74-75)

    Yanıtla (0) (0)
  • murat tuzcu / 20 Temmuz 2009 21:07

    sayın asç

    s.e.çakırgil'in yazısından böyle bir yorum çıkarmak tabir caizse öküzün altında buzağı aramakla komşuluk eder mahiyette. ve iran seçimlerine ve seçim sonrası olaylara karşı leşli yorumunuz ise kokular diyarından nimetler sunmuyor bizlere.
    islami nizamın geleceğini düşünmek ve bununla bağlantılı olarak adalet ve özgürlük taleplerinin gözetilmek istenmesi yorumunuzdaki rivayetle ne kadar ilgilidir.
    zahire göre hüküm vermek yaptığınız gibi olmamalı.
    fasıklar ve münafıklar kimlerdir acaba? öyle uzaklardan birilerine fasık ve münafık demek hangi zahirin sahih hükmü olabilir?
    ''fe eyne tezhebun...''

    Yanıtla (0) (0)
  • asç / 20 Temmuz 2009 14:59

    İ.İ.Cumhuriyetini idare edenler ve taklit mercileri masum değildirlar ve inkilabı yapan alim de bir imam değil ve masum değil biz yalnız zahire göre hüküm vermekle mukellefiz batını de zahırı ve batını bilen Rabbimize havale etmek zorundayiz. İranda Serçimden sonra ki sözde muhafazakarlar ile reforumcılar arasında ki olaylar ideolojikten fazla dünya çıakrları ve siyası ikbal için bir çekişmedir her ikisinin hataları olabilir ama kim en fazla mevcut kanunları ihlal ederse n fazla yanlışlık onun tarafındadir ayrıca eğer seçimin yolsuzluğu %65 boyutuna ulaşılmişsa artık onun neyıne güvenılecek ben fasiklarin ve iki-yüzlü münafiklarin haberıne inamıyorum ordak seçimlerin ABD'nin seçiminden daha sağlam olduğunu inanıyorum. ve son olarak şu rivayetı mealını nakledıyorum "Dünya çıkarları için savaşanlar leş üzerınde çekişen köpekler gibidir" Masum Eliçinin (s.a.v.s.) arkadşlığını yapanlar arasında münafik varken kimin sonu neyle biteceği Rabbimizden başka kimse bilmez.

    Yanıtla (0) (0)
  • murat tuzcu / 20 Temmuz 2009 11:40

    selamun aleyküm

    devrimin içinde usuli ahbari ayrışmasının yansıması olabilecek bir resim var sanki. rehber hamenei ve ahmedinejat ortaklığının ihlilaflı zamanlarda imam humeyni'nin tercih ettiği isimlere karşı husumetçe yaklaşımları hangi zihinlerin imam humeyni'yi anladığını ya da anlayamadığını gösteriyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • mehmet yücesoy / 19 Temmuz 2009 00:16

    2000 yılında gezimde iyranın azeri ve türkmen şehirlerinde yaygın bir goruştu aga rafsancani hakındaki yolsuzluk suclamaları.
    bugun kendi kanatim islam dunyası özelde iyran istikbarat,ekonomi,eyitim de batı deyerleriyle mucadele edecek pozusyana gelmeden valayeti fakih kuru zedelenecek,yıpratılacak olursa bu macda hakemsiz oynanır buda 90 dakıka olmadan kavgayla biter.bugun batıda ortak cıkarları birarada tutuyor.İYRANI İSE VELAYETİ FAKİH KURUMU.şahıslar degil selahattin abi emeyin üzerimde çok ama görüşlerini suslu ama günün koşullarıda müslümanları fitnenin icersinde dirayetsiz bırakacagından korkuyorum

    Yanıtla (0) (0)
  • haci bayazit / 18 Temmuz 2009 20:11

    Allah(cc)selamı,rahmeti,bereketi üzerine olsun
    Ali Bulac bir yazısında diyorki ABD ye; Siz gitdiğiniz yerde (sümme haşa) kaos yaratıyorsunuz; biz şu şu adamlar (Hakan Albayrak'ıda unutmamış) modern islam çalışması ile; Sizin gelmenize BÖLGEYİ hazırlarız! demek istiyor... Bir müddet sonrada mesaj geçdi'ki; Pakistan'da artık Taliban yok, Türk Okulları var diye...!
    Aslan Kardeşim, bölgeyi dini kemiren bu deccal taifeleri müsübete hazırlıyor. Böylece ABD veya benzeri devletlerin fak fuk fonlarına menfatlenmek için yol açıyorlar. İslam/insanlık aleminin bağrından 'dinin tahribinden geçinen' bu gurupları deşifre/berteraf etmek; ehli vicdan sahibi her insanın vicdani meselesi!..
    _
    Mustafa Özcan da Osmanlı kuruyor!..
    Din'de ihlas esas alınır, harfiyen uyulur kutsala emanete hürmet edilirse Peygamberin izine. Din'de menfat esas alınır bir kısmına uyulur bir kısmı hafife alınır, kutsala emanete eziyet edilirse şeytanın izine düşülür. Osmanlı kur'an'a etdiği hürmetden dolayı Allah islam/devlet ile şereflendirmişdir. Kur'an/islamı tahrif ile geçinen şimdikiler nasıl o devleti kuracak?.. Bölücü/dinsel milliyetciler, Özal'ın kulağına üflediler; Irakın küzeyinde Türkiyenin himayesinde Kürt devleti kurmayı; böylece arzı müsübetin şartları oluştu, bin kadar pkk kısa sürede çekic gücünde gelmesiyle yirmi bine çıktı. Hala düşünmeyecekmisiniz? 16.07.09

    Yanıtla (0) (0)
  • Murat AYDOĞDU / 18 Temmuz 2009 17:37

    İran'ın Çin zulmü karşısındaki pasif tutumunu eleştirmek ona düşmanlık anlamına gelmez. Herr zaman ABD ve İsrail'e karşı İslam İnkilabının yanında olacağız.
    Stratejik ittifaklar (İran-Çin arasındaki) müttefik ülkenin zulmünü göz ardı etmeyi gerektirmez. İran Çin üzerinde daha etkin olabilirdi.
    Kaldı ki, haksızlığı yapan Müslüman dahi olsa Sudan/Darfur olayında olduğu gibi) karşı çıkılması gerekirdi.
    Yaşadığımız şehirlede, zulmeden/saldırgan müslüman kardeşlerimizi uyarmadığımızda başımıza gelen acı tabloları da düşünerek, İran'ın pasif kalmasını eleştiriyorum.
    Selahattin ağabey'in islahatçı mücadele tarzına katılmasamda, onu düşman ve hain bilmemize neden değildir. O bizim kardeşimizdir.
    Sadece, İnkilapçı mücadelenin uzun soluklu olduğunu hatırlatmak istiyorum. İnkilabi yolun zorlukları hususundaki tesbitleri doğrudur. Benim gördüğüm kadarı ile Allah'ın elçisi bütün olumsuz koşullara rağmen İnkilapçıydı ama Nasrettin hoca gibi değil.

    Yanıtla (0) (0)