Bu Direniş Hattı Siyonist İşgale Değil...
İran ve Hizbullah’ın savunduklarını iddia ettikleri “direniş hattı”, Siyonist İşgale Direniş Hattı değil, İttihad-ı İslam’a Direniş Hattı’dır.
Hakan Albayrak, bugünkü yazısında İran’ın mezhep merkezli politikasına dikkat çekti. Yaşanan gelişmelerin İran’ın dile getirdiği “direniş hattı” söyleminin Şiilik adına direniş olduğunu gösterdiğini belirten Albayrak, hatta bunun Şiiliği kullanarak Pers İmparatorluğu’nu ihya adına direniş amacına matuf olduğunu dile getirdi.
***
İttihad-ı İslam’a direniş hattı
Hakan Albayrak / Star
İran’daki Hamaney rejimine bağlı Tabnak diye bir internet sitesi var. Bu rejimin ağzındaki bakla, eteğindeki taşlar, gönlünde yatan aslan hakkında önemli ipuçları veren bir stratejik analiz sitesi.
Bu sitede yayınlanan bir yoruma göre Ortadoğu’da “Şii Hilâli”nin ötesine geçildi; İran, Irak ve Arabistan üzerinde “Şii Dolunayı” gerçekleşiyor. Türkiye’nin de Yeni Osmanlı’yı hayata geçirmeye çalıştığına dikkat çeken Tabnak, bunu engellemek için Beşşar Esed’e destek vermenin şart olduğunu yazıyor.
İran basınını yakından takip eden bir arkadaşımız anlattı; bu tür yorumlar, adı-sanı çokça bilinen İran gazetelerinde de sıkça yer alıyormuş. O yorumların hülasası: “Arap âlemiyle birleşme yoluna giren Türkiye’yi Irak-Suriye hattında durduruyoruz.”
AK Parti hükümetinin “Komşularla sıfır sorun, azami işbirliği, tam entegrasyon” siyaseti Arap âlemine mahsus değil, İran’la bütünleşmeye de matuf. Mısır’daki İhvan-ı Müslimin’in, Tunus’taki Nahda’nın “İslam Birliği” söylemi de İran’ı dışlamayan bir söylem. Suriye Devrimi de bidayette İran yahut Şia’ya muhalif bir hareket değildi; bilakis, devrimi başlatan Suriyeliler, İran’ın kontrolündeki Lübnanlı Şii savaşçıları İsrail’e karşı aşk ve şevk ile destekleyen Suriyelilerin ta kendileridir. Gelin görün ki, Hamaney rejimi, Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin ve Arap devrimleriyle gelen İslamcı idarelerin bölgesel bütünleşme vizyonlarını kendine karşı bir tehdit olarak gördü ve görüyor. ABD ile uzlaşma yolunda yaptığı jestlerin yarısını Suriye Devrimi’ne yapsaydı bugün mezhep savaşlarını değil mezheplerin hak yolundaki beraberliğini konuşacaktık; fakat Hamaney rejimi, Suriye Devrimi’ne de en başından beri kayıtsız şartsız karşı çıkıyor, akıl almaz bir düşmanlık besliyor.
Bütün bunlardan çıkan sonuç şu: Hamaney rejimi ve Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbulesed’in Suriye’de savunduklarını iddia ettikleri “direniş hattı”, Siyonist İşgale Direniş Hattı değil, İttihad-ı İslam’a Direniş Hattı’dır.
Ne adına direniş? Şiilik adına direniş. Hatta o bile değil; Şiiliği kullanarak Pers İmparatorluğu’nu ihya adına direniş.
Bizim liderlerimiz kapı kapı dolaşarak Sünni-Şii çatışmalarını engellemeye veya durdurmaya, mezhep gruplarının birlikteliğini korumaya veya temin etmeye çalışırlar (daha iki gün evvel Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Necef’te yaptığı gibi); onlar ise Suriye’deki kirli savaşlarıyla ve Moskova-Pekin-Washington hattındaki girişimleriyle Sünni kardeşlerine karşı mevzi kazanmaya çalışırlar. Sonra da, hiç utanmadan, Erdoğan ve hükümetinin mezhep savaşını kışkırttığını iddia ederler ve içimizdeki malum zevat da onların bu şizofrenik tezviratını papağan gibi tekrar edip durur.
***
İran Devrim Muhafızları ve Lübnan Hüzbulesed birlikleri, Beşşar Esed’in zulüm ordusu ile beraber, devrimcilerin kontrolündeki Halep’i kuşatıyorlar.
Halep’te faaliyet gösteren belli başlı devrim tugayları (Ahraruşşam ve Liva et-Tevhid gibi) bu konuda şöyle bir beyanname yayınladılar:
“Esed çetelerinin İran Devrim Muhafızları, Hizbullah Militanları ve Ebu el Fadıl el Abbas tugayının desteği ile Halep şehri ve kırsalını tekrar kuşatmak, halkına eziyet etmek ve caydırmak için düzenlediği yoğun saldırılara binaen, Halep şehri ve kırsalında yaşayan halkımıza Allahın izni ile kendilerini ve canlarını savunmak için tek saf halinde ayakta olduğumuzu müjdeler onların yerine kurban olmaya ve kanları yerine kanlarımızı akıtmaya hazır olduğumuzu beyan ederiz.
Bu beyannameyi imzalayan gruplar olarak şanlı Halep şehrinde genel ayaklanma ilan eder ve Halep’te bulunan bütün grup ve askeri oluşumların bu acımasızca saldırganlılığa karşı ayaklanması için çağrıda bulunuyoruz.
Bu çağrıya icabet etmeyen herkese bunun hesabı sorulacak ve hakkında gerekli işlemler yapılıp silahları ellerinden alınıp şer-i mahkemeye teslim edilecek.
Operasyon birimine katılım bu beyannamenin ilanından 24 saat içinde sona erecektir.”
Sadece Suriye Devrimi’ne değil genel olarak Arap devrimlerine, Türkiye’nin İslam dünyası perspektifine, mezheplerin kardeşliğine, İttihad-ı İslam’a karşı yeni bir taarruz sözkonusu. O mücahitler orada bütün İslam dünyasının selameti için savaşıyorlar. Onları bu savaşta gereğince desteklemiyorsak, tüh olsun, yuh olsun, yazıklar olsun bizlere.
***
NOT: Sancaktar dergisi olarak Yeni Akit gazetesine verdiğimiz “Olmasaydı da olurduk” ilanına ‘Atatürkçü’/’Kemalist’ kesimden gelen tepkiler en adi küfürlerden ibaret. Bu seferki 10 Kasım ilanında “Fikirler ölmez” diyen holdinge soruyoruz; ne fikri be?
HABERE YORUM KAT