1. YAZARLAR

  2. İhsan Dağı

  3. Bu dil kimin? Devletin mi?
İhsan Dağı

İhsan Dağı

Yazarın Tüm Yazıları >

Bu dil kimin? Devletin mi?

31 Aralık 2010 Cuma 02:16A+A-

Günlerdir 'dil meselesi'ni tartışıyoruz. Genelkurmay, bu konuda bildiri yayınlıyor, MGK gündeminin başını 'dil meselesi' işgal ediyor. Türkçeye gösterilen bu hassasiyete sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum.

Çünkü dilimiz Türkçe, adeta devletinmiş gibi muamele görüyor. Oysa dil, halka ait, devlete değil.

Dilin 'devletleştirilmesi' işini birileri iyice abartmış. Türk Dil Kurumu, Türkçedeki bazı deyim ve atasözleri babasının malıymış gibi sözlüğünden çıkarmaya karar vermiş.

Bu 'temizlik' operasyonunun Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın direktifiyle başladığını okuduğumda açıkçası inanmadım. İnternet çağının popüler-asparagas haberlerinden biri sandım. Ama birkaç gün sonra Bakan'dan açıklama gelince şaşırdım, özellikle gerekçeye... Meğer haber doğruymuş; gerekçe ise vahim.

Bakan Aydın, şöyle diyor: "Yeni sözlükte 'Altta kalanın canı çıksın', 'Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın', 'Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin' türünden sözlerle, 'Eksik etek', 'Kaşık düşmanı' gibi deyimlerin genç kuşaklara aktarılmasında bir YARAR OLMAMASI nedeniyle böyle bir karar alındı."

'Yararlı-yararsız' kelime, deyim ve atasözü ayrımı yapmaya başlayınca artık 'toplum mühendisliği' işine girmişsinizdir; üstelik bu mühendislik en olmayacak bir alanda, dilde. Sonu da yok... Bu mantık, sadece 'dil'e sözlükler yoluyla müdahale etmekle de kalmaz; kafanızdaki 'kendi doğrularınızı' kamu otoritesini kullanarak halka dayatmaya kadar varır. Aslında dile müdahale, tarihi ve toplumsal hafızayı 'yeniden yazmak' girişimidir. Kendinde bu gücü görenler de 'muhayyel' toplum ve siyaset modellerini gerçekleştirmek uğruna hiçbir sınır tanımazlar.

Siyaset, din ve toplum üzerinde mühendislik girişimlerine karşı çıkanlar 'dil' üzerinde mühendislik yapmaya kalkışmasınlar. Bilsinler ki birine evet dediklerinde her alanda müdahaleye cevaz vermiş olurlar... Dile müdahale edenler, dine de siyasete de müdahale ederler...

Devlet, hangi deyimlerin ve atasözlerinin 'genç kuşaklara aktarılmasında yarar olup olmadığına' karar vermekle kalmaz. Kelimelerin sözlüklerden çıkarılması, ardından da kullanımının yasaklanması çok uzak değildir. Hafıza temizliği girişiminin sonu ise 'dil zaptiyeliği'dir.

O zaman 'dilde sadeleştirme' adı altında adeta 'etnik temizlik' yapan 'öztürkçecilik' hareketinin ne günahı vardı? Onlar da Arapça ve Farsça kelimelerin 'genç kuşaklara aktarılmasında bir yarar olmaması nedeniyle' Türkçeyi yeniden inşa etmeye kalkışmışlardı ama, milliyetçi-muhafazakâr kesimlerin 'uydurukçacı' nitelemesiyle karşılaşmışlardı.

O yapılanlarla 'sözlüğe müdahale' tabii ki aynı değil; ama toplumsal mühendislik girişimi olarak çok benzer bir zihniyete tekabül ediyor. 'Yaşayan dil'e dışarıdan, devlet eliyle müdahale eden herkes haddini aşmış olur.

Üstelik kimse 'eksik etek' deyimini sözlükten bakıp, öğrenip kullanmaz; o deyim konuşulduğu, yazıldığı için sözlükte yer alır. İşte devlet, dil ve kültür alanına müdahaleye kalkınca böyle tuhaf durumlar ortaya çıkıyor. Karşımızda, Tanpınar'ın 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' kadar absürd bir girişim var.

Diyelim ki, o 'muzır' deyim ve atasözlerini siz 'resmi sözlük'ten sildiğinizde bu milletin hafızasından da silmiş mi olacaksınız? Peki sonra? Sırada hangi 'uygunsuz' kelimeler var?

Neymiş, argoymuş... Olsun! Sen kullanma, ama Cemil Meriç'e kulak ver;

'Argo, kanundan kaçanların dili. Uydurma dil, tarihten kaçanların... Argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil şuursuzluğun. Biri günahları gizleyen peçe, öteki irfanı boğan kement. Argo, yaralı bir vicdanın sesi; uydurma dil, hafızasını kaybeden bir neslin. Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin'.

Kısır 'uydurmacılık' veya 'ahlakçılık', fark etmez. Beşeri hafıza sizi de, sizin müdahalelerinizi de aşar... Geriye ancak sizin kafa yapınızı ortaya koyan bir tortu kalır.

Hâlâ anlaşılmadı mı? Bir şeye devlet yok deyince yok olmuyor. Aslolan, toplum... [email protected]

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT