Bu dağlarda da gezme Ceylan
Saat 18:22. Bu yazıyı yazmak için sadece bir saatim var. Bu saate kadar bekledim. Sık sık mail kutumu kontrol ederek bekledim. Ama beklediğim mesajlar bir türlü oraya düşmedi.
Küçücük Uğur Kaymaz öldürüldüğünde, Ceylan Önkol bir havan mermisiyle vurulduğunda birkaç saat sonra gelen mesajlardan biriydi beklediğim.
İmza atılacak bir bildiri, Taksim tramvay durağında ya da Galatasaray Lisesi önünde yapılacak bir basın açıklamasının duyurusu.
Ama öyle “şiddet nereden gelirse gelsin” diye araziye kaçmayanı, “barış diline davet ediyoruz” edebiyatına hakikati kurban etmeyeninden. Tıpkı Uğur’un, Ceylan’ın katilinin adını koyduğu gibi, katilin adını koyanından, tıpkı Uğur’un, Ceylan’ın katillerinden hesap sorduğu gibi bu genç insanların da katillerinden hesap soranından sahici bir bildiri. Ya da öfkeli ve duyarlı aydınların bir basın açıklaması daveti.
Gelmedi.
Ankara’nın ortasında bir ilkokulun karşısında araç patladı. İşyerlerinin önüne sigara molası için çıkmış 20’li yaşlardaki üç genç hayatını kaybetti. Sokaktan geçen genç kızlardan bacakları kopanlar oldu. Siirt’te bir arabaya doluşup gezemeye gitmiş altı genç kıza roketle saldırıldı. Üniversitelerine gitmeden önce son kez görüşen, sporcu, yüzme hocası, hemşire dört genç kız, dört Ceylan, onları polis sanan PKK’lılar tarafından öldürüldü.
Ve buraları derin, korkutucu, karanlık, ümit kırıcı bir sessizlik kapladı.
PKK’nın hüküm sürdüğü bölgede yaşayan Kürtlere bir şey diyemiyorum. O mahalle baskısını, o iç muhasebeyi biz Türkler 80 yıl sonra ancak yeni yeni aşıyoruz.
Keşke bin bir zorlukla Siirt’ten üniversite kazanmış, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan dört Kürt kızını aramızdan alan roketle, Ceylan’ı öldüren havan mermisi arasında ayrım yapmasalar, ikisini tutan elleri de aynı sertlikte lanetleseler ve o ellerden gelecek hayrı reddetseler. Keşke Kürtler gencecik insanları öldüren PKK’ya “Benim için öldürme” deme cesaretini gösterseler. Keşke o dört kızın Siirt’teki dünkü cenazesi öyle bir avuç insan tarafından öyle erkenden, sessizce kaçırılır gibi kaldırılmasaydı. Anne babalarının bile ağıtlarındaki o çekingenliğin sebebini sorgulayabilseydi Kürtler. Ama Genelkurmay’dan hesap sordu diye reklam alamayan, elde taşınmaya korkulan bir gazetenin çalışanı olarak bunun onlar için külfetinin büyüklüğünün farkındayım.
Umarım bu kör şiddete mana verenler çoğunlukta değildir. Umarım “ama siz de şunu kınamadınız” hesabı-kitabına ahlaki sorumluluğunu kurban edenlerin sesini bastıracak basiretli bir ses hâlâ orada hâkimdir. Bir yıl önce masa başında devletin istihbarat örgütüyle şakayla karışık pazarlık yapan, kendi davasını Kürtlerin davasıyla karıştıranların, bir yıl sonra gencecik insanların ölüm emrini vermesindeki tutarsızlığa, savaşta ısrardaki kahredici manasızlığa en azından içlerinden isyan etmektedirler. Umarım o dört kızın cenazesine katılmayı bile zorlaştıran korku bulutları daha fazla üzerlerinde dolaşmaz.
Ama batıda yaşayan, Kürt sorunu ile ilgili bugüne kadar çeşitli vesilelerle duyarlılık göstermiş, Ceylan için, Uğur için haklı olarak yollara dökülmüş aydınlar, sivil toplum aktivistleri, adında barış ve insan hakları geçen örgütlere karşı aynı anlayışı gösteremeyeceğim.
Gencecik insanların ölümü karşısında bu sessizliğiniz ahlaksızlıktır. “Kim öldürdü” sorusunun cevabına göre değişen vicdani duruşunuz aslında vicdansızlıktır. Bu sivil katliamlarını görmezden gelerek Kürtlere iyilik yapmış olmuyorsunuz. Şiddetin meşruiyet ateşinin altına odun atıyor, bir sonraki saldırı için silahı cesaretlendiriyorsunuz.
Aslında 1990’larda Kürtlerin köyleri yakılırken, sokak ortasında insanlar öldürülürken sessiz kalanlardan, bu katliamları görmezden gelenlerden hiçbir farkınız yok. Onların adının faşist, sağcı, milliyetçi olması sizin adınızın solcu, demokrat, liberal olması bu gerçeği değiştirmez.
Tarih önünde en az onlar kadar lanetle anılacaksınız. Bu savaşın 30 yıl boyunca bitmemesinin nedenleri araştırılırken sizin bu çifte standartlı vicdan siciliniz de ortaya serilecek. Yayınladığınız “şiddeti kimden gelirse gelsin kınıyoruz”lu kaçamak bildiriler mizah malzemesi olacak.
Resmî cinayetler sonrası attığınız “Katil devlet hesap verecek” sloganlarınızın, katil PKK çıkınca ürkek “sorumlular bulunsun” cümlelerine dönüşü hiç hayırla yâd edilmeyecek. PKK’yı özgürlük mücadelesi veren bir izci kulübü zannettiğiniz satırlar size hatırlatılacak. Elinde silah olan bir örgütü melekler yönetse ona kefil olunamayacağını anlayamamanız anlaşılamayacak.
Saat 19:19. Mail kutum hâlâ boş.
Galiba daha fazla beklemeyeceğim...
TARAF
YAZIYA YORUM KAT