1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. Bu da sivil toplumun ‘yol haritası’
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Bu da sivil toplumun ‘yol haritası’

06 Ocak 2010 Çarşamba 18:05A+A-

Geçen yılın son üç günü Van’da geçti. Bir panelde dostlarla biraraya geldik.

Van sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde gerçekleşen bu buluşma, bölgedeki hissiyatı anlamak bakımından son derece önemli oldu.

Dinleyicilerin sorduğu sorular, Van’daki siyasi ve sivil temsiliyetin bayağı yüksek bir entelektüel faaliyetle iç içe geçmiş olduğunu gösteriyordu.

Kim ne derse desin toplum hızla değişiyor ve çözüm için, ciddi bir diyalog ve müzakere talebinde bulunuyor.

Toplumun içinde bulunduğu kültürel çoğulculuğa ve çeşitliliğe uymayan fikirleri, kimden gelirse gelsin, insanlar eleştirmekten hiç kaçınmıyor. Türkiye’nin tam da bir arafta durduğunun farkında herkes. Bu arafın bir yanında şiddet, çatışma ve toplumsal değerleri, ilişkileri her geçen gün altüst eden bir dünya var. Ama arafın öbür yanında ise, çatışmadan kurtulmak, barış içinde yaşamak ve refaha, demokrasiye, özgürlüğe açılan yolda hep beraber yürümek var.

Sadece Van’da değil, ama sanırım bütün bölge illerinde, nereye giderseniz gidin, geçmişle yüzleşmeye dair yeni bir toplumsal talep ve uyanışla karşılaşıyorsunuz.

Bu uyanış, entelektüel çabalarla her geçen gün biraz daha zenginleşiyor; hemen her şehirde eli kalem tutan, tarih, edebiyat, sanat ve siyaset üstüne yazan, düşünen insanlarla karşılaşıyorsunuz.

Kürtçeye bir sahiplenme söz konusu. Gençler, daha tanışır tanışmaz, size neden Kürtçe yazmadığınızı soruyorlar.

Sivil Toplum kuruluşları adına hazırlanmış ‘Kürt Açılımıyla İlgili Yol Haritası’ başlıklı bir metin, bölgede açılıma karşı gösterilen duyarlılığın önemli bir kanıtı gibiydi.

Ankara’nın açılımda başarılı olması, bence bölgedeki sivil toplumun bu yol haritasının farkına varmaktan geçiyor.

İşte size bu yol haritasında yer alan kısa, orta ve uzun vadeli talepler:

“Kısa Vadede Yapılabilecekler:

1. Karşılıklı güven ortamının oluşturulması için faili meçhullerin aydınlatılması.

2. Koruculuk sisteminin lağvedilmesi.

3. Kürtçe basın-yayın faaliyetlerinin özel sektör tarafından yürütülmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması.

4. İsmi değiştirilen yerleşim bölgelerinin adlarının orijinal haline dönüştürülmesi.

5. Resmî dairelerdeki memurların vatandaşla Kürtçe konuşabilmesi.

6. Valilerin ve yöneticilerin bölge insanından olmasına özen gösterilmesi.

7. Kürt nüfusunun çoğunlukta olduğu yerlerde imamların Kürtçe vaaz ve hutbe verebilmesi.

8. Kürt bölgelerinde “Ne Mutlu Türküm Diyene’ yazlarının silinmesi ve tüm okullarda “Türküm, Doğruyum” andının okutulmasından vazgeçilmesi.

9. Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki tüm üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatının açılması.


Orta Vadede Yapılabilecekler:

“1. Askerî darbe ürünü olan 12 Eylül Anayasası’nı yamalamak yerine, tamamen değiştirerek 21. yüzyıl insani tecrübesine uygun, yaşadığımız toplumun değerleriyle uyumlu, adaletin ve özgürlüğün temel alındığı demokratik bir anayasanın bir an önce hazırlanarak halkın onayına sunulması.

2. Anayasada vatandaşlık tanımının yeniden yapılması ve bu yeni tanımın, Türkiye’de yaşayan bütün etnik ve dinî farklılıkları açıkça vatandaşlık tanımı içine alması, farklılıkların Türkiye veya Anadolu üst kimliği altında birleşmesi.

3. Etnik ve din temelindeki tüm farklılıklara kendi kütlülerini yaşatma hakkının anayasal garanti altına alınması.

4. Kürt dilinin ikinci dil olarak okutulması ve bunun alt yapı çalışmalarının sağlanması.

5. Devlete bağlı tüm silahlı ve istihbarat güçlerinin hukuk dışı uygulamalarına kesin olarak son verilmesi.

6. İç çatışmanın sürdüğü bölgelerdeki tahribatı telafi edecek ciddi sosyo-ekonomik iyileştirmeler ve yatırımlar yapılması.

7. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi.

8. Türkiye’nin kendi tarihî sorumluluğunu dikkate alarak Irak Kürt Federal yapısıyla çok yönlü ilişkilerin geliştirmesi, süregelen tehdit ve imha stratejisi yerine ortaklık ve inşa stratejisinin hayata geçirmesi.”


Uzun vadede yapılması istenenlerin başında ise genel ve kapsayıcı bir af geliyor. Ve affedilenlerin siyasi sürece katılımlarını sağlamaya yönelik talepler sıralanıyor.

Bu önemli metin, aslında bölge insanının açılımdan ne anladığını ve ne umduğunu da gösteriyor.

Bölünmekten kimse korkmasın, ama açılımın salt bir devlet projesi olarak gelişebileceğine de inanmasın.

Birliğin önerildiği bu ‘açılımdan talepler’ metininde şöyle deniyor:

“Türkiye hepimizin vatanıdır. Ortak payda ise, herkese var olabilme imkânını veren özgürlüktür. Gerçek birliktelik özgür Türkiye’de tahakkuk eder.”

***

Van’dan üç güzel kitapla döndüm.

Biri, bugünlerde açılımın en temel konuları arasında görülen bir konu hakkında.

Gazeteci-yazar İbrahim Sediyani’ni bu ilk kitabı, Adını Arayan Coğrafya adını taşıyor ve Kızılderili reisi Tatanka Yotanka’nın (Oturan Boğa) sözleriyle başlıyor:

“Yurdumun kötü bir adı olduğu kanısındayım ve iyi bir adı olsun istiyorum. Hem eskiden iyi bir adı vardı yurdumun zaten. Bazen oturup düşünüyorum, ona kim bu adı yakıştırdı diye.”

Kitabın sayfalarını merakla çevirirken bir başka Kızılderili reisinin şu sade ama çok çarpıcı sözlerini okuyorsunuz:

“Toprak yaratıldığında, üstünde sınır çizgileri yoktu. Onu bölmek insanlara düşmez.”

İbrahim Sediyani, İç Anadolu’da Kürtlerin yaşadığı köylerden tutun Türkiye’deki Çerkes köylerine kadar geniş bir alanda coğrafyaların ve yerleşim yerlerinin zamanla değişen adlarını incelemiş. Bu değişimin kendiliğinden olmadığını belirtmeye gerek yok tabii. Yazara göre sistemli bir asimilasyon politikasının sonucu olarak, “onlarca dil yasaklanmış, unutturulmuş ve unutulmaya terkedilmiştir.”

Sinan Hakan’la 2005 yılı olsa gerek, Mehmet Uzun tanıştırmıştı beni. İstanbul’da bir kış günü Nevizade’de balık-rakı eşliğinde tarih konuşmuştuk. Mehmet bize yazmak istediği son romanını anlatmıştı. Yazık ki bu romanını bitiremedi sevgili Mehmet Uzun.

Sinan Hakan, Osmanlı arşivlerinde bir tarih araştırması yürütüyordu ve söylediğine göre çok önemli belgelere ulaşmıştı. Van’dan İstanbul’a bu yüzden sık sık seyahat ediyordu. Aradan beş yıl geçmiş. Sinan’la Van’da onun memleketinde yeniden karşılaştık. Elinde kitabıyla geldi. Beş yıl önce başladığı çalışmanın ürünü olan kitabın adı, Osmanlı Arşiv Belgelerinde-Kürtler ve Kürt Direnişleri. Kitap, Doz Yayınlarından ve 2007 yılında çıkmış.

Sinan, 1817’den 1867 yılına kadar uzanan bir dönemde, Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak, Kürt-Osmanlı ilişkilerini sade bir anlatımla gözler önüne seriyor. Kürt açılımı nedeniyle bu konuda başlayan tartışmalara ışık tutacak kapsamlı bir eser.

Dr. Davut Okçu, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve yazar.

Yezidi toplumunda ibadet, iman, sosyal hayat, dinî kıssaları yazmış o da.


Yezidilik ve Yezidiler
(Tablet Yayın-2007) adını taşıyan bu kitapta, Yezidilik inancının tarihsel köklerine giriliyor ve bu inancın kurucusu olarak kabul edilen (Şeyh Hadi) hakkında Şeyh Abdülkadir Geylani’nin söylediği şu sözlere yer veriliyor: “Eğer peygamberlik çalışarak ve amel ederek elde edilen bir makam olsaydı, onu mutlaka Sultanu’l Evliya Şeyh Adiyy Bin Müsafir elde ederdi.”

Yezidiler hakkında yapılmış pek az araştırma var. Kaderleri biraz Süryanilerin kaderine benziyor. Gittikçe azalan bir halk onlar. Midyat, Viranşehir, Beşiri’de kalan Yezidilerin toplamından fazla Yezidi yurttaşımız, bugün Almanya’da yaşıyor.

Kış aylarında Van, soğuğu ve karıyla hatırlanır.

Dağlara yılın ilk karı düşmüştü yine. Ama şehir sımsıcaktı. İskeleye kadar yürüdük.

Çok uzun bir caddeden geçiliyor iskeleye varmak için. Yaşar Kemal’in adının verildiği parkın önünden geçtik. Yaşar Kemal Parkı iskeleye çok yakın.

Sırtımı Artos dağına dönüp, Kürtlerin Bahrâ Vanê dediği gölün mavi sularına her ne zaman baksam aklıma Ermeni kızı Tamara ve ona âşık olan gencin hüzünlü hikâyesi gelir.

Bu yaz Akdamar’a çıkıp, adadaki ağaçların gölgesinde dinlensem, Tamara’nın bir zamanlar dolaştığı adanın kıyılarında yürüsem ve sonra da Tamara’nın yıkandığı sularda yıkansam diyorum.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT