1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Bu Apartmandaki Herkesin Sonu Belli
Bu Apartmandaki Herkesin Sonu Belli

Bu Apartmandaki Herkesin Sonu Belli

Mustafa Ulusoy yeni kitabında ikilemleriyle var olan karakterlerin bir apartmandaki yaşamını anlatıyor, yalnız ölüm ve geçici hayat konularını ele alıyor. Ulusoy “Ne tür hikâyelerin sahibi olursak olalım, her insanın öyküsünün sonu aynı” diyor.

30 Mayıs 2017 Salı 06:05A+A-

RÖP: ERKUT TEZERDİ / KARAR

Psikiyatrist ve roman yazarı Mustafa Ulusoy ‘Hayat Apartmanı’nda birbirleriyle etkileşimli karakterlerin yaşamını anlatıyor. Romanda ölüme ne kadar yakın olduklarını bilmeyen karakterler aynı zamanda tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi ikili doğalarıyla yaşamını sürdürüyor. Herkes bir sorundan şikayetçi ama aslında kimse sorunların düzelmesi için büyük uğraşlar vermiyor. Ancak herkesin elbette ki bir kırılma noktası da oluyor, buna da etkileyici final ekleniyor. Akıcı anlatıma sahip kitabın temel aldığı öğeler ise ölüm ile geçici hayat konusu. Ulusoy’la kitabını konuştuk.

Okurlarınız, ‘İnsanın Temel Acıları’ roman üçlemenizin birinci ve ikincisi olan ‘Aynalar Koridorunda Aşk’ ve ‘Giderken Bana Bir Şeyler Söyle’den sonra üçüncüsünü beklerken, bir sürpriz yaparak onların karşısına ‘Hayat Apartmanı’ ile çıktınız. Nedenini anlatır mısınız?

Zihnim birkaç yıldır, insanın ölüm anında yaşadıklarını kurcalamaya başlamıştı. Yarıladığım başka bir roman vardı. Bir gün gözlerimi tavana dikmiş ölümü düşünüyordum. Şu an demiştim, tam şu an dünyada binlerce insan ölüyor ve ölen her insan yapayalnız ölüyor. Yanında birileri olsa da o kapıdan yapayalnız geçiyor. Yapayalnız. İşte böylece, hayalimde emekli bir öğretmen beliriverdi. Adını o an Mualla Hanım koydum. Mualla Hanım ölürken onun hayatına temas etmiş insanların dünya ve kendi egolarıyla meşguliyeti zihnimi kapladı. Diğer romanı bıraktım, o gece bir insanın sekeratında yaşadıklarını yazmaya başladım ve bir yılda tamamladım.

Kitapta kalp hastası matematik öğretmeni Mualla Hanım ve Hayat Apartmanı’nın dokuz numaralı dairesindeki evi romanın ana çatısını oluşturuyor…

Roman bir çemberin etrafında seyrediyor. Çemberin merkezinde ölmek üzere olan emekli matematik öğretmeni Mualla Hanım var. Çevresindeyse hayatına temas etmiş kişiler dizili ve onlardan hiçbiri onun ölmek üzere olduğunu bilmiyor. Hepsi ya kendi kaygıları ya da egolalarıyla meşgul. İşin aslı, Mualla Hanım yalnız değil. 15 yaşında bir kız, Cemil’e beliriyor bütün esrarıyla birlikte.

Etik değerlere bağlı hırsız Mülayim, hastalarına sigarayı yasaklayan kardiyalog Murat ve zayıflamak isteyen ama her gün dolu bir mideyle uyuyan müteahhit Mehmet... Karakterler, ikilemleriyle var oluyor. Neden?

İnsanın en ayırıcı vasfının ikili doğası olduğu kanaatindeyim. Sınırsız iyilik yapma kapasitemizle sınırsız kötülük yapma kapasitemiz arasında salınıp duruyoruz. Bir yanda ruhumuz, vicdanımız bir yanda egomuz, nefsimiz var. Çok iyi bildiğimiz insanlardan beklenmedik kötülük, çok kötü bildiğimiz insanlardan da beklenmedik bir iyilik görebiliyoruz. İnsan denen varlığın, bu ikili doğası göz önünde tutulmadan anlaşılabileceğini zannetmiyorum. Karakterleri inşa ederken, hem her karakterin bir zayıf noktasına hem de bu ikili doğasına temas etmek istedim. Hepimizin bir zaafı var. Bu zaaflarımız bizim bir açıdan en insani yanlarımız.

Kitaba da adını veren apartmanın bir metafor olduğunu söylemek mümkün mü?

Hayat Apartmanı bir metafor. İçinde misafir olarak yaşadığımız beden. Aynı zamanda evlerimiz. Aynı zamanda gezegenimiz ve en nihayetinde içinde yaşadığımız evrenin bizatihi kendisi. Gün be gün bir taşı dökülen, eksilen hayatlarımız. Yaşlanan bedenimiz. Yorgun düşen ruhumuz. Yaşlandıkça zayıflayan hafızamız ve aklımız. Hayat Apartmanı bir araya gelmenin değil, dağılmanın romanı. Ruhla bedenin geçici ayrılığını tefekküre dalan bir roman. Bu ayrılığın insanın en temel yazgısı olması açısından her yaşamı birleştiren bir roman. Ne tür hikayelerin sahibi olursak olalım, her insan hikayesinin sonu aynı. Bir ölüm meleği kapımızı tıklatır ve ‘Buraya kadar, hadi gidiyoruz’ der.

30 YILDIR İNSANLARI ANLAMAYA ÇALIŞIYORUM

Aslında psikiyatristsiniz. Kitaptaki karakterleri, kurgu planını oluştururken ‘Divan’ misali etkilendiğiniz kişiler ve gerçek vakalar oldu mu?

Terapistlik yönüm, karakterlerin sorunlarını belirlemede daha ziyade etkili oluyor. 30 yıla yakın insanların dertlerini, endişelerini, hayal dünyalarında yaşadıklarını dinliyorum, onları anlamaya çalışıyorum. Muhakkak oluyor ama şu şu kişi ya da kişiler diyemem. İşin aslı insanların hikayelerinden çok insanların varoluşsal sorunları ve hikayelerden çıkarsadıklarımdan daha çok etkileniyorum, diyebilirim. Bunlar bellekte harmanlanarak kayıt altına alınıyor. Bu bilgiler, yazarken cümlelerin arasına sızıyor.

TERAPİ ODASINDAN ÇIKTIM

Bu kitabı diğer eserlerinizden ayıran unsurlar neler?

‘Aynalar Koridorunda Aşk’ ve ‘Giderken Bana Bir Şeyler Söyle’ romanlarım, terapi odasında geçiyor. Ana karakter terapist. ‘Hayat Apartmanı’ ile terapi odasından çıkmış oldum ve terapistliğim roman yazarlığımın arkasına geçti. Roman teknikleri açısından daha başarılı bir kitap oldu.

HABERE YORUM KAT