Bu adam nereye koşuyor, bu stres nasıl patlayacak!
Gelin hep birlikte bakalım ve çevremizde nasıl bir dehşet dengesizliği oluşturulduğunu çözmeye çalışalım.
Fas: Nükleer çalışmalara başlıyor. “Sivil” nükleer çalışmalar için hangi ülkeyle anlaştı? Fransa!
Libya: Nükleer çalışmaları nedeniyle ambargolar, siyasi baskılar yaşadı. 2003 yılında çalışmalarına son verdi. Şimdi yeniden başladı. “Sivil” nükleer çalışmalar için anlaştığı ülke Fransa!
Mısır: Bölgenin en güçlü ülkelerinden. Büyük bir değişimin arefesinde. Batı'nın en büyük müttefiklerinden. Nükleer çalışmalara başlıyor. Nükleer işbirliği için kimlerle işbirliği yaptı? ABD ve Fransa!
Suudi Arabistan: Arap dünyasının merkez ülkesi ve finans kaynağı. Uzun nenzilli füzelere ilgisi biliniyordu. Şimdi nükleer çalışmalara giriyor. Bu amaçla hangi ülkeyle anlaşma yaptı? Amerika!
Birleşik Arap Emirlikleri: Nükleer teknolojiye geçiyor. Hangi ülkeyle anlaşma yaptı? Fransa!
Cezayir: Eski Fransız sömürgesi. Son yıllarda “Osmanlı Milletler Topluluğu” projesi öneriyor. Nükleer çalışmalara başladı. Hangi ülkeyle anlaşma yaptı? Elbette Fransa ile. Geçtiğimiz cumartesi günü Fransa ile bu yönde anlaşmalar imzalandı. Cezayir'in nükleer silah yapmaya çalıştığı iddia ediliyor.
Ürdün: Barışçıl amaçlı nükleer çalışmalara girdiğini duyurdu. Kral Abdullah, bir İsrail gazetesine verdiği söyleşide, ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanı ile konuyu paylaştığını söyledi.
Suriye: Nükleer çalışmaları olduğu tahmin ediliyor. Ancak şimdi bunu açıkça ilan ediyor. Hangi ülkeyle nükleer ortaklık yapıyor? Türkiye ile. Geçtiğimiz eylül ayında, İsrail savaş uçaklarının Türkiye hava sahasını da ihlal ederek bombaladığı tesislerin nükleer tesis olmadığını açıklayan Petrol Bakanı Sufyan Alao, Suriye'nin Türkiye ile nükleer ortaklık yapacağını duyurdu. Suriyeli Bakan, Enerji Bakanı Hilmi Güler'le yaptıkları görüşmeyle ilgili bilgiler verdi ve bu işbirliğinin önümüzdeki ay açıklanacağını söyledi. Yakın dönemde iki ülkenin ortak nükleer santral kuracağı böylece açığa çıkmış oldu. Türkiye de, bütün bölgeyi nükleer pazar olarak görmeye, buna hazırlanmaya başladı.
Gariptir, Fransa nerede nükleer çalışma varsa destekliyor, işbirliği yapıyor. Bunu büyük bir ekonomik yatırım olarak görüyor. Sadece Arap ülkelerine değil, İsrail'e de nükleer destek veriyor. Şu aşamada olayın siyasi sonuçlarını, bölgesel dengeleri nasıl etkileyeceğini kimse konuşmuyor. Fransa'nın yanısıra ABD, Rusya, Çin ve Almanya da nükleer destek için sıraya girmiş durumda. Pazarda büyük bir rekabet yaşanıyor.
Hemen belirtelim: Türkiye ile birlikte 13 bölge ülkesi nükleer çalışmalara girdiğini deklare etti. Bir kaç yıl önce kimse böyle bir girişime cesaret edemezken, şiddetli Batı müdahalesiyle karşılaşırken ne oldu, ne değişti?
İsrail: Bölgenin tek nükleer gücü olan, hiçbir uluslararası sözleşmeyle bağlı olmayan, nükleer klübün dokunulmaz ilan ettiği İsrail ile ABD arasında birkaç gün önce yeni bir nükleer işbirliği anlaşması yapıldı.
Bütün bu çalışmalar, normalde “sivil” amaçlı ve enerji santralleri kurmaya dönük. Ama acaba öyle mi? Birkaç yıl önce, bazı bölge ülkelerine nükleer çalışmaları yüzünden ne baskılar yapıldığını, bazılarının bombalandığını hatırlayalım. Ve o soruyu tekrar soralım. Ne değişti?
Nükleer güce sahip ilk ve tek Müslüman ülke Pakistan, Batı müdahalesini tartışırken, nükleer güç olmaya doğru giden İran, insanlığın önündeki en büyük tehdit ilan edilirken, küçük büyük hemen bütün bölge ülkelerinin nükleer güç olma hırsı, dünyaya yön veren güçlerin bu hırsı alabildiğine desteklemesi nasıl açıklanır? Mesela, İsrail bu gelişmeyi tehdit algılamaz mı? Neden susar?
ABD Başkanı Bush, İsrail Parlamentosu'nda konuşur: “İsrail'e saldıranı yok ederiz” tehditleri savurur. Sarkozy aynı yerde konuşur: “Daima İsrail'in dostu oldum ve olacağım. Fransa, varlığına yönelik her tehdit karşısında İsrail'in yanında yer alacak” der. O neoconlardan daha neocon, İsrail'den daha İsrailci, Amerika'dan daha Amerikancı bir liderdir. Her ülkeye nükleer destek verir. İran'ı yok etmekle tehdit eder.
Bölgeye o kadar süratle gelir ki, Türkiye'nin öncülük ettiği Suriye-İsrail müzakerelerine bile talip olur. Sarkozy, Avrupa'nın yeni şahini, geleneksel Fransız reflekslerini tersyüz eder. Sonu nereye varır bilinmez ama o, iyi ya da kötü, bu bölgede kalıcı izler bırakmaya aday bir liderdir.
Bunlar olurken Fransa'da Senato, Ulusal Meclis'in kabul ettiği anayasa değişikliği paketinde Türkiye'nin üyeliğini referanduma bağlayan maddeyi ezici bir çoğunlukla reddetti. Yine bunlar olurken Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Bernard Emie; “Fransa Türkiye'nin stratejik ortağıdır” açıklaması yapar.
AB sürecinde ve bölge politikalarında Türkiye ile Fransa arasındaki soğukluğu yakından izlediğim için çarpıcı gelişmeleri önemsiyorum. Paris, Kıta Avrupası'ndan Anglo-Amerikan politikalara yöneliyor sanki. Bunu kaldırabilir mi? Göreceğiz.
Ancak bizi asıl ilgilendiren, bölgesel denklem! İran'a saldırı beklentisi yükseliyor. Reuters ve New York Times, İsrail'in Natanz'daki nükleer tesise bu ay saldırabileceğini iddia ediyor. Bu ayın ilk haftası Akdeniz'de yaptığı tatbikat bir işaret olarak algılanıyor. Bir başkası Kasım-Ocak arası saldırı olabileceğini söylüyor. Saldırı ihtimaline ilişkin sayısız iddia ve ihtimal birbiriyle yarışıyor. İran'ın nükleer gücünü dizginlemeye çalışanlar nükleer yarışı kışkırtıyor. Bir yandan da bölgeyi ateşe atacak “yıkıcı felaket” için uyarılar yapılıyor. Bu nedir?
Sarkozy nereye koşuyor? Önümüzdeki altı ayı görebilen var mı? Biriken stres nerede, ne zaman, nasıl patlayacak?
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT