1. YAZARLAR

  2. ADEM ÖZKÖSE

  3. Brezilyalı gencin İslam’a giriş öyküsü
ADEM ÖZKÖSE

ADEM ÖZKÖSE

Yazarın Tüm Yazıları >

Brezilyalı gencin İslam’a giriş öyküsü

08 Kasım 2021 Pazartesi 11:48A+A-

Müslüman olmadan önce Aryel Lanes Teodoro ismini kullanan, Müslüman olduktan sonra ise Abdulmecid ismini alan Brezilyalı gençle Fatih-Zeyrek’teki bir çay bahçesinde buluştuk. Abdulmecid’in fıtratının sesini dinleyip adım adıma İslam’a doğru yaptığı yolculuk gerçekten ibretlikti. Karşımda ilginç bir hayat hikâyesi vardı ve bu hayat hikâyesinin başaktörü olan kişi uzun bir arayışın ardından İslam’ın son derece etkileyici yanlarını, İslam’la hayatın iç içeliğini ve İslam akidesindeki sadeliği keşfetmişti. Kuran’ın kendine sunduğu anlam dünyasıyla yepyeni bir hayat kuran Abdulmecid’i dinlerken gerçek bir imanın bir insanın hayatında ne denli dönüştürücü bir güce sahip olduğunu da gözlemlemiş oldum.

img-3412.jpg

-Abdulmecid bize öncelikle kendini tanıtır mısın? Mesela Brezilya’da nasıl bir hayata sahiptin?

Brezilya’nın güneydoğusunda Guaçui isimli 40 bin nüfuslu bir şehir bulunuyor, ben ailemle birlikte burada yaşıyordum. Brezilyalıların çoğu ile kıyaslarsak açıkçası iyi bir hayatımız vardı. Maddi durumumuz fena sayılmazdı, ailem istediğim her şeyi karşılıyordu. Annem ev kadını babam ise felsefe ve tarih alanında çalışmalar yapan, kitaplar yazan bir entelektüeldi.

-Ailen dindar bir aile miydi?

Babam bizim şehrimizdeki Katolik Kilise’de önemli bir yöneticiydi. Hem annem hem de babam bizim iyi bir Hristiyan olmamızı istiyordu. Ailemiz tarafından gayri ahlaki bulunduğu için karnavallara katılmamızimg-3428.jpg yasaktı. Her pazar mutlaka ailecek kiliseye giderdik. Ayrıca kardeşlerimle birlikte bir taraftan devletin resmi okullarına devam ederken diğer taraftan da haftada bir gün kilisenin verdiği eğitime katılırdık. Bunu tabi ki ailemiz istediği için yapıyorduk. Fakat yaşım ilerleyip düşünmeye başladıkça Katolik Kilise ile aram açıldı. Kendimi Katolikliği sorgularken buldum.

-Bu süreç nasıl gerçekleşti? Niçin inancını sorgulama gereği duydun?

Katoliklikte azizlere büyük önem verilir ve azizlere dua edilir. Azizler adeta yaratıcı gibidir, Allah’tan istenilmesi gereken bir çok şey azizlerden de istenir. İşte bu durum benim kafamı karıştırıyordu. Nasıl oluyordu da Allah tarafından yaratılan insanlara Allah’ın özellikleri verilebiliyordu? Ben Allah ile arada azizler veya başka biri olmadan doğrudan irtibat kurmak istiyordum, bunun daha doğru olduğunu düşünüyordum. Hata ve günahlarımı da sadece Allah’a itiraf etmek istiyordum. Fakat Katolik Kilise bunun tam tersini savunuyordu. Bu durum zihnimde bir çok çelişkiye neden oldu. Allah’a bütün kalbimle inanıyordum; fakat benim inandığım Allah asla Katoliklerin inandıkları Allah değildi. Dikkatimi çeken ve asla kabul edemediğim bir başka durum daha vardı.

-Nedir, anlatır mısın?

Katoliklerde din genel olarak haftada bir gün gidilen kilise ile sınırlıdır ve kilisenin kapısından dışarı çıktığınızda her şey biter. Ben böyle bir anlayışı da kabul edemiyordum ve dinle hayat arasında güçlü bir bağ olduğunu düşünüyordum. Eğer hayatında etkili olmayacaksa insan niçin bir dine inanır ki? 16 yaşıma kadar iyi bir dini eğitim aldım; fakat Katolik anlayışı öğrendikçe dinden daha da uzaklaştım. Bu sürecin sonunda da artık içimdeki Katolik inancı ölmüştü.

-Sonra ne oldu?

Bir arayış içine girdim ve bu arayışın sonunda Protestan olmaya karar verdim.

-Protestanlığın neyi sana çekici geldi?

Protestanlarda Katolikler gibi azizlere yoğun şekilde değer atfedilmiyordu. İnsan eğer isterse direk Allah’a dua edebiliyor, onunla aracısız irtibat kurabiliyordu. Protestanlık ayrıca Katoliklik gibi sadece kiliseyle sınırlı bir anlayış da değil. İnsanın hayatına müdahale ediyor; fakirlere, zor durumda olanlara yardımı önemsiyor. Protestanlıkta İncil’i okuyup bizzat kendiniz anlayabiliyorsunuz. Katoliklikte ise İncil’i ancak azizler anlar, diğer insanlar ise azizlerin anladıklarını tatbik etmeye çalışır. Katoliklerin kiliseleri son derece ihtişamlıyken Protestanların kiliseleri oldukça basitti.  Bunun gibi nedenlerle Protestanlık bana cazip geldi. Fakat zamanla Protestanlığın da sıkıntılı yönlerini keşfettim.

-Neydi o sıkıntılı yönler?

Protestanlar Katolikler gibi azizlere önem vermeseler de teslise; baba, oğul ve kutsal ruha büyük önem veriyorlardı. Artık teslis inancını sorgulamaya başlamıştım, ben kesinlikle aracısız direk ulaşabileceğim Allah’ı arıyordum. Teslisle ilgili sorduğum sorulara Protestan din adamları beni tatmin edecek cevaplar veremiyorlardı. 16 yaşımdan 20 yaşına kadar Protestan olarak yaşadım. Fakat teslis inancını bir türlü kabul edemediğim için üniversite ikinci sınıftan itibaren Protestanlıktan da uzaklaştım. Huzurlu ve anlamlı bir hayat için inanç benim için önemliydi ve arayışım devam ediyordu.

-İslam hakkında neler biliyordun? Katolik ve Protestanlıktan uzaklaştıktan sonra İslam’ı araştırma gereği duydun mu?

İslam hakkında sadece sıradan bir Brezilyalının bildiklerini biliyordum. İslam denince aklıma çöl, develer, Kâbe, Dubai ve zengin Arap şeyhleri geliyordu. Bir de bazen Müslümanlarla ilgili haberlerde bombalama eylemlerine rastlardım.  Milliyetçi Hristiyanlar dışında Brezilyalılar genelde Müslümanlara kötü gözle bakmazlar. O dönemler hayatımda hiçbir Müslümanla tanışmamıştım; fakat Müslümanlarla ilgili çok kötü bir bakışa da sahip değildim.

-O zaman artık İslam’la nasıl tanıştığına, Müslüman olmaya nasıl karar verdiğine geçelim.

Üniversite yıllarımda kafam iyice karışmıştı. İçimde gerçek inancı bulma isteği vardı; fakat ne yapacağımı bilemiyordum. Bu süreçte yavaş yavaş insanlardan kopmaya başladım. Hukuk fakültesinde okuyordum ama üniversiteyi de bırakmaya karar verdim. İnanç meselesini halletmeden diğer her şey img-20211107-wa0012.jpgbana anlamsız geliyordu. Bu nedenle bir depresyon sürecine girdim. Artık odamdan hiç çıkmıyordum, günümün tamamına yakınını odamda geçiriyordum. Yeni ve anlamlı bir hayata başlamak istiyordum, bunun yolunun da inançtan geçtiğini biliyordum. Bu dönemlerde facebook üzerinden dünyanın farklı ülkelerinden Müslümanlarla tanışmaya başladım. Tanıştığım Müslümanlar dindar ve kibar insanlardı. Bana sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi ilgi gösteriyorlardı. Sosyal medya üzerinden sohbet ederken namaz vakti geldiğinde izin isteyip namaz kılanlar oluyordu. Bu durum ilgimi çekiyordu; çünkü hayatla iç içe bir dini anlayışları vardı. Bir gün Suudlu Cibran isimli bir Müslümanla yine facebook üzerinden konuşurken bana İslam’a iman etmeyenleri öbür dünyada zor bir hayatın beklediğini söyledi. Cibran bana cennete gitmek için sadece iyi bir insan olmanın yetmediğini, güçlü bir iman ve doğru bir akideye sahip olmam gerektiğini de anlattı. Bunun için de öncelikle Kelime-i Şehadet getirmem, İslam’a girmem gerekiyordu. Cibran benden daha sonra adresimi istedi ve bana başta Kur’an Meali olmak üzere İslam’la ilgili İngilizce kitaplar gönderdi. Kuran’ı ve İslam’la ilgili kitapları okudukça Allah’a aracısız, direk ulaşabileceğim inancı bulduğumu hissediyordum. Kur’an okurken özellikle Meryem ve Yusuf Surelerinden çok etkilendim ve Kur’an beni değiştirmeye başladı. Mesela Kuran’ın emri üzerine domuz eti yemeyi terk ettim. Kur’an alkol kullanmayı da yasaklıyordu, bu nedenle alkolü de bıraktım. Kur’an adeta benim rehberim olmuştu, emirlerini tek tek yerine getirmeye çalışıyordum. Daha sonra sünnetleri öğrenmeye başladım, mesela yatarken sağ tarafıma doğru yatıyor, uykuya da bu şekilde dalıyordum. Yine su içerken ayakta su içmemeye dikkat ediyordum. İnternet üzerinden tanıştığım Yemenli bir Müslüman bana seccade gönderdi ve namazlarımı artık bu seccade üzerinde kılmaya başladım. İslam’ı yaşamak için attığım her adım kendimi daha fazla Müslüman hissetmemi sağlıyordu. Kur’an okurken artık Kuran’ın İncil’den farklı bir yönünü keşfediyordum.

-Neydi bu fark?

Kur’an kesinlikle aslına sadık kalmıştır; fakat İncil böyle değildir. Kur’an okudukça bu kitapta yazılanların Allah’tan geldiğine olan imanım daha da arttı. Ramazan gelince bu sefer de yine Kuran’ın emrini yerine getirmek için oruç tutmaya başladım. Ailem bendeki değişimi fark ediyordu ve niçin yemek yemediğimi soruyorlardı. Ben de onlara diyet yaptığımı söyledim. Ramazan yeni bitmişti, bir gün annem çıldırmış bir şekilde odamın kapısını vurmaya başladı. Kapıyı açtım ve anneme ne olduğunu sordum. Annem internet üzerinden Müslüman olduğumu öğrenmişti. Facebook üzerinden sohbet ettiğim Müslümanlardan biri resmimi alıp İslam’a girdiğimi ilan etmiş, bunu da annem görmüştü. Annem kızgın bir şekilde bana bağırırken o an aklıma annemi İslam’a davet etmek geldi. Ben annemi İslam’a davet ettikçe annemin öfkesi daha da arttı. Fakat hayatımda ilk defa bir insanı İslam’a davet etmiş oldum. Daha sonra babam da Müslüman olduğumu öğrendi; fakat annem gibi tepki göstermedi. Bana “ben seni okuttum, yetiştirdim, inancınla ilgili bundan sonraki kararlarını sen kendin vereceksin” dedi. Yaşadığım şehirde hiçbir Müslüman yoktu, ben de İslam’ı daha fazla öğrenmek, Müslümanlarla bir arada olmak istiyordum. Tam bu sırada yine internet aracılığıyla tanıştığım bir Müslüman’dan bir davet aldım. Eğer istersem Mısır’a gelebileceğimi, bir süre Mısır’da Müslümanlarla bir arada yaşayıp İslam’ı daha iyi öğrenebileceğimi söyledi. Ailemi ikna etmek hiç kolay olamasa da sonunda kendi hayatımla ilgili alacağım kararlara saygı duyacaklarını söylediler. Mısırlı Müslüman biletimi alınca ben de Kahire’ye doğru yola çıktım.

-Brezilya’da hiçbir Müslümanla tanışmadığını söylemiştin. O zaman hayatında ilk defa Müslümanlarla Kahire’de bir arada oldun. Müslümanlar hakkında ne düşünüyordun nasıl bir tabloyla karşılaştın?  

Kahire’de Müslümanlar bana bir aile gibi davrandılar. Mısırlılar arasında çok huzurluydum ve İslam’ı Müslümanlarla birlikte yaşama imkânı bulmuştum. Kahire’de İslam’ı daha iyi öğrenirken diğer taraftan da bir davet merkezinde tercümanlık yapıyordum. Her şey yolunda gidiyordu hatta Mısırlı bir kızla nişanlanmıştım, evlilik hazırlıkları yapıyorduk. Kahire’de yaklaşık 16 ay kalmıştım, bu sırada Mısır devleti ülkede kalışım noktasında sıkıntılar çıkarmaya başladı. Vizemi uzatmadılar, ben de bunun üzerine Türkiye’ye geldim. Burada kalıp hem İslam’ı daha iyi öğrenmek hem de Müslüman bir toplumda İslam’ı yaşamak istiyorum. Ayrıca Mısırlı nişanlım Sare’yi de Türkiye’ye getirmek, onunla İstanbul’da güzel bir yuva kurmak en büyük hayallerimden…

-Abdulmecid gerçekten ilginç bir hidayet süreci yaşamışsın. Peki, son olarak neler söylemek istersin?

İslam insana direk Allah’la bir bağ kurma fırsatı tanıyor, ben bunun insan için büyük bir imkân olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Müslüman toplumlar her şeye rağmen Hristiyan toplumlardan daha huzurlular ve birbirleriyle ilişkileri de Hristiyan toplumlardan daha dürüstçe. Evet Müslümanlar içinde de sıkıntılı insanlar var; fakat yine de ben Hristiyan bir toplumda yaşamayı Müslümanlar arasında yaşamaya asla tercih etmem.

***

Röportaj: Adem Özköse

Fotoğraflar: Enes Malik 

 

YAZIYA YORUM KAT

16 Yorum