Boykot Çağrıma Tepkiler
Perşembe günü yayımlanan "malum medyayı boykota çağrı" konulu yazım son zamanlarda en fazla ilgi gören ve tepki alan yazım oldu.
Bugün iki okuyucu mektubuna yer vereceğim. Daha sonraki yazılarda ise cevabı hak eden bir iki noktaya açıklık getireceğim.
Birinci mektup:
"Sayın Hocam,
"Peki dini kullanarak rant saylayan yüzlerce şirket ve kişi aleyhine hiç bir grup, cemaat ağzını açıp iki kelime etmedi. Dinimizi biz rant olmaktan ne zaman kurtaracağız. Sizin gibi kişiler karşılarında iktidar da olsa,cemaatler de olsa bu soygunlara dur demezlerse dinimizi nasıl temiz tutacağız. Daha düne kadar cebinde para bulunmayan kişiler jeeplere binmeye başladılar. İktidar ve yerel yönetimlerdeki yolsuzluk diz boyu. Müslüman olsun da ne olursa olsun diyorsanız bir şey diyemeyeceğim. Ama bir din önderi olarak lütfen dini kullananlara karşı savaş açın artık. İktidar hortumları kesti ama maalesef adalet ve eşitlikle halka dağıtmak yerine gitti başka yerlere bağladı. Değişen bir şey yok hocam. İktidar yapısı aynı. Hortumcular ve hortumu bağlayanlar değişti. Nerede Mevdudi, Hasan el Bennâ, Seyyit Kutup, Necip Fazıl vb.'yi okuyanlar; hepsi şu an ihale peşinde. Değiştiler, hem de öyle bir değiştiler ki, yaptıklarını meşru ve dinden göstermek için her şeyi yapıyorlar. Sayın Başbakan'ın aleyhine iki satır yazı yazdı diye işten atılan ve şu anda iş bulamayan Müslüman gazeteciye yapılan zulüm değil mi hocam. Lütfen iktidar sahipleri size "bunlar bizim adamlarımız, bizim aleyhimize yazmazlar, bunlar çantada kekliktir" gözü ile bakmasınlar, baktırmayın daha doğrusu. Siz bir ilim adamısınız ve öyle kalın. İktidarın yakınlarına ihale ettiği televizyonlarda da ahlaksızlık diz boyu sürüp gidiyor. Ne değişti hocam ne.... Dinimiz ruhsuzlaşıyor bana göre vesselam. Saygılarımı ve hürmetlerimi sunuyorum." (Afşin Bozkurt).
Okuyucumun "Yolsuzluk diz boyu, ne değişti" gibi bazı ifadelerini abartılı buluyorum, ama "yarası olan gocunsun" diyerek aynen naklettim.
İkinci mektup:
"Sayın hocam,
Yazmış olduğunuz yazıyı okudum. Çok teşekkür ederim.
İsterdim ki, bu yazıyı yıllardır her gün köşenizde yazsaydınız, büyük bir hizmeti başarmış olurdunuz, din adına yazı yazmanın hakkını da vermiş olurdunuz. Maalesef tartışmalar sonucu kaleme alınca ister istemez beynimiz bulanıyor aklımız almıyor. Kötü kokular hissediyoruz.
Yalnız ben solcu veya şuursuzca yaşayan cenahtan değilim. Türkiye'deki cemaatler ve vakıfların hesaplarının doğru düzgün olmadığı aşikardır. İnsanların yardım duygularını köreltmektedirler, yanlışlıklar haddinden fazladır.
Bence bir sonraki yazınız, dernek, vakıf ve cemaatların daha düzenli; hesaplarının daha dikkatli olması, yardımlarını daha hassas dağıtmaları hakkında olursa sevinirim. Verilen sadakaların yerli yerince sarf edilmediğinin fetvasını da verirseniz Müslümanlara iyilik yapmış olursunuz.
Tabiî ki dinleyeceklerini hiç zannetmem. Çünkü yıllardır Müslümanlar fetvalara bakma gereği duymuyorlar, biz yaptık oldu diyorlar. Müslümanlar maalesef parayla tanıştıkları günümüz çağında her türlü kirlenmenin içerisindedirler.
Bu bir varsayım değildir. Selam ve dua ile." (İbrahim Gölbaşı).
Bu iki mektubu bir öz eleştiri olarak kabul etmek, kötülüklerden uzak kalmış isek şükretmek, bulaşmış isek ıslah-ı nefse yönelmek gerekiyor.
Ben ne yazmıştım, bir hatırlayalım: "…müslümanım, davranışlarımda İslam'ı rehber ediniyorum" diyenlere, ahlak, insaf, vicdan sınırlarını aşan, ideolojik veya ekonomik menfaati için her şeyi mübah sayan, sahip olduğu imkanları (gazete, dergi, televizyon, reklam, sanat…) kötüye kullanan medyayı boykot etmenin farz, onları desteklemenin haram olduğunu ifade etmek isterim… Kadın vücudu üzerinden para kazanan, kalitesiz ve faydasız diziler yayınlayan, din deyince tüyleri ürperen, her gün dini hareketler, uygulamalar, örgütler ve hizmetler aleyhinde yayın yapan, işi gücü Kur'an Kursları, İmam Hatip Okulları, başörtüsü, tarikatlar, din hizmeti için kurulmuş dernekler ve vakıflarla uğraşmak olan, dedektif gibi bunları takip eden, yalan yanlış haberler yapan… gazeteleri ve kanalları evlerinize sokmayın, satın alarak ve reklam vererek desteklemeyin; aksi halde manevi sorumluluğunuzun ağır olacağını unutmayın."
Bu sözlerin içinde belli bir kesimin (İslamcı veya laikçi gibi) adı var mı?
Hayır.
Belli bir televizyon veya gazetenin adı var mı?
Hayır.
"Başbakan'ı destekliyorum" demiş miyim?
Hayır.
Başbakan'la aynı frekanstan konuşmuş, aynı gerekçeleri mi zikretmişim?
Hayır.
Şu halde sözü bu alanlara çekenler ve bana sorular soranlara, "Lütfen konuyu saptırmayın" diyorum.
Birçok köşe yazısı yazıldı, sayısız yorum mesajları aldım, okudum. Bir iki yazıda bunların ortak noktalarına ait bazı açıklamalar yapmanın faydalı olacağı kanaatine vardım.
Birinci itiraz noktası/sebebi:
Daha önce niçin yazmadın da şimdi yazıyorsun.
Cevap:
Ben Yeni Şafak'ın ilk sayısından (23 Ocak 1995) itibaren yazıyorum.
Bundan dört yıl öncesine kadar yazdıklarım "Laik Düzende Dini Yaşamak" adıyla dört ciltte basıldı.
İlk iki yılda (1995-1997) yazdıklarım arasından bir örneği, bu itiraza cevap olarak tekrar dikkatinize sunuyorum:
MEDYAYA GÜVENMİYOR VE İNANMIYORUZ
Başta büyük tirajlı gazeteler ve seyircisi bol –olduğu kendilerinden menkul– televizyon kanalları olmak üzere medyaya inanmıyoruz ve güvenmiyoruz; çünkü:
Halka doğru bilgi ve haber satacak yerde kap kacak, baldır bacak satıyorlar. Yalan haber yazıyor, sattıkları şeylerin özellikleri ve fiyatları (okuyuculara maliyeti) konusunda yalan söylüyorlar.
Tarafsız olmaları gerektiği halde ya menfaatlerinin, ya ideolojilerinin, yahut da bazı otoritelerin esiri/kölesi haline gelmiş durumdalar. Olup biteni değiştirmeden halka ulaştırmak yerine halkın duymasını, bilmesini istediklerini ulaştırıyor, geri kalanları gizliyorlar. (Mesela Pazar '11 Mayıs 1997' günü yapılan "İmam-hatiplerime dokunma" mitinginde binde bir bile olmayan bir grubu ve ellerinde salladıkları yeşil bezleri ısrarla gösterdiler ve meydanı bunların doldurduğu intibaını vermeye çalıştılar. Dört partiden milletvekilleri katıldığı ve konuşma yaptıkları halde mitingi Refah Partisi'nin bir gövde gösterisi olarak takdim ettiler. Yediden yetmişe her kılık, kıyafet, renk ve boydan insan katıldığı halde seçip seçip sakallı ve çarşaflı kardeşlerimizi gösterdiler.)
Rakamlarla oynuyor, azı çok, çoğu az gösteriyorlar (Mesela mitingde en az 350 bin kişi toplandığı halde bazı adı büyük gazeteler 10-20 bin rakamını verdiler).
İki yüzlülük yapıyor, çifte standart kullanıyorlar. Korumak istedikleri için demokrasiye ve insan haklarına sarılıyor, bu çerçevede savunma yapıyorlar, engellemek istedikleri için ise demokrasiyi ve insan haklarını rafa kaldırıyor, orduyu müdahaleye çağırıyorlar.
Menfaat sağladıkları eli –kirli bile olsa– öpü-yor, haklı olarak vermeyen eli kırmaya yöneliyorlar. Çıkarları öyle gerektirdiğinde aka kara, karaya ak diyorlar.
Medyanın kırdığı yumurta kırkı, atı alan da Üsküdar'ı geçmiş bulunmaktadır. Ancak onu yola getirmenin yolu vurmak, kırmak, hukuku çiğnemek değildir. Bunun yolu ona iltifat ve itibar etmemek, almamak, okumamak, izlememektir. Hatta bir adım daha ileri giderek –doğru yoldan sapan medyaya– reklam veren firmaları –sivil toplum kurumları olarak– boykot etmektir, halkı bu firmalarla ilişki kesmeye çağırmaktır.
Hadi bir de bunu deneyelim!
"Yalancı, iftiracı, ahlaksız, edepsiz, menfaatçi medyayı (hangi kesimden olursa olsun böyle olanları) satın alarak, reklam vererek desteklemeyin, bu haramdır" mealinde bir yazı yazdım, takdir yanında tenkit ve itirazlarla da karşılandım. Dünkü yazımda "Daha önce niçin yazmadın" itirazına, 13 yıldan beri yazdığıma dair bir örnek verdim, isteyenlere bu örnekleri arttırmaya hazırım.
"Gazeteniz iktidarı niçin eleştirmiyor" itirazına karşı mesela Sayın Bayramoğlu ve Sayın Bumin'in arşivlerine bir bakmalarını tavsiye ederim. Sayın Bayramoğlu'nun dünkü (Perşembe) yazısından da bir taze örnek vereyim:
"Askerin yerini vurgulayan çıkışları, siyaseti örseleyen yolsuzluk tartışmaları, siyasi iktidarın asabi tavırları ve partizanca kimi tutumları, varlığını siyaseti örseleme üzerine kuran merkez medya politikaları, yaşanmakta olan global krizin güven faktörünü alt üst eden ve faturayı siyaset mekanizmasına çıkarmasının muhtemel seyri…"
İkinci itiraz:
"Kur'an'da haram olduğu yazmayan bir şeye siz nasıl haram diyorsunuz, bu şirk değil mi?"
Kur'an altı yüz sayfa civarında bir ciltlik bir kitap. Dini anlatan (inanç, ibadet, hayat düzeni ve ahlak ile ilgili) kitaplar ise yüzlerce cilt; bunlarda yazılı olan sözler, yorumlar, hükümler temel kaynak olarak Kur'an'a ve sünnete dayanır, bu iki kaynaktan yorum ve ictihadla çıkarılır.
Mesela "eroin kullanmak haramdır" cümlesi Kur'an'da yoktur, ama Kur'an'da haram kılınan yiyecek ve içeceklere bakılıp kıyas metodu kullanılınca eroinin de haram olduğu sonucuna varılır.
Şimdi bizim konumuzla ilgili birkaç âyet meali ve hadis nakledelim:
"Sizden, iyi ve doğru (ma'rûf) olanı emreden, uygulanmasını sağlayan, kötü ve yanlış (münker) olanı yasaklayan ve engelleyen bir topluluk olsun…" (Âl-i İmran: 3/104).
"… İyilik ve haramlardan sakınma konusunda yardımlaşın, günah ve haksızlık (düşmanlık) üzerinde yardımlaşmayın." (Mâide: 5/2).
Sahih kaynaklarda nakledilmiş hadisler, faiz alıp verenlere şahitlik ve katiplik yapmayı; sarhoşluk veren içki içenlere içki yapmayı, satmayı, taşımayı, içenlerin yanında oturmayı yasaklıyor.
Bu âyet ve hadisleri de düşünerek şu sorulara cevap veren sıradan vatandaşlar (bazı ilahiyatçılar müstesna) bile benim yazdıklarımı onaylayacaktır:
Yalan, iftira, hakaret, komplo… haram mıdır, değil midir?
Kadınların ve erkeklerin –İslam'a göre kapanması gereken yerlerini- teşhir etmek, bununla kalmayıp şehvet budalalarının dikkatini çekerek üzerinden para kazanmak haram mıdır değil midir?
İmam Hatip Okulları, Kur'an Kursları, din eğitimi ve öğretimi, başörtüsü, sosyal hayatta dinin kendiliğinden veya Müslümanların gayreti ile yaygınlaşması… aleyhinde kampanya açmak, yazı yazmak, yayın yapmak haram mıdır, değil midir?
Kaynağını Kur'an'dan ve Sünnet'ten alan ahlakımıza, edebimize, değerlerimize aykırı yayın yapmak, bunların yerine yabancı, İslam'a aykırı değerleri yerleştirmeye çalışmak haram mıdır, değil midir?
Eğer bunlar haram ise, haram desteklenir mi?
Haram işleyene, bunu yapmaya devam et diye para verilir mi?
Haram, ayıp, günah, çirkin… olan davranışlara karşı –bunları engellemek için- en azından tavır koymak, bunları onaylamadığını göstermek Müslümanlar üzerine farz mıdır, değil midir?
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT