Boş Çuval ve Gölgelerden Kurtuluş Sevinci
31 Mart ve 23 Haziran’da tekrar eden İstanbul seçimleri üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti teşkilatları ve milletvekilleriyle ‘seçim muhasebesi’ mahiyetinde bir dizi toplantılar tertiplendiğine dair haberler yoğunlaşıyor. Basına kapalı kahvaltılı toplantılar şeklinde düzenleniyor olsa yapılan değerlendirmeler belli bir oranda kamuoyuna lanse ediliyor.
Seçim muhasebesine ilişkin kamuoyuna yansıyan değerlendirmeler bazı tuhaflıklar da içermiyor değil. İstanbul, Ankara, Antalya başta olmak üzere birçok büyükşehirde belediye başkanlıkları elden çıkmış olmasına rağmen ‘seçimlerin kazanını biziz’ vurgusu hemen bütün gelişme ve sonuçları gölgede bırakıyor hatta eziyor gibi tuhaf bir muhasebe türüyle karşı karşıyayız sanki.
Birçoğu büyükşehir olmak üzere kritik önemi haiz bazı belediyelerin elden çıktığı bir yerel seçimin üzerinden haftalar geçmiş olmasına rağmen halen cümleler ısrarla “varsa bir hatamız, eksiğimiz gereğini yapıp ona göre adımlarımızı atarız” modunda kuruluyor. Varsa, olmuşsa, söylenmişse, tepki gösterilmişse, soğumuşsa, kırılmışsa vs. frekansı kadar yeni parti tartışmaları karşısında alınan pozisyon da kendi içinde önemli ve toparlayıcı olmak bir tarafa dağıtıcı bir mahiyet arz ediyor.
Bırakınız Kopsunlar Havası
Üslup sert olduğu kadar ilzam ve itham edici karakteriyle kopuşu teşvik edici bir hedefe yönelmiş adeta. Artık hiç de şaşırtıcı olmayan durum ise sadece AK Parti muhaliflerinin, düşmanlarının değil bir kısım dost ve akrabaların da bu kopuş sürecini büyük bir heyecanla, sevinçle hatta coşkuyla karşılıyor oluşudur. Ayrışma ve kopuşu düğün bayram havasında karşılayanlara bakarak siyasi hareketlerde tasfiyeciliğin sadece sekter-dogmatik Marksist hareketlere mahsus olduğunu sananların fena halde yanılgı yaşadığını söyleyebiliriz.
AK Parti açısından yeni parti tartışmaları neden zuhur etti? Meseleyi dış kaynaklı sayarak veya davaya ihanetle suçlayarak izah etmek en kolay yoldur. Fakat mevcut gelişmelerle ne kadar ilgili ve daha önemlisi ne oranda çözüme katkı sağlar? Gerçekleri inkâr etmenin de çarpıtmanın da siyasetin itibarını sarsacağı, kudretini zaafa uğratacağı aşikârken ne yazık ki halen bu yöntemden medet umuluyor. Şimdi yeni partinin faydasını zararını bir kenara bırakıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meseleyi değerlendiriş biçimine bir bakalım: “Geçmişte de bunu deneyenler oldu. Ama başarılı olamadılar. Bugün de aynı şeyin olacağını düşünüyorum. AK Parti’nin gölgesini kendi gölgesi sananlar boş çuval gibi devrilecekler.”
Yeni parti tartışmasını değerlendirirken kurulan en can alıcı cümlede bir gölge tabiri var bir de boş çuval tabiri. AK Parti muhalifi medya organları gibi AK Parti’ye müzahir medya organları da bu cümleyi yaklaşık olarak şu vurguyla manşete taşıdılar: “Erdoğan’dan Babacan ve Davutoğlu Açıklaması: Boş Çuval Gibi Devrilecekler”. Haber yayınlandıktan sonra ne tevil edildi ne de tekzip edildi bu itham edici bağlantı.
“Sükût ikrardan gelir” kaidesince Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu AK Parti içinde ve kurulan hükümetlerde aldıkları önemli sorumluluklara ve icra ettikleri görevlere rağmen basit bir gölgeye, devrilmesi mukadder bir boş çuvala benzetilebildi. Sadece son dönemde değil en kritik yıllar ve görevlerde dahi neredeyse kamuoyunun gündemine konuşarak gelmeyen Babacan kamuoyuna ilan ettiği bir mektupla AK Parti’den istifa ettiğini duyurdu. Davutoğlu da birkaç iftar ve toplantı vesilesiyle doğrudan kamuoyuna ilan ettiği deklarasyon veya manifesto sayılabilecek kapsamlı değerlendirmelerin dışında neredeyse hiç konuşmadı.
Harcamak Kolay, Kazanmak Zor
AK Parti kendinden bir varlık değildi elbette. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuruluşu, zaferi ve direnci açısından AK Parti için değeri ve önemi çok büyük olmakla beraber AK Parti=Erdoğan sonucu doğruya değil yanlışa, faydaya değil zarara çalışır. AK Parti istişari mahiyette ortak bir aklın ve işleyişi sayesinde büyümüştü, o varlığı ve gölgesini büyütenler kurucu kadrolar, teşkilatlar ve fedakâr insanlardı. Ne var ki, sorunları tartışarak, istişare ederek ve zamana bırakarak halletme yolu değil de kızağa çekme ve tasfiye etme iradesi ağırlık kazandıkça AK Parti’nin siyasal temsiliyeti, iktisadi başarısı ve toplumsal desteği yara almaya, zaafa düşmeye ve ciddi ciddi güven sorunu teşkil etmeye başladı.
Cumhur İttifakı’nı kurarken MHP’nin toplumsal desteğine güvenerek çıkılan yolun ne kadar sağlıklı ve verimli olduğu görülmüş olmalıydı. BBP gibi çok daha marjinal bir yapıyı bu ittifaka katma arzusu nasıl da telaşa dönüşmüştü, unutulmuş sanki. Peki, Saadet Partisi’nin bindelik oy dilimiyle 31 Mart ve 23 Haziran’da oynadığı kritik rolü lehe çevirememenin nasıl bir kayıp skalası oluşturduğu da mı umursanmıyor? Ali Babacan veya Ahmet Davutoğlu nasıl olur da Devlet Bahçeli’den, Mustafa Destici’den daha uzak, daha güvensiz hatta daha tehlikeli kategorisinde değerlendirilir? Hata, kusur aramak yerine, itirazları davaya ihanet veya şahsi ihtirasa bağlamak yerine bu insanların hak ettikleri değerle muamele görmeleri esas olmalıydı.
“Gelsinler, birlik olalım” söylemi siyasette bir şey ifade etmez. Aklı başında ve toplum nezdinde karşılığı olan hemen hiçbir siyasetçi konu mankeni olmaya, vitrin süsü rolü oynamaya razı olmaz. Şimdi soralım: Mevcut hangi bakanın veya milletvekilinin kamuoyunda ötekileştirilmeye çalışılan bu isimler kadar bir ağırlığı var? Sadece karizma açısından değil entelektüel birikim ve tecrübe açısından, güvenilirlik ve beceri açısından Babacan ve Davutoğlu ayarında, Abdullah Gül ve Beşir Atalay ayarında AK Parti’de hangi isim yer tutabiliyor? Kişilik hakları saklı kalmak üzere Cumhurbaşkanı Yardımcısı görevini ifa eden Fuat Oktay’ın siyasette, bürokraside ve toplumda nasıl bir karşılığı olduğunu az çok hepimiz biliyoruz. Milletvekili ve bakanların durumunu varın siz bir daha düşünün.
Mesele sadece yerel seçimlerde ortaya çıkan kayıplardan ibaret olsa hemen hepsinin bir telafi yolu bulunur, daha iyi başarılar da elde edilir diye değerlendirebiliriz. Ankara, Antalya, Bolu, Bilecik, Erzincan gibi şehirlerden sonra İstanbul’un kaybı AK Parti açısından basit ve tutarsız ikna turlarıyla işin içinden çıkılamayacağını gösteren ciddi bir siyasal irade krizine işaret etmektedir. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun ne kadar başarılı olacağını, kimlerle beraber nasıl teşkilatlanacağını bilemiyoruz. Ancak AK Parti iklim değişimine bağlı olarak hızla eriyen buzullara benzememek için bu umarsız, “sepeti koluna herkes yoluna” tavrından bir an önce vaz geçmelidir.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT
Harbi ben hiç bu Pelikan da geçen konuların tartışılıp öz eleştiri yapıldığını duymadım
Yanıtla (0) (0)Yoksa bir şey mi kaçırdım
Harbi burda ortak akıl, istişare diye dillendiriliyor
Yanıtla (0) (0)Ama
Biri zamanında tarafsız olacağım artık deyip
Sonra hiç bir çalışmaya katılmayıp
Daha sonra da CB gına karşı çıkanlar tarafından ORTAK MUTABAKAT ADAYI olmak için üstelik tam da karşı cenahta
Burda kim de sorun var
"Bakara/Makara" cı Egemen Bağış gibi seçkin insanlar varken Abdullah Gül yada Babacan yada Davutuoğlu da kim oluyor Kenan bey ?
Yanıtla (6) (2)Bu yorumu sıklıkla bu sitede okuyorum
Yanıtla (0) (0)Ben mi kaçırdım yoksa siz mi tam bilmiyorum
Ama
Egemen bağış hala ak parti de aktif mi?
Güzel söylemişsin kardeşim.Yalnız kirli ittifakların,buna teşne olankardeşlerimizin hiçmi suçu yok.İslam ümmeti olmanın bir gereğide ferdi çıkar ve menfaatleri bırakmak,hatta bu uğurda benlik davasından (haklıda olsak) vazgeçmek ve millet menfaatini daha elzem görmek gerekir.Dava yoksa millet de yok olur.Pusuda yatanların nasıl bir ve beraber hareket ettiklerini,nasıl dudaklarını ısırarak içlerindeni gizleyip yapmaları gerekeni yaptıklarını görüyoruz.
Yanıtla (1) (0)Ak partinin kuruluş felsefesini , işleyiş siyasetini ve özelde son yaşanan süreci ,
Yanıtla (7) (2)Bu kadar reel argümanlar , sahih doneler ile analiz ettiği ve bizlerin istifadesine sunduğu için Kenan kardeşimi yürekten tebrik ediyorum..
Ak Parti'nin son süreçte ;
1- yılda bulduklarını , birlikte yol ettiklerine tercih etmesi ,
2- taban ve seçmen tarafından tanınmayan , yeteneksiz bilgisiz profili düşük , mazisini bilmediğimiz insanları partiye , bürokrasi ve teknokrasiye montelemesi ,
3- Aile şirketi mantığıyla ülkeyi yönetme sevdasından / anlayışından vazgeçilmemesi,
4- Emine Hanım'ın tıpkı Semra ÖZAL gibi dizginleri ele alarak partide ve iktidarda söz sahibi olması ve sürekli gündemi meşgul etmesi , her platformda (ilgili / ilgisiz şekilde ) baş rolde sahne alması,
5- Trollere boyun eğmiş , akıl hocalıklarını içselleştirmiş , tavsiyelerine kulak asmış bir iktidar profilinin çizilmesi ,
6- İslami söylem ve eylemlerden hızla uzaklaşarak ,
A- milliyetçi damardan beslenilmesi ,
B- ulusalcılar ile dirsek temasında olunması,
C- Bahçeli, Destici ve MAO'cu PERİNÇEK ile (açık / gizli ortak) kanka olunması,
7- RTE 'nin eleştiriye açık olmaması ,
8- RTE nin söylen ve eylemlerinde kendini frenleyecek, uyaracak bir mekanizmanın olmaması,
9-Kimsenin tanımadığı OKTAY 'ı CB yardımcılığına getirmesi ,
10- Bankacılıkta anlamayan eski bakan A.Kadir AKSU ve saz arkadaşlarının Vakıflar Bankası yönetimine getirilmesi (buna benzer onlarca ballı atama)
11- CENGİZ inşaat , TURKCELL vb.20 ye yakın şirketin verdi borcuna çizgi çizilmesi ( silinmesi) ,
12- liyakat esaslı atamalardan vaz geçilerek, torpil ile (hamili kart yakinimdir) iltimas ile hak etmeyenlerin üst görevlere getirilmesi ,
12- Yandaş sendikalara üye olanların (memur-sen ) özellikle Sağlık-Sen de şube başkanları ve yönetimdeki arkadaşların , sınavsız şekilde hak etmedikleri halde, liyakatten uzak bir durumda olmalarına rağmen , üst düzey görevlere getirilmeleri ,
13- KHK ile görevden uzaklaştırılan mazlum ve mağdurların durumu ..
Sizlerden ayrılan / ayrılmak zorunda kalan yol arkadaşlarınızı yanınıza çekmek yerine , trenden inenler / boş çuval / hain gibi yaftalamalarda bulunmanız, partiyi bitirmek için ana dolgu malzemesi olarak değerlendirmeniz ger
Basiret bağlanmış, kulaklar sağırlaşmış. Kolay kolay yetişmeyecek, ele geçmeyecek yetenekler bir bir heba ediliyor Ak parti eliyle. Kimsenin tanımadığı, yüksek kalitelerini(!) sadece Erdoğan'ın bildiği yeni yetmeler, dirayetli isimlere tercih ediliyor. Gönderdiklerinin dolu, elinde kalanların boş çuval olduğunu anladığında çok geç olmaz umarım!
Yanıtla (7) (3)Kenan bey tebrikler. Çok yerinde tespitleriniz var. AK Parti'yi esir alan Pelikan kafası (anti-islamcı) Erdoğan tarafından da çok aktif bir şekilde destekleniyor. Hatta bu yönüyle bir esaretten de bahsetmek zor. AK Parti'nin hayrına, güzelliğine olacak ne varsa ve kim varsa 5 yıldır bu kafanın hedefi halinde. Bu işin sonunun nereye varacağı belli. Dünkü istifadan sonra, Davutoğlu da onca uyarısına ve hala AK Parti içerisinde bir şeyleri çaresizce değiştirme çabasına rağmen dışlanırsa (yüzde 99 öyle olacak malesef) Erdoğan'ın bundan sonra yapılacak hiçbir seçimi kazanma ihtimali kalmıyor. Bu siyasi analiz değil basit matematik. 15 Temmuz rüzgarıyla kazanılan son seçim 2018'di. Geçmiş olsun.
Yanıtla (7) (2)Boş Çuval denen yapı hadi diyelim Saadet P. sinden sadece 3-4 puan fazla aldı.... Bu bir türlü kerametinden vazgeçilemeyen Cumhur İttifakının sonu da demek değilmi... Herhalde HAİNLİK eden bir yapıyı (bu AkParti içindeki bazı kesimlerin söylemi...) bu ittifaka dahil etmezler.... yoksa yanılıyormuyum.... Bu arada MHP bu ittifaktan nemalanmaya devam etsin...
Yanıtla (1) (2)Artık zerre şüphem kalmadı ki Yaratıcıyı bile incitecek ölçüde sadece bir kişiye açılan bu sonsuz kredi bizzat Müslümanların önderliğinde kendilerini ve Türkiye yi paramparça etmeden durulmayacak..
Yanıtla (6) (2)Her birey her toplum her devlet hak ettiği sonu er geç yaşar.