Bombardıman ile Sınır Arasında Sıkışan Hayatlar
Amasya ve Çorum’dan yetimhaneler için yaptığımız ziyarette; Suriye’deki devasa yıkıma ve acımasızlığa rağmen umutlarımızı diri tutacak hayırlara, güzelliklere de imza atıldığına tanık olundu.
Bülent Gökgöz/ Haksöz Haber
Sekiz yılını doldurmak üzere olan Suriye kıyamına dair nerdeyse yazılmayan, söylenmeyen bir şey kalmadı. Her türlü acı, vahşet, insanlık dışı davranışların sergilendiği, zulümlerden zulmün tercih edilmek zorunda kalındığı bir coğrafyamız. İnsanoğlunun acımasızlıkta sınırının olmadığını binlerce kez teyit eden, üstelik tüm dünyanın gözleri önünde sergilemekten zerre hicab, nedamet duymamış katiller sürüsünün sekiz yıldır her gece ve gündüz çöreklendiği yanı başımız.
Tüm bu karanlık tabloya rağmen umutlarımızı yeşerten direniş destanlarının yazıldığı, yazılmaya devam ettiği ve korku duvarlarının aşıldığı Suriye. Bir avuç inanmış topluluğun imkânsızlıklara, ihanetlere, terk edilmişliğine rağmen yıllardır kendilerinden daha kalabalık ordulara ve son teknoloji silahlara rağmen adanmışlığın timsali oldu.
Aynı zamanda bir ayna oldu Suriye meselesi. Devletler, hükümetler, toplumlar, cemaatler, sivil toplum kuruluşları yahut bireyler bazında. Öyle bir ayna ki utancın ve zilletin tarafında olanları da onurun ve erdemin yanında yer alanları da tarihin sayfalarına yansıttı. O ayna ki suskunları, elini taşın altına koymayanları, münafıkları, vicdan kötürümlerini ve zihinsel geviş getirenleri de görünür kıldı.
Ancak daha can sıkıcı olan ise Türkiye Müslümanlarının yorgunluğu, ataleti ve hatta iktidarın Suriye politikalarının bile gerisinde kalma halleri olsa gerek. Oysa gün geçtikçe artan ağırlığa, söz söylemenin zorluğuna rağmen sorumluluklarını daha fazla bir cehd ile sahiplenmesi gereken Müslümanlar, sözlerini de buğzlarını da daha güçlü kılmalılar. Suriye imtihanımız uzun süre devam edecek.
Bombardımanlar Hız Kesmiyor, Göç Büyüyor
Mücrim Esed rejimi ve yandaşları Rusya ile İran’ın geçtiğimiz hafta Han Şeyhun’u ele geçirmelerinin ardından hedeflerini Marat el Numan’a, İdlib’in güneyine yöneltmiş durumdalar. Rusya, emperyalist karakterine uygun şekilde tek taraflı ateşkesi ilan ettiği gün dahi bombardımana devam etti. Büyük çoğunluğu İdlib’in güney yerleşimlerinden olmak üzere yoğun bir göç dalgası mevcut. Sadece Türkiye sınırına yönelik değil, eş zamanlı olarak yaklaşık 600 bin insan sürekli göç halinde ve sığınabilecekleri güvenli bir yer arayışındalar. Kimi zaman zeytin ağaçlarının gölgesi, kimi zaman yıkık tarihi harabelerin altında kimi zaman da her türlü imkândan mahrum çıplak arazinin orta yerinde nefes alıp verme çabası içindeler.
Atme, Akrabat, Torlaha, Sarmada bölgeleri güvenli görülen yoğun göç noktalarına dönüşmüş durumda. Hiçbir altyapının kalmadığı bölgelerde ve hatta kimi zaman birden fazla ailenin paylaşmak zorunda kaldıkları on binlerce çadır, çadır kentlere dönüşmüş durumda.
Elektrik, su, kanalizasyon, eğitim, sağlık, güvenlik ve gıda ihtiyaçlarının düzenli şekilde karşılanabileceği bir imkân yok. Suriye kıyamının ilk yıllarında aylık on binin üzerinde giriş yapan yardım tırlarının sayısı yüzde onlara kadar düşmüş durumda. Sekiz yıldır elektriğin olmadığı bölgede çadırlarda ya akü yahut basit solar piller ile elde edilen enerji ile zorunlu ihtiyaçlar giderilmeye çalışılıyor. Su ise tankerler ile ücretli getiriliyor.
İş ve kazanç imkânının olmadığı İdlib bölgesi, Türkiye üzerinden giriş yapan yardım tırları ve akrabaları Türkiye’de iş tutmuş olan insanların arttırabildiklerinden gönderdikleri yardımlar ile hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktalar.
Asgari yaşam koşullarının dahi altında yıllardır hayatta kalma mücadelesi veren Suriye insanı, hem Rusya-İran-Esed şeytan koalisyonunun bombardımanlarına karşı vatanlarını savunup hem de ailelerinin, yakınlarının Türkiye’de yahut sınıra yakın bölgelerde güven içerisinde olmalarını arzu ediyorlar. Bombalar ile sınır arasında sıkışan insanların öfkesi, Türkiye’nin Soçi mutabakatı çerçevesinde garantör olduğu çatışmasızlık şartlarının yerine getirilmemesinden ötürü yaklaşık bir hafta öncesinde Bab’ül Hava’da gösterilere dönüştü.
Yolumuzu Gözleyen, Ellerimizden Tutan Yetimler
Amasya ve Çorum’dan yetimhaneler için yaptığımız ziyarette; Suriye’deki devasa yıkıma ve acımasızlığa rağmen umutlarımızı diri tutacak hayırlara, güzelliklere de imza atıldığına tanık olundu. Öncelikle başta İHH gibi Fetih-Der, Özgür-Der gibi kuruluşların kalıcı ve istikrarlı yardım çabaları ile yalnızca acil insani ihtiyaçların giderilmesi yönünde değil, geleceğin inşası açısından İslam ümmetine hayırlı bireyler yetiştirilmesine vesile olacak kurumların kazandırılması çabalarını da zikretmek gerek.
İHH’nın öncülük ettiği Babiska Yetim Yaşam Merkezi’nde yüzden fazla çocuk ve annenin ihtiyaçları giderilmekte. Büyük çoğunluğu şehit eş ve çocuklarından oluşan merkezde çocukların yaş gruplarına göre eğitim programları da yapılmakta. İslami ilimlerin de tedris edildiği yetimhanedeki çocukların erken yaşta yaşadıkları dramın izlerini yüz ifadelerinde ve metanetlerinde görmek mümkün. Nasılsınız sorusuna verilen ortak tek cevap: Elhamdulillah.
Yatakhane tavanlarından sarkan yoksunluğun izlerine inat yatakhanedeki temizlik, itina, disiplin ile birlikte çocukların yakın arkadaşı, konuşan duvar…
Şam Yetimhanesi de anneleri ile birlikte kalan küçük çocukların yaşadığı ve eğitim aldıkları bir yetimhane. Burada da büyük çoğunlukla babalar şehit…
Sultan Abdulhamit Han Yetimhanesi
Fetih-Der’in öncülüğünde kurulan ve giriş kapısında Allah Rasul’ünün “Kim bir yetimi gözetirse o ve ben cennette şu iki parmağım gibi yan yana olacağız” hadisinin yer aldığı Sultan Abdulhamit Han Yetimhanesi, Akrabat’ta bulunmakta.
Tamamı şehit eşleri ve çocuklarından oluşan yetimhane ve yaşam merkezinde yaklaşık olarak üç yüz kişi barınmakta. 72 adet dairenin bulunduğu yaşam merkezinin içerisinde yemekhane, mescit, market, fırın ve derslikler bulunmakta, yemekleri şehit eşleri pişirmekte ve diğer yetimhanelere de yemek servisi yapılmakta. Ayrıca ihtiyaç sahibi ailelere de ekmek, su gibi kumanya dağıtımları yapılmakta.
Çocukların ahlak ve tedrisatına önem verilen yaşam merkezinde görev alan hocalar, aynı zamanda diğer yetimhanedeki çocukların eğitimlerinde de görev almaktalar.
Yetimhane ziyaretimizde çocuklar ellerimizi hiç bırakmadılar, başlarının okşanmasını, ilgi gösterilmesini beklediler. Yetimlerimizin ihtiyaçlarının karşılanması müminlerin sorumluluğundadır. Yetimlerimize sahip çıkmak hem ahiretimize azık hem de İslam ümmetinin geleceğine dair umut olacaktır. Yetimi itip kakan, yoksulu doyurmaya ön ayak olmayanlardan kendimizi ayırabileceğimiz çok sayıda yetim ve yetimhanemiz var. Allah-u Teâlâ Beled suresinde şöyle buyuruyor;
“Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir. Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar ahiret mutluluğuna erenlerdir.”
HABERE YORUM KAT