Bölgenin kabadayısı
İsrail'in Gazze'ye insani yardım götüren gemilere yaptığı saldırıyı nasıl anlamak gerekir?
İsrail süregelen çılgınlıklarının birine daha imza attı. Saldırının insani, hukuki, bölgesel ve uluslararası boyutu var. Olayın basitçe özeti şudur: İsrail, uluslararası sularda, sivil insanlara, Gazze'ye gıda, ilaç ve inşaat malzemesi taşıyan gemilere saldırıda bulunmuştur. Saldırıya uğrayanlar 33 ülkenin vatandaşı, ama noktasal hedefi Mavi Marmara adlı gemide bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır. Saldırıda 9 insan hayatını kaybetmiş, onlarcası yaralanmıştır. Bu yazının kaleme alındığı saate kadar -ki aradan 36 saat geçmiş olmasına rağmen- öldürülenlerin ve yaralananların tam olarak kimlikleri belli olmamıştı. Başka bir ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu devletin Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye kamuoyu bu bilgiden yoksundu, İsrail bilgi verme gereğini bile duymamıştır. Gelen haberlere bakılırsa İsrail gemidekilerin büyük bir bölümünü sorguluyor, gözaltına alıyor. Bunun diplomasideki karşılığı muhatap-mağdur ülkenin küçük düşürülmesi, aşağılanmasıdır. İstediğimiz kadar aksini düşünmeye çalışalım, ortadaki gerçek budur. Yerine göre bu küstah, hukuksuz ve fütursuz tutum bir "savaş sebebi"dir. Elbette kimse hükümetten İsrail'e savaş ilan etmesini beklemiyor, ama bir "savaş sebebi" olan bir meydan okumaya karşı nasıl cevap verileceği, bunun hangi tedbir ve yollarla formüle edileceği son derece önemlidir.
Hükümet birkaç noktada hatalı davranmıştır:
1) Eğer hükümet İsrail'in yardım gemilerine saldırmayacağını düşünmüşse, feci bir değerlendirme hatasına düşmüştür ki, bu bir devlete yakışmaz; bizim gibi olayları dışarıdan takip edenler bile bu saldırının vuku bulacağını tahmin edebilmişlerdir.
2) Saldırı olacağı beklentisi var idiyse ve buna rağmen a) Yüzlerce gönüllü hayırsevere gerekli uyarılar yapılmadıysa; b) Ya da muhtemel bir saldırıya karşı bazı tedbirler alınmadıysa bu da bu insanların bile bile ateşe atılması anlamına gelir. Mesela uzak mesafeden yardım gemilerini takip eden iki savaş gemisi gönderilebilirdi. Eğer bunun İsrail'e açık bir meydan okuma anlamına geleceği öne sürülecek olursa, böyle yapmamakla zaten İsrail savaş sebebi sayılan mukabil bir meydan okumada bulunmuştur.
3) Dışişleri Bakanı Davutoğlu, New York'ta yaptığı konuşmada sanki İsrail a) Bu olayı soruşturacak, b) Özür dileyecek, c) Tazminat ödeyecek olursa Türkiye'nin teskin edilebileceğini ima eden bir konuşma yapmıştır. Bu tamamen hatalıdır. Çünkü İsrail'le şu veya bu çerçevede bir konuşma yapmak üzere masaya oturmadan önce, behemehal İsrail'in öldürülen insanlarımızın naaşlarını, yaralıları bize teslim etmesi ve gemileri malzeme ve mühimmatlarıyla bize iade etmesi gerekir. İsrail'den ona birkaç saatlik süre vererek talep edilecek ilk şey bu olmalıydı. İsrail, öldürülenler ve yaralılar hakkında hiçbir bilgi vermeyerek, Türkiye'yi takmadığını ve Türkiye kamuoyuna istediği gibi psikolojik işkence uygulayabileceğini göstermiş bulunmaktadır.
Başta hükümet ve AB olmak üzere İsrail'den "olayın soruşturulması"nı isteyenler, bu katliamın İsrail hükümetini oluşturan beş ayrı partinin ortak fikri ve kararı olduğunu gözden kaçırmaya çalışıyorlar. Başbakan Netanyahu'dan Dışişleri Bakanı Lieberman'a ve Savunma Bakanı Ehud Barak'a kadar herkes bu saldırının arkasındadır. Devlet içinde "yasa dışı bir birim veya gizli bir örgüt" saldırıyı düzenlemiş değil ki, soruşturmaya konu olsun. Eğer uluslararası kuruluşların, mesela BM'nin olayı soruşturması kastediliyorsa, İsrail'in BM Güvenlik Konseyi dahil olma k üzere hiçbir uluslararası kuruluşa aldırış etmediği herkesin malumudur. Bugüne kadar hakkında alınmış hiçbir karara İsrail uymamıştır. İsrail, Gazze'deki BM binalarını ve okullarını dahi yerle bir etmiştir.
İsrail yönetimi, "Artık biz olmadan bölgede yaprak kımıldamaz" diyen Türkiye'ye ve ona güvenmek isteyen bölge ülkelerine kuvvetli bir mesaj vermiştir: Bu mahallede benden başka kabadayı yoktur.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT