BM'nin yapısı ve ırkçılıkla mücadelenin zorunluluğu
Ahmet Varol, BM'nin kuruluşunda eşitsizlik olduğuna vurgu yaparken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Genel Kurul'da yabancı düşmanlığı ve İslam nefretinin aynı zeminden güç aldığını vurgulamasının önemine dikkat çekiyor.
Ahmet Varol / Yeni Akit
BM 78. Genel Kurulu
BM, eski Milletler Cemiyeti’nin devamıdır. Milletler Cemiyeti görünüşte uluslar arası politikanın çerçevesini belirleyen bir üst uzlaşma kurumu gibi lanse ediliyordu. Gerçekte ise o zamanki emperyalist güçlerin kendi uygulamalarını dünya genelinde meşruiyete kavuşturma amacıyla kurdukları bir kurumdu.
BM, 1945’te İkinci Dünya Savaşı sonrasında kuruldu. Dolayısıyla bu savaştan galip çıkanların meşrulaştırma mekanizması olarak çalışacak yapıda kurulmuştur. Görünüşte, bu savaş bütün insanlığı ciddi şekilde sarstığından, bir daha insanlığın bu tür sarsıntılar, savaşlar yaşamaması için dünya genelinde adaleti hâkim kılmak, haksızlığa uğrayanların başvurabileceği bir merci oluşturmak amacıyla kurulmuştur. Dolayısıyla adalet ve hukuku icradan ziyade küresel emperyalizmin politikalarının gözlemciliğini yapma konusunda daha etkin bir rol oynamaktadır.
BM Genel Kurulu tüm üye ülkelerin resmen temsil edildiği bir meclis sayılır. Bu mecliste üye ülkeleri temsilen sürekli toplantılara katılan daimi temsilciler var. Bunlar büyükelçi statüsündedir.
Genel Kurul kararları tavsiye niteliğinde, 5 daimi 10 değişen, 15 üyeli Güvenlik Konseyi kararları ise bağlayıcıdır. 5 daimi üyenin veto hakları olduğundan BM’nin egemen güçleri onlar sayılır.
Yılda bir kere devlet yöneticilerinin katıldığı ve genelde Eylül ayının ikinci yarısına denk getirilen Genel Kurul toplantısı düzenleniyor. Bu yıl da 78. Genel Kurul toplantısı düzenleniyor.
Cumhurbaşkanı R. Tayyib Erdoğan bu yılki BM Genel Kurulu toplantısında, uluslararası sistemde 5 devletin hakimiyetine itirazını yeniden dile getirerek, dünyanın 5 devletten büyük olduğu sözünü tekrar etti. Güvenlik Konseyi’nin artık güvenliğin teminatı olmaktan çıkıp 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline geldiğini, bu sebeple adil bir uluslararası sistem için BM’de reform yapılması gerektiğini vurguladı.
Bu konuda Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun da, Erdoğan’un sözlerini destekleyen ifadeler kullandı ve eşitlik üzerine oturtulan yeni bir uluslararası sistemin kurulmasına ihtiyaç olduğunu, Güvenlik Konseyi’nin de uluslararası çapta barış ve güvenliği sağlama konusunda çok yetersiz kaldığını söyledi.
Erdoğan BM’deki konuşmasında ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı yani İslamofobiya konularına da temas etti ve bu yöndeki akımların yeni bir krize neden olma emarelerinin son bir yıl içinde endişe verici boyutlara ulaştığına dikkat çekti.
Erdoğan’ın ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığını aynı başlık altında ele alması önemlidir. Çünkü bunların tümü ortak bir zihniyetin yansımalarıdır. Bizim de daha önce bir yazımızda dile getirdiğimiz üzere bu zihniyet Avrupa’da Müslüman düşmanlığı ile kendini gösterirken Türkiye’de Arap düşmanlığı ile taraftar kazanmaya çalışıyor. Bazı toplumsal sorunları çarpıtarak ve geçmişte ekilen nefret duygularını yönlendirerek kendine saha oluşturmak istiyor. Böyle bir zihniyetin yayılma eğilimi içinde olması gerçekten ciddi bir krizin emarelerini taşıyor ve endişe verici boyutlara ulaşmış durumdadır. Üzerine gidilmemesi durumunda daha da tehlikeli boyutlara ulaşması ihtimali var. Bu açıdan Özgür-Der’in öncülüğünde geçtiğimiz cumartesi günü Saraçhane’de düzenlenen gösteriyi takdir ediyor ve ırkçılığın kirli yüzünü ortaya çıkarma amaçlı sivil toplum çalışmalarına destek verilmesi gerektiğini hatırlatmakta yarar görüyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyadaki muhtelif meseleler hakkında Türkiye’nin tavrıyla ilgili açıklamalarda bulunduğu BM Genel Kurulu konuşmasında Filistin meselesine de temas etti ve, “Filistin halkını ve devletini, uluslararası hukuk temelinde meşru haklarına kavuşması yolunda verdikleri mücadelede desteklemeyi sürdüreceğiz.” ifadesine yer verdi.
Filistin davasına destek elbette siyonist işgal rejiminin Filistin halkına yönelik zulüm uygulamaları ve işgal ettiği topraklarda sürdürdüğü ırkçı tasfiye politikası karşısında kesin tavırlar koymayı ve bu tavırları pratiğe taşımayı da gerektirmektedir.
HABERE YORUM KAT