Bizim mahalle (1)
Ahmet Şık'ın tutuklu yargılanması laik kesim aydınlarında ufak çapta bir sarsıntı yarattı.
Duygu dünyası ile siyasi değerlendirmeler arasındaki mesafe kaybolurken, olaylara mesafeli durmak da zorlaştı. Savcılığın 'yanlışları', zanlıların 'yanlışsızlığının' kanıtı haline geldi... Ama Şık olayı sadece bir tetikleyiciydi. Çünkü birçok insan hızla bu noktadan büyük fotoğrafa doğru kaydı ve Ergenekon davasının tümünü kuşatan bir komplo üretti. Dahası bu komplo zaman içinde geriye doğru da çalıştırıldı ve geçmiş yargısal tasarrufları da içine aldı. Öte yandan bu savrulmayı yaşayan laik aydınlar askerî vesayete, devletçiliğe karşıydılar ve bu pozisyonu da ellerinden bırakmak istemediler. Kendilerini Ergenekon davasının entelektüel sahipleri olarak görüyorlar, ama savcılığın kontrol edilemeyen şekilde inisiyatif kullanmasından da rahatsız oluyorlardı. Böylece Ergenekon davasına ilkesel bakma ve ideolojik pozisyonla uygulama arasına mesafe koyma tutumuna sarılındı. Olaylara ve kişilere mesafe koyamamanın neticesinde, bu mesafe ilkelerle uygulama arasında arandı.
Doğrusu bu yaklaşımın da anlamlı ve uyarıcı olduğunu görmekte yarar var. Bir davanın ilkesel olarak doğru yerde durması, yapılan her uygulamanın meşru olmasını garanti etmiyor ve uygulamanın ilkesizleşmesi durumunda da davanın kendisi meşruiyet zeminini kaybedebiliyor. Bu noktada ben de söz konusu laik aydınlarla aynı şekilde düşünüyorum. Ama sorun, bu tespitten hareketle, olayın zanlılarının eylemleri hakkında kanaat oluşturmaya gelindiğinde ortaya çıkıyor. Defalarca yazdığım üzere ben, savcılığın yanlışlarının zanlıların muhtemel suçluluğu ile ilgili olarak hiçbir şey söyleyemeyeceğini savundum. Bizler olayların arka planını ve gerçekleri bilmiyoruz... Elimizde sadece bazı ipuçları ve belirtiler var. Yapabileceğimiz şey bunları birbirine bağlamaya, aralarındaki tutarlılığı anlamaya çalışmak ve buradan geçici bir kanaat oluşturmak. Yine daha önce yazdığım gibi, yasaların ve yargı mekanizmasının aksaklıkları bir kişinin suçlanmaması gerektiği argümanını yapmamızı sağlasa da, onun suç isnat edilen eylemi yapmadığını söylememize imkân vermez. Öte yandan suç kavramı yasalara bağımlıdır ve yasaların 'kötü' olduğu veya yasayı yorumlayanların zihniyetinin demokratik olmadığı Türkiye gibi ülkelerde, haksız yere suçlanan insanlar olabildiği gibi, 'normal' ülkelerde suç sayılmayacak bir eylemden ötürü ceza almak da mümkündür. Buradan hareketle suçun tanımını ve algısını değiştirerek, bir kişinin aklanmasını sağlayabilseniz de, söz konusu kişinin bizatihi eylemini ve içinde olduğu ilişki zincirini değiştiremezsiniz. Bunları ne derece yorumlasanız bile, temelde zanlının 'bilerek yaptığı bir şey' varsa eğer, onu buharlaştıramazsınız.
Ergenekon davasının da iki yönü var. Biri hukuki sürecin nasıl yürümesi gerektiğidir. Diğer yönü ise zanlıların 'gerçekten' de ne yaptıkları. Laik kesimin aydınları bugünlerde birincisi ile uğraşıyor, ama ikincisine pek değinmiyorlar. Dahası birincisi üzerine laf ederek, ikinci konuyu gizlemeye, önemsizleştirmeye çalışıyorlar. Nihayet hukuki sürecin anlamını büyütüp bir komploya dönüştürerek de, zanlıların eylemini tümüyle anlamsızlaştırmak istiyorlar. Böylece savcıların niyetini deşifre ederek Ahmet Şık'ın suçsuzluğu kanıtlanmış oluyor...
Epeyce sırıtan böylesi bir yaklaşımın, bizzat söz konusu laik aydınların algılanma biçimini de etkileyeceğini öngörmek zor değil. Bilinçli olarak mantıksal sıçrama yapmak ve bunu giderek kapsayıcı bir dilin içinden savunmak, ister istemez dava sulandırıcılığı anlamını taşıyacaktır.
Bu aydınlarla benim gibi kenarda kalmış az sayıda kişi arasında bir süredir yaşanan bu farklılık, son dönemde Ahmet İnsel ve Ali Bayramoğlu'nun yazılarına da yansıdı. Ali 15 Nisan'da gazete köşesinde benim pozisyonuma da atıfta bulunan dört cümlelik bir paragraf yazdı. Önümüzdeki günlerde bunları ayrı ayrı ele alacağım... Çünkü mesele bizlerin farklılaşmasından öte, bu tartışmanın laik aydın çevrelerin ruh haline ve siyasi pozisyon arayışlarına ışık tutması.
Öte yandan belki de kritik nokta tamamen insanidir... Ergenekon davası etrafında iki büyük bloklaşma yaşanıyor. Bir taraf tüm zanlıların suçlu olduğunu peşinen kabul ederken, diğer taraf da tümünün suçsuz olduğu iddiasında. Ancak kişisel nedenler küçük bir grup daha üretmiş durumda: Ergenekon davasını desteklemenin yanında, bazı zanlıların da suçsuz olmalarını isteyenler... Benim gibilere ise herhalde 'duyarsız' demek lazım, çünkü örneğin Şık ceza yese de, beraat etse de ne sevinecek ne de üzüleceğim. Ama genelde laik aydınların konumu böyle gözükmüyor...
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT