Bizi kim bir arada tutar?
Kürt açılımı dolayısıyla söz alan hemen herkes üniter devlet yapısından söz ediyor. Herkesin mutabık olduğu yer devletin bölünmez bütünlüğü. En marjinalinden, en kuşatıcı olana bu değişmiyor. Ama pratikte durum farklı.
Söylenenlerin benzer olduğu yerde, kimin ne söylediği kadar, nasıl söylediği de etkili oluyor.
Siyasetin sahnesinde örselene örselene meşinleşen söz, siyasetçinin samimiyetiyle hayat bulur. Ve seçmen dediğimiz hamasete bakmaz. Seçmen siyasetçinin kalbine bakar. Bu yüzden hiç görünemese de vicdan, oyu en fazla belirleyen şeydir. Vicdana giden yolun samimiyetle bağını anlatmaya gerek yok. Şu günlerde olan tam da bu.
Güneydoğu kahvehanelerinde, sur diplerindeki kürsülerde oturan yaşlıların televizyondan duydukları siyasetçilere bakışını bilenler bilir. Dinlerler çünkü onların hayatıdır konuşulan. Kulak kesilirler çünkü onların geleceğidir meclis sıralarında tartışılan. Ama yılların deneyimi ve biriken kırgınlıklar çok ciddiye almamaları gerektiğini fısıldar onlara. Bir yanıyla ümit bağlar, heves eder ama bir yanı dur der. Sakin ol. Bakalım yarın ne gösterecek? Devletin verdiği sözlerin, siyasetçilerin estirdiği heyecanın uzun sürmeyeceğini bilirler.
Bu defa olan farklı. Başka bir gözle izliyorlar olanları. Başbakan'ın konuşmasının yarattığı etki temkinli hallerini tümden yok etmese de dikkatlerini artırmış durumda. Bütün siyasetçileri daha bir dikkatle izliyorlar. Başbakan'ın konuşmasıyla yumuşayan gönülleri Bahçeli'nin konuşmalarıyla bu yüzden daha bir kaygılanıyor.
Evlerinden, kahvehanelerden, cami avlularından olup bitenleri izlerken hissettikleri ürperti ve umut aynı duygudan besleniyor. Umut besliyorlar çünkü hiçbirinin ayrılmak konusu değil. Ürperiyorlar çünkü Bahçeli'nin üslubuna yansıyan sertlik tehlike yayıyor. Kürtlerin ve Türklerin bin yıllık kardeşliğinden söz eden ve biz ayrılmaz bir bütünüz, diyen siyasetçilerin üslubu, o kardeşliğin kökleri kadar önemli bir harç. Üslup bu derece belirleyici olunca siyasilerin kardeşliği devam ettirecek şefkat ve kuşatıcılıkla konuşması sanıldığından daha etkili oluyor. Devlet Bahçeli'nin boyun damarlarını şişirerek konuşması, ayrılmak istemediği Kürtler üzerinde nasıl bir etki yaratıyordur acaba? Bahçeli biz ayrılamayız, derken ayrıştırdığının farkında olmayabilir. Kaygılarında kendince samimi de olabilir. Ama samimiyetin karşıdakine geçmesinin yolu kontrolü elde tutmaktır. En azından üsluba yansıyan beden ve ruh kontrolünü.
Bahçeli'nin bölünme paranoyasının panzehiri yine Kürtlerin onun sözlerine verdiği tepkiden çıkıyor. Kürtler kaybedecek daha çok şeyleri olduğunu biliyorlar. Doksanların şartlarının değiştiğinin farkındalar. Doksanlarda 'ne yapalım olmazsa olmaz' diyenler şimdilerde çok daha az. Doksanlardan itibaren batıya göç eden, ettirilenlerin sayısı milyonları bulmuşken Kürtlerin bir ayrışma ihtimalinden kaygı duymasından daha normal ne olabilir?
Bugün Mersin'de, Marmara kıyılarında, büyükşehirlerin varoşlarında yığılan Kürt nüfus, doğudakileri ülkenin batısı hakkında daha bir hassasiyete itiyor. Kürtler ve Türkler daha fazla iç içe artık. Bu görünmez bağı en fazla göç verenlerin geride kalan aileleri ve şehirlerde yaşayan Kürtler hissediyor. Hal buyken Bahçeli'nin üslubundan duyulan kaygı anlaşılır.
Bu kaygının yol açtığı bir diğer refleks şu: Bahçeli'nin sert konuşmaları Güneydoğu'da hükümete yönelik temkini azaltıyor. Muhalefetin sert tavrını Kürtler, hükümetin kararlılığına ve samimiyetine yoruyorlar; bu defa hükümet kararlı ve sorunu çözecek diye görüyorlar. Ve bu düşünceyle içlerine kapanmaktan geri duruyorlar.
'Bizi kim bir arada tutar?' sorusunun cevabı elbette siyasetçilerin performansına bağlı. Ama 'bizi kim bir arada tutmaz?' sorusunun cevabı tartışmasız Devlet Bahçeli'dir.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT