“Bizi bu zâlimlerden kurtarın diye yalvaranlar uğruna cihad edin.” (Nisâ, 4/75)
Süleyman Gülek, cihadın farklı boyutlarıyla Müslümanlar için ne kadar önemli bir ibadet biçimi olduğuna dikkat çekiyor.
Süleyman Gülek / Yeni Akit
Cihadın önemi
Sözlükte "gayret etmek, bir işi yapabilmek için bütün imkânları kullanmak" anlamına gelen "cihâd" kavramı; Kur'an ve hadislerde; Allah yolunda savaşmak anlamını ifade ettiği gibi dini öğrenmeyi, dinin emir ve yasaklarına uymayı, haram ve günahlara karşı nefis ve şeytan ile mücadele etmeyi, İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yaşanması ve yücelmesi için çalışmayı da ifade eder.
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bütün bir Peygamberlik hayatı bir cihad faâliyetidir. Çünkü O’nun görevi bir Peygamber olarak insanlara Allah’ın dinini tebliğ etmek, insanların dünya ve âhiret saâdetine kavuşmalarını sağlamaktı. Onun bu uğurdaki çabası, gayreti, çektiği sıkıntılar, hedefi ve beklentileri; cihad ibâdetinin boyutlarını gösterir.
Müslümanlar savaş istemezler. Ama kendilerine saldırı olursa sabırla direnirler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda çaba gösterirler. Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah ve Rasûlü’ne iman eder, mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Saf, 61/11) Rasûlullah (s.a.v): “Müşriklerle; malınızla, canınızla ve dilinizle cihad ediniz” (Ebû Dâvud, Cihad 78) buyurmaktadır. Mü’min için hayat iman ve cihaddır.
Cihadın hikmeti, insanları zorlamadan (baskıdan) korumak, zorlama kabul etmeyen dini hâkim kılmak, Allah’ın kelâmını yüceltmek, yani herkesi mensup olduğu inançtan zorla çıkarmaya çalışmayıp, hakkın gönül rızâsıyla kabul edilip yayılmasına set çekmek isteyen ve gücünün yettiğince zor kullanan hak düşmanlarının savulması ve engellerin kaldırılması ile sağlam bir kalp ve güçlü bir akıl için açıkça ortaya çıkmış bulunan doğruluk yolunu, hakkın egemenliğini herkese arz ve ilân etmek.
Cihadın kapsamı ve hedefi bazılarının sandığı gibi ne saldırı ne de savaştır. Ancak yeri gelince dış düşmana karşı fiilî cihad dediğimiz ‘kıtal-savaş’ gündeme gelir. Müslümanlara yapılan saldırılara cevap vermek, onların zararlarını önlemek İslâm’a inananların hem hakkı hem de görevidir.
Cihad yalnızca mü’minlerin dış düşmana karşı yaptıkları bir savunma değildir. Cihad, aynı zamanda kişinin kendi nefsinin kötü isteklerine karşı direnmesi, şeytanın kandırmalarına karşı koymasıdır. Bu ise mü’minin hayatı boyunca yapması gereken bir ‘mücâhede’dir. Çünkü gerçek anlamda müslümanlık şeytana uymamakla, nefsin kötü arzularına, emirlerine karşı çıkmakla mümkün olabilir.
Zâlimlere karşı cihad: Zâlimin yanında hak olan şeyi söylemek, onun zulmüne engel olmaya çalışmak da bir cihaddır. Nitekim Kur’an-ı Kerim: “Bizi bu zâlimlerden kurtarın diye yalvaranlar uğruna cihad edin.” (Nisâ, 4/75) diye emretmektedir.
İşte İslâmiyet, zulmedenlerin zulmüne engel olmak, evrensel bir barışı sağlamak için belli şartlarda savaşa izin verir. Yüce Allah şöyle buyurur: “Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın, fakat aşırılığa sapmayın; Allah aşırılığa sapanları sevmez.”(Bakara, 2/190) İslâm'da asıl olan savaş değil, barıştır. Fakat insanlara zulmedilmesi veya bir devletin başkasına saldırması gibi durumlarda savaş söz konusudur. Böyle bir durumda İslâm savaşa izin verir. Yoksa, dünyada hiç savaş yokken İslâm böyle bir şey ihdas etmiş değildir. İslâm’ın getirmiş olduğu hükümler ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in uygulaması da İslâm’ın bir barış, adalet dini olduğunu açıkça göstermektedir.
Cihad duygusu, hissi olmayan kişi gerçek mü’min olamaz. Çünkü Rabbimiz Allah gerçek mü’minleri, mallarıyla ve canlarıyla cihad eden mü’minler olarak tanıtmaktadır: “Gerçek mü’minler o kimselerdir ki, onlar Allah’a ve O’nun Peygamberine inanırlar. İnandıktan sonra şüphe ve tereddüde düşmezler. Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad ederler. İşte (yaşayışlarıyla imanlarını) doğrulayan onlardır.” (Hucurât, 49/15)
Âyet ve hadislerden görüldüğü gibi cihad çok önemli ve faziletli bir ibadettir. Müslümanlar için “hayat”; iman ve cihaddan ibarettir. Dolayısıyla mü’minler, İslâm’ın emirlerini yerine getirmesine engel olmaya çalışan nefis, şeytan ve şeytanın dostlarına karşı gereken mücadeleyi yaparak Allah’a iyi kul olmaya gayret etmelidir.
Cihad, düşmanın saldırısına karşı koymak üzere elinden geleni yapmak, bütün gayreti harcamak demektir. Cihad, mü’minleri sömüren istilacı düşmanlarla ve İslâm yurduna saldıran mütecavizlerle savaşmaktır. Cihad, Allah’ın rızâsına uygun bir şekilde yaşama çabasıdır. Kısaca kişiyi Allah’a yaklaştıran yollardaki engelleri ortadan kaldıracak en etkili unsur cihaddır.
Önderimiz Rasûlullah (s.a.v.)’in uygulaması da budur. “Fakat o Peygamber ve onunla beraber olan mü’minler mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar bunların. Ve asıl kurtuluşa erenler bunlardır.” (Tevbe, 9/88) Rasûlullah (s.a.v.)’in uygulamaları da mü’minler için bir örnektir.
7 Ekim'den bu yana İsrail saldırılarında Gazze Şeridi'nde 6 binden fazlası çocuk ve 4 bini kadın olmak üzere 14 bin 532 kişi öldürüldü. Bu sayılar devamlı artıyor. Zaten zalim İsrail’in amacı Gazze’yi yerle bir etmek, orayı mekân tutmuş Filistinlileri yerlerinden ederek Gazze’yi tamamen işkâl etmektir. İnşallah bu isteklerine kavuşamayacaklardır. Müslümanlar olarak ihlâslı ve samimi olursak, birlik ve beraberlik içersinde zalim düşmanlara karşı gereken cihad yapılır ve zalimler zulümlerini bu kadar rahat yapamazlar. Zalimler için yaşasın cehennem!
HABERE YORUM KAT