"Biz kimi dilersek o kurtulmuştur"
Öyleki peygamberler umutlarını kesip de artık onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu günahkârlar topluluğundan azabımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir. -Yusuf 110
Öyleki peygamberler, umutlarını kesip de, artık onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir; Biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu-günahkârlar topluluğundan zorlu-azabımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir. (Yusuf 110)
Öyle ki Resuller üzüldüler, elçiler sıkıntı içinde bunaldılar ve zannettiler ki artık insanlar tarafından yalanlandılar. Zannettiler ki artık kendilerine kimse inanmayacak. Şu anda Müslümanların bir ümit inkisarına uğradıkları ve başarı şanslarının kalmadığını zannettikleri gibi. Evet peygamberler işkencenin, yalanlanmanın, yokluğun devam edip gideceğini zannettikleri bir anda Bizim yardımımız, onlara geldi de dilediğimizi kurtarıp başarıya ulaştırıverdik. Bizim azabımız mücrimlerden asla ret olunmaz. Mücrimler yok olup giderken kurtulanlar ise peygamberler ve onların safında yer alanlardır.
- BASAİRUL KUR’AN -
Peygamberlerin yaşamındaki dayanılmazlığın, üzüntüleri ve sıkıntının dozu canlı olarak gözlerimizin önüne seren korkunç bir tablodur bu. Onlar çağrılarını sürdürürken günler gelip geçmekte ve çağrılarına çok az bir insan topluluğu dışında hiç kimse olumlu bir cevap vermemektedir. Yıllar gelip geçmektedir ama batıl halâ güçlüdür, batıl yanlıları halâ çoğunluktadır. Mü’minler ise, sayıca az oldukları gibi, güç açısından da halâ zayıftırlar.
Üzüntü, darlık ve sıkıntılar bir insanın asla güç yetiremeyeceği bir noktaya ulaşmadıkça peygamberlerin böylesi bir tutum içine düşmeleri düşünülemez! Bu noktada, bir başka ayeti daha hatırlıyorum ister istemez: “Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla birlikte mü’minler: “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı”… Gerek bu ayeti, gerekse şu an açıklamasını yaptığımız ayeti ne zaman okumuşsam, hep aynı ürpertiyi yaşamışımdır. Peygamber de bu denli bir noktaya varan o dehşetengiz korkuyu; ayette sözü edilen türden duyguların satır aralarında gizli o korkuyu; peygamberin o andaki psikolojik durumunu; yaşadığı dayanılmaz acıları düşlemek tüylerimi diken diken etmiştir hep…
Karamsarlığın ve üzüntünün iyiden iyiye çöreklendiği, peygamberlerin bütünüyle dara düştükleri, tüm enerjilerini son damlasına dek tükettikleri bir andır bu! İşte tam o anda Allah’ın yardımı tümüyle, kesinkes ve belirleyici bir biçimde geliverecektir!
İşte davet konusunda Allah’ın yasası budur. Sıkıntılar mutlaka olacaktır. Üzüntüler sonucunda ümitlerin yitirildiği anlar mutlaka olacaktır. Çabaların, enerjilerin son damlasına varana dek harcandığı, artık takatin hiç kalmadığı bir noktaya mutlaka gelinecektir. İnsanların tüm görünürdeki nedenlerden ümit kesildiği anda Allah’ın yardımı yetişiverecektir.
Bu, zaferin öyle son derece ucuz olmaması içindir. Zafer böylesine ucuz olsaydı, dava için çalışmak da bir çocuk oyuncağı olurdu. Zafer bu denli ucuz olsaydı, her gün bir yığın sahte dava adamı türerdi. Oysa İslâm davasının bu denli anlamsız ya da çocuk oyuncağı olabileceği düşünülemez. Sahte dava adamları, bu davanın sıkıntılarını omuzlayamazlar. Bu sıkıntılara, ancak davalarına gerçekten yapışmış, gerçekten samimi insanlar katlanabilirler. O insanlar ki, İslâm davası için mücadele etmekten, her ne olursa olsun geri kalmazlar.
İslâm davetçileri, İslâma davetin pek çok zorluğu omuzlamayı gerektirdiğini, cahili direnişe karşı böyle bir misyon üstlenmenin birçok sıkıntıya katlanmayı gerektirdiğini bilmek durumundadırlar. Her kuşakta gözlendiği üzere, başlangıçta bu davaya ezilenlerin kitlelerin değil, ancak ve ancak bu dinin gerçeklerini kendi rahatlarına ve bu dünyanın tüm nimetlerine yeğleyen bir avuç seçkin insanın gireceği de unutulmamalıdır. Başlangıçta bu davayı üstlenen sözkonusu seçkin grubun sayısı ise, öteden beri hep azdır. Ancak, ama uzun ama kısa süren bir cihadın ardından Allah, onlar ile toplumları arasında hak olarak kendi hükmünü verecektir. İşte o gün kitleler de akın akın Allah’ın dinine gireceklerdir.
-FİZİLALİL KUR’AN-
HABERE YORUM KAT