Biz değil, onlar konuşmamalı!
Anayasa Mahkemesi’nde açılan kapatma davası ile ilgili, fazla haber yapmamamız, yoğun eleştiride bulunmamamız için; siyasi partilerden tutun, gazeteci derneklerine, Yargıtay Başkanlığı’na kadar herkes nasihatte bulunuyor: “Yargıyı etkileyici açıklamalar yapmayın!”
Aslında bizim, nasıl yargıyı etkileme gücümüz olsun ki?. Olsa olsa; yargının önünü açacak, gözden kaçma ihtimali bulunan bir noktayı hatırlatmış olabiliriz.
Yoksa, biz kanaatimizi bir yönde belirttik diye, Anayasa Mahkemesi bizim doğrultumuzda karar verecek değil ki!
Esas; “mahkemeyi etkileme gücü olan kişiler” kendilerine dikkat etmeli..
Örneğin Yargıtay üyeleri..
Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ile, bir anlamda eşdeğer yüksek yargı organı konumundadır. Birbirlerinin içtihadlarını dikkate alan, örnek kabul eden birçok kararları vardır. Bu durumda, bir Yargıtay üyesinin, halen derdest bir dava hakkında kalkıp da “Şu yönde karar verilmelidir” görüşünü beyan etmesi, açık bir “adil yargılanmayı etkileme” eylemidir..
Kimden bahsediyorum? Yargıtay 8.Ceza Dairesi üyesi Hamdi Yaver Aktan’dan..
Cumhuriyet gazetesinde cumartesi günkü yazısında, Anayasa Mahkemesi’nde derdest olan siyasi parti kapatma davasında, “İddianamenin kabulü” prosedürünün uygulanmaması gerektiğini belirtiyordu..
Kanunların lafzını tümüyle rafa kaldırarak.
Anayasa Mahkemesi, Hamdi Bey’e bu konuda bir şey sormuş muydu?
Bilemiyorum.
Ama Hamdi Bey, halen gündemde olan Ergenekon terör örgütü soruşturmasında yurtdışı çıkış yasağı konulan kişinin gazetesinde, Anayasa Mahkemesi’ne yön gösteriyordu: “İddianamenin kabulü prosedürünü işletmeyin!”
Eyvallah.. Anayasa Mahkemesi başka ne yapsın?
Ne yapsın/ne yapmasın, onları da sonraki yazılarında, aynı gazeteden bize mutlaka aktaracaktır Hamdi bey..
Görüş beyan etmemesi gerektiği halde, kamuoyunu etkileyecek, yargıyı yönlendirebilecek açıklama yapanlardan birisi de, Yargıtay Başsavcısı..
“Başsavcı, zaten davayı açan kişi” diyeceksiniz.
Evet, Başsavcı davayı açan kişi ama; bu sıfat, ayrıca gazetecilerle sohbet adı altında, resmi kayda alınmayan, satır arasında bazı iğnelemeler yapılan konuşmalar yapma yetkisini de, ona vermez ki..
Varsa bir talebin, varsa bir ek görüşün, her zaman için Mahkemeye dilekçe verebilirsin..
Mahkemeye dilekçe vererek değil, bir gazeteci bayana sohbet adı altında aktarılan ifadelerle görüş açıklamak da neyin nesidir?
Ki o açıklamaların bir yerinde, “Benim açıklamamı dinleseydiler, kapatma davası açılmazdı” ifadesi geçiyor!
Gördünüz mü, hukuk devletinde, anayasayı/kanunları değil, “Başsavcı’yı dinlememiz gerekiyor” imiş!
Başsavcı’yı dinlerseniz, istediğiniz kadar hukuka aykırılık yapabilirsiniz. O size bir şey söylediğinde, onu dinlediniz mi, problem olmazmış!
Ne biçim iş bu?
Nitekim Başsavcı, 178 delille desteklediği kapatma davasında, ihtilafın aslını tek bir olaya getirip dayamış: “Hükümet ya da AK Parti geri adım atsa, ya da bu konudaki (türban yasağının kaldırılması) çalışmasını durdurabilseydi, belki bugün bu kapatma davası ile karşılaşmayacaktık.”
Böyle bir saçmalık olur mu?
Bir parti hakkında kapatma davası açılması gerekiyorsa; kapatma için 177 tane delil ve sebeb varsa, 178. sebeb gerçekleşse ne olur, gerçekleşmese ne olur?
Başsavcı, “başörtü yasağının kaldırılması”na yönelik girişimin mihenk taşı olduğunu beyan ederek, “başörtü konusunda geri adım atılsaydı, 177 delili görmezden geleceğini” itiraf edip, büyük bir skandala imza atmış olmuyor mu?
Kendisi açıklıyordu, “Bu iddianameyi hazırlamak, benim görevim” diye. Peki 177 delil ortada iken, Başsavcı 178. delili niye beklemiş?
Hatta “Vazgeçseydiler, açmazdım” diyerek, aleyhinde 177 delil olan bir parti için, “Başörtü yasağını kaldırmaya kalkışmasalardı, kapatma davası açmazdım” diyerek, görevini yapmayacağını nasıl söyleyebiliyor?
Bence, Başsavcı bu açıklamalarıyla, davanın hukuki değil, siyasi olduğunu itiraf etmekte, Anayasa Mahkemesi’ne de, “Yüzlerce delilin hiç önemi yok, işaret verilmiştir: Parti kapatılmalıdır” yönlendirmesi yapmaktadır.
Yargı, gazeteciler tarafından değil, işte bu gibi, kendisine etki etme gücü olan çevreler tarafından rahat bırakılmalıdır. Önce Başsavcı tarafından, sonra Yargıtay üyeleri tarafından..
Vakit gazetesi
YAZIYA YORUM KAT