1. YAZARLAR

  2. BAHADIR KURBANOĞLU

  3. #bitmeyenohal İçin Seslerini Yükselten KHK’lılar
BAHADIR KURBANOĞLU

BAHADIR KURBANOĞLU

Yazarın Tüm Yazıları >

#bitmeyenohal İçin Seslerini Yükselten KHK’lılar

16 Ocak 2019 Çarşamba 13:24A+A-

İhraca maruz kaldıkları yaklaşık iki yıllık dönemin ardından hala haklarına kavuşamamış olan KHK’lılar, sosyal medya/twitter üzerinden #bitmeyenohal tagıyla bir kampanya başlattılar. Kendi sesleri ya da görüntüleri üzerinden kaydettikleri videolar ile yetkililere seslenmekteler.

OHAL Komisyonu’ndan umduğunu bulamayan onbinlercesinden biri olan M. E. I.'nın hikayesi ve somut talepleri, mağduriyetlerin genel karakteristiğini göstermesi açısından anlamlı.

M. E. I., Eyüp Olay Yeri İncelemeden bir polis memuru. Sicil numarası (...). Önce 7 Ocak 2017’de açığa alındı, bilahare 7 Şubat 2017’de 686 nolu KHK ile meslekten ihraç edildi.

1995 doğumlu olan M. E. I., liseyi bitirdiği yıl olan 2013 yazında polis okulu mülakatlarına girdi. Türkiye genelinde yapılan mülakatlar ve yazılı sınav sonrası 30 bin küsur kişi arasından ilk 250 içinde okula girme hakkı kazandı. 30 polis okulu arasından tamamen devletin ataması yoluyla (yani kendi insiyatifi dışında) İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Yüksek Okuluna(PMYO) gitti.

2013 Ağustos-2015 Haziran arası iki senelik eğitim sonrası, 17-25 Aralık hadisesinden dolayı ilk kez kendilerinin devresine uygulanan “mülakatla” mesleğe başlaması söz konusu oldu.

Ve 13. dönem PMYO öğrencileri olarak yapılan mülakatlar ve soruşturma neticesinde, 6400 kişilik devreden 1803'ü o zamanki adı ile Paralel Yapı ile ilişkili oldukları gerekçesiyle göreve başlatılmadı. M. E. I. bunların arasında değildi. Dolayısıyla 2015 Haziranı’nda yapılan bu soruşturma sonucunda bu yapı ile irtibatı olmadığı bizzat devlet tarafından teyit edildi.

Bilahare, Temmuz 2015-7 Ocak 2017 (açığa alındığı tarih) arası İstanbul Eyüp’te görevlendirildi. 15 Temmuz 2016 akşamı ve akabinde ilk andan itibaren görevinin başında olan M. E. I., darbe teşebbüsüne karşı mücadele edenler arasındaydı. Hatta öyle ki, 19 Aralık 2016 tarihinde darbe teşebbüsüne karşı verdiği mücadeleden mütevellit en üst sınır olan 24 maaş taltif ile ödüllendirilmişti.

Ancak 7 Ocak 2017’de açığa alındı, bir ay sonra da 7 Şubat 2017’de ihraç işlemine maruz kaldı. O günden bugüne kadar hiçbir yargısal işleme (gözaltı ifade vs dahil) tabi tutulmadı.

İhraç sebebini uzunca bir dönem öğrenemedi ancak Çağlayan Adliyesinde hakkında açılı durumda olan soruşturma dosyasıyla ilgili savcının kalemi ile yaptığı en son görüşmede (19 Kasım 2018) FETÖ/PDY havuzu içinde olmadığını, dosyasının temiz olduğunu, ancak açığa alındığı gün alınan materyallerinin henüz emniyet tarafından incelenmediği (bu süre tam 24 aya tekabül etmekte) için takipsizlik veremediklerini öğrendi. Sonuç olarak iki yıl boyunca uzun uğraşlar sonucu tek elde edebildiği bilgi, örgüt ile bir alakasının olmadığı kanaatinin yetkililerde bulunduğu idi. Kriter olarak sunulan Bylock, BankAsya, Sendika… gibi unsurlar da ne kendisinde ne ailesinin başka bir ferdinde söz konusu değildi.

M. E. I.'nın da içinde olduğu KHK mağdurlarının hak arama, OHAL komisyonunun niteliği, işleyişi ve mezkur sürece dönük çeşitli analizleri ve talepleri söz konusu.

 

KHK Mağdurlarının OHAL Komisyonu’na Bakışı

Hiçbir KHK’lı “dosyaların kabarıklığı”, “kurumlar arası bürokratik sorunlar” vb bahaneleri haklı olarak kabul etmiyorlar. Bu tür açıklamalar yaşanan hercümercten dolayı hakları gaspedilen insanların mağduriyetlerini ve öfkelerini gidermeye yetmiyor. İnsanlar oluşan düzensizlik ve geçen zamana ilişkin bahaneler duymaktan, daha da ötesi “kurum kanaati” gibi hukukun da üstünde ilke vazeden devletçi söylemlerden bıkıp usanmış durumdalar. Çünkü bu kaotik, karmaşık ortamın da müsebbibi olarak koyulan yanlış kriterleri, bu kriterleri üretenleri ve toplumsal yatay mücadele tarzının yaratacağı sorunları öngöremeyen yetkilileri, velhasıl hükümeti sorumlu görüyorlar. Kurum amirleri gibi, hepsi de beşer olan, kriterlerine güven duyulmayan kişilerin kaderleri üzerinde bu derece etki sahibi olmalarını haklı olarak kabullenmiyorlar. Tabii sorun bununla da bitmiyor. Dosyalarla ilgili rüşvet gibi şuyuu vukuundan beter iddialar, tarihi yeni olan dosyaların daha erken olanların önüne geçirilip kararlar verilmiş olması da işin ciddiyetiyle ilgili soru işaretlerini ve adaletsizliğe uğramışlık hissiyatını artırıyor.   

Mesela KHK’lılar komisyonunun AB’den gelecek baskıları susturmak, yumuşatmak maksadıyla ve KHK'lıların önünü yargısal manada tıkamak amacıyla oluşturulduğunu –haklı haksız- düşünmekteler. Bu kanaat itiraz görse de, işleyen süreç kanaati pekiştiren bir mahiyete sahip oldu.

Mesela bunlardan biri, başvuruların alımından sonraki 5 ay içinde hiçbir işlemin yapılmaması idi. 5 ay sonra, 22 Aralık 2017’de ilk kararlar çıkmaya başladığında haftada 700-800 dosyaya bakıldığı dönemde yetkililer, kafalarında belirledikleri (veya emredilen) sınırları aşamadıklarına dair bir görüntü veriyorlardı. Zaman içerisinde belki içerideki küçük bir toplumsal baskı sonucu ama kuvvetle muhtemel yine uluslararası sahadaki tepkilerden dolayı haftalık inceleme sayısını 1200’e yükselttiler. (ki bu bir dosyaya sadece 2 dakika ayırmak anlamına geliyordu)

Nitekim yine KHK’lıların ortak kanaatlerine göre “isterlerse inceledikleri dosya sayısı hafta 12 bin olsun adaletsiz, merhametsiz ve en önemlisi de hukuk devleti iddiasıyla çelişen gerekçelerle insanlara red kararları verdiler/veriyorlar.(Bu arada banka hesabı, sendikası, bylocku, gazete dergi aboneliği, derneğe üyeliği veya para yardımı durumu olmamasına rağmen, -aslında hukuki çerçevesi de sorunlu- bu saiklerle red kararları verilen dosyalar oldu. Gizli tanık konusu bir yana, özellikle “kurum kanaati” meselesi kafalardaki şüpheleri ya da sürece ilişkin eleştirileri bastırmanın yegane gerekçesi sayıldı. Olağanüstü halin zedelediği temel evrensel hukuk ilkeleri yanında lekelenmeme hakkının çiğnenmesi, “lekelenme ve o lekeden kurtulamama” mevcut işleyişte olağan hale getirildi.

Kurulma KHK’sı üzerinden yaklaşık 2 yıl geçti, ve başvuruları almaya başlayalı bir buçuk yıl kadar oldu. Başvuruları incelemeye başlayıp sonuçları açıkladıkları ilk günden bu yana ise bir sene geçti. Ve 29 Aralık 2018 itibari ile son açıklanan rakamlar doğrultusunda 50 bin 300 dosyaya bakılabildi. 3700 tanesi iade yönünde. Yani sadece yüzde 7.

Red alanların içinde binlerce takipsizlik veya beraat almış KHK'lılar var. KHK’lıların bu durumu tasvir ettikleri cümleler, vaziyetin vahametini ortaya koyması ve sosyal psikolojinin nereye sürüklendiğini göstermesi açısından manidar. Şöyle diyorlar:

“Takipsizlik ve beraat alınan yerler mahkemeler, savcılıklar. İtibarsız, kıymetsiz mahkemeler ve savcılıklardan alınan ve devlet nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan kağıt parçaları.”

Toplamda ihraç edilmiş memur sayısı 125.600. Yani bir yılın sonunda sadece 50 bin inceleme ve herhalde amaç geri kalan dosyaları bir buçuk yıla yaymak. Komisyon başkanının ifadesine göre dosyalar sonlanınca yüzde 15 iade olacakmış. Tabii bu durumda yine KHK’lılar şu soruyu gündemleştiriyorlar:

“Dosyaların incelemesi bitmeden nasıl böyle bir oran verilebilir? Yoksa dosyalar incelendi de sadece zamana yayıp insanları oyalıyorlar mı?” Uğradıkları haksızlıklar devam eden insanların bu tür sorular sorması gayet doğal. Doğal olmayan, şüpheleri, vehimleri, adaletsizlik hissini artıran mezkur açıklamalar.

Yine şüyuu vukuundan beter ve KHK’lılar arasındaki yaygın kanaatlerden biri de
“Ankara'da adamını bulan red veya kabul her ne olursa olsun dosyasını öne aldırıp mahkeme safhasına geçiyor. Bizler gibi onların nezdinde gariban, saf olanlar da sırasını bekliyor.”

“Ankara'dan tanıdıkları vasıtasıyla iade işlemi öne çekilen 675’li öğretmen var” bilgisi doğru ya da yanlış farketmiyor. Bu yaygın bir kanaat ve sahada görülenlerle bu kanaat pekişiyor. Mesela 672 ile ihraç edilmiş takipsizlik-beraat almış iade bekleyen öğretmen dururken 690’lardan iadeler ya da redler geliyor.

KHK’lılara göre komisyon, neresinden tutulsa elde kalan bir kurum vaziyetinde. Hiçbir hukuki altyapısı olmayan bir zulüm çarkının ete kemiğe bürünmüş hâli.

Bütün bu tabloya karşın komisyondan ortak beklentiler de şunlar:

1) Dosya incelemeleri KHK sırasına göre yapılmalı.

2) İnceleme hızı artırılıp, insanların en azından mahkeme safhasına geçebilmeleri sağlanmalı.

3) İnsanlar hukuksuz komisyonlar ile oyalanmamalı.

4) Savcılıklardan, mahkemelerden takipsizlik beraat almış; memuriyete engel olmayacak sonuçlar ile ayrılmış kişilere iade-i itibarları ve açıkta kaldıkları ve ihraç işlemi yaşadıkları sürece kaybettikleri maddi haklar, sosyal hakları iade edilmeli.

5) Devlet, kamu görevinden ihraç ederken nasıl ki resmi gazete aracılığı ile insanları ifşa etti ise, takipsizlik beraat almış insanlar da iadeleri gerçekleşmemiş olsa da, resmi gazete ve yeni KHK’lar aracılığıyla aklandıkları açıklanmalı.

6) Mesleklerine dönenler çalıştıkları kurumlarda tekrar kendilerini ispat etmek zorunda hissediyorlar. Bu insanları bırakın minnet altında bırakmayı, bizzat mülki amirlerce kendilerinden helallik alınmalı. Onlar sadece masum değildir, aylarca, yıllarca hukuksuzluğa maruz kalmış insanlardır.

Hükümetten beklentileri ise OHAL komisyonunun lağvedilmesi ve insanların haklarını mahkemelerde arayıp hukuk devleti normlarına uygun tarzda haklarına kavuşmaları.

Sonuç itibariyle komisyonun anayasal suçlar işlediğine kani olan KHK’lılar, artık zulüm çarkını “yasallaştıran” ama hukuk çarkını paralayan bahaneler duymak istemiyorlar. Onlar seslerine ses verilmesini, gaspedilen haklarını, taleplerinin ivedi olarak karşılanmasını istiyorlar. Sadece adalet istiyorlar.

 

 

"OHAL komisyonu lağvedilmeli" diyen polis memuru Hüseyin Yiğit 

 

 

 

 

 

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum