Bitiş Şekli Vicdanları Rahatlattı mı?
Vicdanlı herkesin destek olması gerektiği iddia edilen eylemin sonuçlanma biçimi vicdanları rahatlattı mı?
HAKSÖZ-HABER
Kürt halkının hayati talepleri şeklinde sunularak vicdanlı herkesin destek olması gerektiği iddia edilen eylemin sonuçlanma biçimi vicdanları rahatlattı mı?
Önceki gün İmralı’dan gelen talimat üzerine iki ayı aşkın bir süredir PKK-KCK tutuklu ve hükümlülerince sürdürülen açlık grevleri bitirildi. Tüm Türkiye derin bir nefes aldı. Cezaevlerinde yaşanabilecek ölümlerin meydana getirebileceği kaos ve şiddet ortamını tahmin edebilen herkes sonuca sevindi.
Şüphesiz her gün gencecik insanların hayatlarına mal olan bir savaşın sürdüğü bir ülkenin insanları olarak açlık grevlerinin içeride, dışarıda ölümler yaşanmadan sonuçlanmış olması sevindirici olmuştur. Ne var ki, bu sonuca sevinmekle birlikte bazı soruları sormanın da gerektiği açıktır.
Öncelikle açlık grevlerinin bu aşamada ve bu biçimde bitirilmiş olması PKK-BDP çevrelerinin yüksek sesle dillendirdiği ve geniş bir sempatizan kitlesinin de aynen tekrar ettiği bir iddianın sorgulanmasını getirmelidir. Neydi o iddia? “Açlık grevleri Kürt halkının en temel taleplerinin sağlanmasına yönelik bir eylemdir. Hedef Kürt halkı üzerindeki asimilasyonun kaldırılmasıdır. İnsan haklarından yana herkes bu eylemi desteklemelidir.”
Öyle ki, aynı çevreler “insan hayatı” vurgulu müthiş bir ajitasyon eşliğinde açlık grevi eylemini desteklemeyen herkesi duyarsızlık, vicdansızlıkla suçladılar, adeta “canavar” konumuna oturttular. Oysa Kürt halkının maruz kaldığı asimilasyona ve onun getirdiği uygulamalara karşı çıkmakla beraber, eylemin son kertede PKK-KCK tarafından örgütlenmiş siyasal bir tavır olduğunu, dolayısıyla örgütsel açıdan çizgisini, ideolojisini benimsemediğimiz bu hareketin eylemini desteklemeye mecbur olmadığımızı ifade etmemiz dahi anlamazlıktan gelinmiş ve farklı yansıtılmaya çalışılmıştır. Hatta kimi İslami şahsiyetler de bu ajitasyon ve propaganda sağanağının etkisi altında kalmış ve yanlış, gereksiz tavırlara savrulmuşlardır.
Şimdi gelinen noktada yaşananları yeniden değerlendirmenin önemi görülüyor. Öncelikle süreci doğru değerlendirmek açısından ve elbette bunda sonra karşılaşılabilecek benzeri durumlarda doğru tavır sergileyebilmek için bu gerekli.
Eylemin başlatılıp sürdürülmesi sürecinde örgütsel iradenin ve hesapların başat pozisyonunu görmezden gelip, konuyu “Talepleri haklı görüyorsanız, eylemi desteklemelisiniz!” şablonuna sıkıştıranlar, gelinen noktada sonucu bir kere daha düşünmek zorundalar. Destek verilen şeyin eylemde dile getirilen talepler olmaktan ziyade, doğrudan PKK-KCK örgütünün programı olduğu anlaşılmış olmalıdır.
Konuyu örgütün iradesi mi, eylemcilerin iradesi mi tartışmasına boğmak yanlış olur. Sonuçta bu eylemi yapan insanlar “Öcalan irademizdir!” diyorlarsa bu kendi bilecekleri bir iştir. Öcalan’ın emriyle bitirmeleri ya da devam ettirmeleri kendi çizgileriyle uyumlu bir tavır olacaktır.
Ama insani talepler, vicdan ve benzeri olumlu vurguları ve bu vurgular temelinde yükseltilen talepleri getirip Öcalan’ın iradesine bağlama tutumu mutlaka üzerinde düşünülmesi ve sorgulanması gereken bir tutumdur. Bu başka bir şeydir. Öcalan’ı Kürt halkının önderi olarak kabul ediyorsanız, eylemin yürütülme tarzına da sonuçlanma biçimine de itirazınız olmaz, olmamalıdır. Ama böyle düşünmüyorsanız, Öcalan’ın iki dudağı arasında çıkacak bir sözle sonuçlanacak bir eylemi Kürt halkının meşru haklarını savunmak amaçlı ve desteklenmesi zorunlu bir eylem olarak görmeniz beklenemez, beklenmemelidir. Bu yönüyle açlık grevi-ölüm orucu eylemlerinin tartışılmayı hak ettiğini hatırlatmakta yarar görüyoruz.
HABERE YORUM KAT