
Birleşik Krallık yasal olarak İsrail'i silahlandırmayı durdurmakla yükümlüdür
Birleşik Krallık hükümeti, soykırımın tanınması konusunda uzun süredir devam eden tutumunun, bunun hükümet tarafından değil mahkemeler tarafından belirleneceği yönünde olduğunu sürekli olarak teyit etmiştir.
Ayesha Khan’un Electronic Intifada’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Geçtiğimiz yıl kasım ayında parlamentoda yapılan bir tartışma sırasında bağımsız milletvekili Eyüp Han, İngiltere Başbakanı Keir Starmer'a soykırımın BM Soykırım Sözleşmesi'nin 2. Maddesi ile tanımlandığını hatırlattı ve kendisine soykırım tanımının ne olduğunu sordu.
Starmer, “soykırımın tanımını çok iyi bildiğini ve bu nedenle bunu hiçbir zaman soykırım olarak tanımlamadığını veya atıfta bulunmadığını” söyledi.
Aralık 2023'te Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail aleyhine bir dava açarak İsrail'i Soykırım Sözleşmesi'nin 2. Maddesinde tanımlandığı üzere Gazze'de soykırım yapmakla suçladı.
Madde 2, öldürme, zarar verme ve yıkıcı koşullar yaratma gibi eylemler yoluyla ulusal, etnik, ırksal veya dini bir grubun kasıtlı olarak yok edilmesi de dâhil olmak üzere soykırım teşkil eden eylemleri listelemektedir.
26 Ocak 2024 tarihinde UAD, İsrail'in Gazze'deki eylemlerinin “makul” bir soykırım teşkil ettiği sonucuna varmış ve Güney Afrika'nın davasını görmeyi kabul etmiştir. İngiltere UAD'nin imzacısıdır ve zorunlu yargı yetkisini kabul eden bir beyanda bulunmuştur.
UAD'nin ön bulgusuna ve daha da vahim olanı, İsrail'in Gazze'deki eylemlerinin “soykırım özellikleriyle uyumlu” olduğunu teyit eden yakın tarihli BM raporuna rağmen Starmer, İsrail'in Gazze'deki eylemlerini soykırım olarak nitelendirmeyi reddetmeye devam etti.
Benzer şekilde, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy de geçen yıl Parlamento'da Gazze'de soykırım yaşanmadığı iddiasında bulundu - çünkü yeterli sayıda insanın ölmediğini savundu.
Lammy, Muhafazakâr milletvekili Nick Timothy'nin Dışişleri Bakanı'nın “bu fırsatı değerlendirerek Ortadoğu'da bir soykırım yaşanmadığını söylemesi” talebine verdiği yanıtta şunları söyledi “Saygıdeğer beyefendiye katılıyorum, bu terimler Ruanda ve İkinci Dünya Savaşındaki Holokost gibi krizlerde milyonlarca insan hayatını kaybettiğinde büyük ölçüde kullanıldı. İnsanların bu terimleri kullanma biçimleri ciddiyetlerini zedeliyor.”
Soykırım inkârı
Bununla birlikte, her iki adam da soykırım kelimesini Gazze'dekinden çok daha az ölümün yaşandığı dünyanın diğer bölgeleri için kullanmıştır.
Gazze'de soykırım yaşanmadığını iddia etmek nihayetinde İsrail'in işine yaramaktadır. Bu tür bir inkâr uluslararası incelemeyi saptırır ve İsrail'i küresel sahnede yasal sonuçlardan koruyarak askeri ve siyasi çıkarlarını korur.
Ancak Starmer ve Lammy'nin yaklaşımı Birleşik Krallık'ın iç hukuk kapsamındaki taahhütlerini temelden değiştirmemektedir. Örneğin, İsrail'in soykırımını inkâr etmenin, Birleşik Krallık'ın askeri ihracatını düzenleyen Stratejik İhracat Lisanslama Kriterleri üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Bu kriterler silah satışlarını kısıtlamak için soykırım tespitini gerektirmemekte, bunun yerine çok daha düşük bir eşik olan uluslararası insancıl hukuk ihlallerine odaklanmaktadır.
Benzer şekilde, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar, bir soykırımın resmen tanınıp tanınmadığına bakılmaksızın Birleşik Krallık iç hukuku kapsamında cezalandırılabilir.
Aksine, soykırım inkârcılığı Birleşik Krallık'ın çıkarlarını zedelemekte ve uluslararası itibarına zarar vermektedir. Starmer, inandırıcı soykırım tespitlerini tanımayı reddederek, Birleşik Krallık'ın güvenilirliğini zayıflatma ve uluslararası antlaşma ve yükümlülükleri yerine getirme taahhüdüne olan güveni azaltma riski taşımaktadır.
Her iki ismin de İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırımını inkâr etmeye kalkışması sürpriz değildir. Starmer ve Lammy, İşçi Partisi'nin kamuya açık son listesinde (grup son seçimlerden kısa bir süre önce listeyi web sitesinden silmeden önce) İsrail'in Dostları'nın parlamenter destekçileri olarak listelenmişti.
İsrail lobisi
Hem Starmer hem de Lammy İsrail yanlısı lobicilerden de önemli miktarda fon almışlardır. Starmer, Siyonizm'i “koşulsuz” olarak desteklediğini söylüyor ki bu da Siyonistler tarafından işlenen hiçbir savaş suçunun onu desteğinden vazgeçirmeyeceği anlamına geliyor.
Her ne kadar İşçi Partisi'nin İsrail Dostu milletvekilleri soykırım kavramını sadece İsrail'in yararına olacak şekilde yeniden tanımlamaya çalışsalar da, kişisel görüşlerinin bir önemi yoktur.
Birleşik Krallık hükümeti, soykırımın tanınması konusunda uzun süredir devam eden tutumunun, bunun hükümet tarafından değil mahkemeler tarafından belirleneceği yönünde olduğunu sürekli olarak teyit etmiştir.
Örneğin, İslam Devleti'nin Irak'taki Ezidilere yönelik soykırımını tanırken hükümet, “soykırım tespitlerinin hükümetler veya [parlamento gibi] yargı dışı organlar tarafından değil, yetkili mahkemeler tarafından yapılması gerektiği yönündeki tutumunu her zaman teyit etmiştir.”
Birleşik Krallık, Uygur Mahkemesi'nde Dominic Raab (dönemin başbakan yardımcısı) “yetkili mahkemelerin” UAD'yi de kapsadığını teyit etmiştir: “Soykırım tespitinin hükümetler veya yargı dışı organlar tarafından değil, yalnızca yetkili mahkemeler tarafından yapılması gerektiği hükümetin uzun süredir devam eden politikasıdır. Yetkili mahkemeler arasında Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı gibi uluslararası mahkemeler ve uluslararası adil yargılama standartlarını karşılayan ulusal ceza mahkemeleri yer almaktadır.”
Sonuç olarak Lammy ve Starmer'ın Gazze'deki soykırımla ilgili kişisel görüşlerinin ve soykırımı inkâr etmelerinin pek bir önemi yoktur. Birleşik Krallık'ın tutumu, soykırımın tespitinin siyasi tartışmaların değil mahkemelerin konusu olduğu yönünde olmuştur.
Muhtemelen soykırım
Uluslararası Adalet Divanı Gazze'de soykırım yapıldığına dair makul bir dava olduğunu tespit etmiştir.
Hem başbakan hem de dışişleri bakanı, UAD'nin bulgularını kabul etmek ve İsrail'in Gazze'de işlediği olası soykırımı kamuoyuna açıklamakla Birleşik Krallık'a karşı sorumludur.
UAD'nin makul soykırım kararının resmi olarak kabul edilmesinin Birleşik Krallık'ın İsrail ile olan ilişkileri açısından ciddi ve acil sonuçları olacaktır. İlk olarak, İsrail'e silah ihracatı lisansı verilip verilmeyeceğinin belirlenmesinde, İhracat Kriterlerinin “açık risk” şartının UAD kararı tarafından büyük ölçüde karşılandığı anlamına gelecektir.
Bu durum, silah satışlarının durdurulması için soykırım bulgusu gerektirmeyen ihracat kriterlerinin ikinci kriterinde ortaya konmuştur: “Alıcı ülkenin uluslararası insancıl hukuk belgelerinde yer alan ilgili ilkelere yönelik tutumunu değerlendiren hükümet, ürünlerin uluslararası insancıl hukukun ciddi bir şekilde ihlal edilmesi ya da ihlal edilmesinin kolaylaştırılması için kullanılabileceğine dair açık bir risk olduğunu tespit ederse ruhsat vermeyecektir.”
Bu, tüm ihracat lisanslarının derhal durdurulması gerektiği ve iç hukuk kapsamında Birleşik Krallık'ın artık savaş suçları ve soykırım işleyen İsrail'e destek sağlayamayacağı anlamına gelmektedir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Yasası 2001'in 52-55. Bölümleri soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçların işlenmesine yardım ya da yataklık etmeyi suç haline getirmektedir. Buna elbette Gazze üzerinde keşif uçuşları yapmak ve askeri yardım teklif etmek de dâhildir.
Dışişleri Bakanlığı memurları, İngiltere'nin İsrail'in savaş suçlarına artan suç ortaklığı hakkında konuşmak için giderek daha cesaretli hale geliyor ve İngiltere'nin İsrail'e devam eden silah ticareti konusunda Yüksek Mahkeme tarafından hızlandırılmış bir yargı incelemesi verildiğinden, Keir Starmer'ın sonunda UAD'nin Gazze'de soykırımın makul bir şekilde gerçekleştiğine dair ara kararını kabul etmekten başka seçeneği kalmayabilir.
*Ayesha Khan, kendini Müslüman karşıtı nefrete karşı mücadele etmeye adamış bir kuruluş olan Legal Action for Peace'in Direktörüdür.
HABERE YORUM KAT