Birleşik İslam Devletleri
Son yıllarda bazı Rus uzmanları da olmak üzere gelecekle alakalı kehanette bulunuyorlar ve bunlardan birisi olarak ABD’nin ismini şöyle değiştiriyorlar: Amerikan Dağınık Devletleri...
İkinci Abdulhamid Han’dan itibaren ittihad-ı İslam veya Panislamizm siyaseti Müslümanların kızıl elması olmuştur ve el’an da devam etmektedir. Bediüzzaman gibi bazıları o dönemde ABD’nin Osmanlıca karşılığı olan Cemahiriyye-i Müttefika-yı Amerika misali bir İslam Birleşik Devletleri hayal ederler. Ve ABD misali Bediüzzaman Cemahiriyye-i Müttefika-ı İslamiyye/İslam Birleşik Devletleri formülünü ortaya atar. Bu hususta seleflerini sayar ve bunlar arasında Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh gibi zevat da vardır. Mısır’da da Hasan el Benna aynı dönemde yine İslam birliği için benzeri bir formül ortaya atar ve bu formüle Usbetü’l Ümem el İslamiyye der. Yaklaşık aynı manaya gelir ve onun bu bağlamda selefleri de Muhammed Ferid ve Mustafa Kamil gibi el camiatü’l İslamiyye yani İslam birliği taraftarlarıdır. Onlar da İngilizlerin yayılmacı siyasetlerine karşı çareyi Osmanlılarla iltisak politikasında bulurlar. Bu mukaddimeden sonra merama ve sadede gelecek olursak; gerçekten de Hasan el Benna ve Bediüzzaman’ın rüyaları gerçek mi oluyor? Hayaller gerçeklerin çekirdekleri olduğuna göre niye olmasın? Tabiidir ki, onların buradaki formülleri İslam alemiyle alakalıdır. Lakin ümmeti davet konusunda ise başka bir bağlam vardır. Bu bağlamda, Hazreti Peygamberin müjdesiyle, ümmeti icabeti gece ve gündüz gibi bütün dünyayı deveran edecektir. Müslüman olmadık yer kalmayacaktır. Hasan Asiri isimli zat El Vilayat ül Müttehidetü’l Amerikiyya el İslamiyye diye bir makale yazmış ve demografik olarak geleceğin yegane gücünün Müslümanlar ve İslam olduğunu ortaya koyuyor. Demografik gelişmeler bu vetire üzerine devam edecek olursa çok geçmeden çeyrek yüzyıl içinde Avrupa bu yapısıyla ortadan kalkacak. Zira Avrupa’nın bu yapısının devamı için nüfusunun ortalama büyümesinin yüzde 2.1’de seyretmesi gerekiyor. Lakin bu büyüme Avrupa kıtasında ortalama olarak 1.3’ü geçmiyor. Bu, çeyrek yüzyıl içinde Batı medeniyetinin ölümü anlamına geliyor. Avrupa’nın nüfus olarak kendisini toparlaması ise ancak 80 ile 100 yılı bulur. Halbuki, bu zaman diliminde Avrupa afiyetini kazanmış olsa bile dünyanın dengesi baştan aşağı değişecektir.
Bununla birlikte, Avrupa’da nüfus yüzde 2.1 büyümenin altına düşse ve yüzde 1.3’de kalsa bile nüfus hareketliliğinde bir azalma olmuyor. Bu eksiği ve gediği telafi eden unsur ise nüfus göçü. Göçmenlerin büyük ekseriyeti de Müslüman. Bu durumda Bernard Lewis’in 2004 yılında Die Welt gazetesine yapmış olduğu kehanet kendisini doğrulamış oluyor. O bunu kışkırtma makamında yapsa bile demografik gelişmeler onu doğrular nitelikte. Avrupa bugünkü demografik yapısıyla ortadan kalkarken farklı bir demografik yapı ile yoluna devam edecek gibi görünüyor. Bu yeni yapıda Müslümanların payı büyük. Fransızların nüfus artışı Avrupa’nın ortalamasının biraz üzerinde seyrediyor: Yüzde 1.8. Lakin Fransa’daki Müslümanların artışı ise yüzde 8.1. Yani Fransa’da Müslümanların nüfusu her bir Fransıza karşı en az 4 Müslüman şeklinde tezahür ediyor. Yirmi yaşın altındaki Fransız nüfusunun yüzde 30’u Müslüman. Yani her üç genç Fransızdan birisi Müslüman. Paris, Nice ve Marsilya gibi büyük şehirlerde ise bu oran yaklaşık yüzde 45’leri buluyor. Buna göre, Fransa er geç 2039 yılında Müslüman bir ülke haline geliyor. Hollanda’da ise doğanların yüzde 50’si Müslüman asıllı. Buna göre 15 yıl içinde Hollanda nüfusunun yüzde 50’si Müslümanlardan müteşekkil hale geliyor. Rusya’da ise resmi olarak 23 milyon Müslüman var. Buna göre her beş Rus’dan birisi Müslüman. Bu bağlamda olmalı, Ferid Esadullah, Müslüman Moskova adıyla bir kitap kaleme almış. Ve çok yakın bir gelecekte Rus ordusunun yüzde 40’ı Müslümanlardan müteşekkil hale gelecek.
Belçika nüfusunun yaklaşık yüzde 25’i Müslüman. Ve yine Almanya, veriler ve vetire aynen devam edecek olursa Hasan Asiri’ye göre, en geç 2050 yılına kadar bir İslam ülkesi halini alacak. Daha önce de yine kışkırtıcı bir biçimde bazı Alman gazeteleri 2050 yılında Almanya’yı bir Türk mü yönetecek diye yazılar kaleme almışlardı. Köln’de yabancı düşmanlarının engelleme çalışmalarına rağmen Avrupa’nın en büyük camilerinden birisi yapılıyor. Artık selatin camileri geleneksel İslam ülkelerinden ziyade oralarda yapılıyor. Hiçbir askeri eyleme gerek kalmadan yarım yüzyıl içinde Avrupa bir İslam diyarı ve kıtası haline geliyor. ABD’de de gelişmeler böyle. Oradaki nüfus artışı yüzde 1.6 civarında yani Avrupa’dan biraz fazla. Müslümanların bu ülkedeki nüfusları 1970’li yıllarda 100 bin iken 2008 yılı itibarıyla 9 milyonu buldukları varsayılıyor. Yapılan tahminlere göre, gelecek 30 yıl içinde ABD’deki Müslümanların sayısı 50 milyonu bulacak. Katolik Kilisesi daha önce yapmış olduğu bir araştırmada İslamiyetin tahminlerin ötesinde geliştiğini ve aynı nüfus hızıyla yola devam etmesi halinde 7 yıl içinde Hıristiyanlığın yerini alacağını ve dünyadaki en büyük din kitlesi haline geleceğini öngörmüştür. Dolayısıyla kimse endişe etmesin ve kimse Allah’ın dini konusunda kuruntuya düşmesin ve mühendisliğe gitmesin. O emin adımlarla Allah’ın inayetiyle ilerliyor, yoluna devam ediyor. Bu gidişle ölümü halinde Bernard Lewis’in gözleri arkada kalacak. Hasan Asir’in asıl sorduğu soru şu: Müslümanlar en büyük güç olduklarında sorumlu davranabilecekler mi ve bu mevcut medeniyetten daha iyisini ortaya koyabilecekler mi? Geleceğin Müslümanının cevaplandırması gereken sual budur (.alarabiya.net/views/2009/08/09/81237.htm.) Bu müjdelerden bir kısmı T. J. Winter (Abdülhakim Murad)’ın Timaş Yayınları arasında çıkan Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulmak adlı kitabında da yer almaktadır.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT