Birinci yılında 27 Nisan 'Sanal' Muhtırası…
Bir yıl önce bugün Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tur oylaması yapılmış; gece yarısına doğru ise Genelkurmay'ın internet sitesinde bir “sanal bildiri” yayınlanıvermişti…
Siyasi tarihimize “27 Nisan e-muhtırası” diye geçen bu demokrasi dışı hadise perde arkası itibarıyla “TSK'yı bağlamayan” bir “oldubittiye getirme” bildirisiydi!
Neticede, “27 Nisan Sanal Bildirisi” tümüyle başarısız bir girişimdir…
Hükümet, 28 Nisan'da dik duran bir açıklamayla “sanal muhtıra”ya ve “darbelerden fal tutanlara” gereken cevabı vermişti…
27 Nisan Olayı ile dört gün sonrasında Anayasa Mahkemesi'nin “367 Şartı”nı haklı bulan kararı; tam tersi bir etki doğurup 22 Temmuz seçimlerinde AKP'nin oy patlaması yapmasına neden olmuştu...
27 Nisan “sanal muhtırası”nın “bir gece ansızın gelebilirim” demeye getiren içeriğinin üzerine atlayıp, olayın aslında ne olduğuna hiç kafa yormayan ve Ordu'dan “üç vakte kadar” darbe bekleyenler fena halde yanılmışlardı…
“E-Muhtıra”nın gerçek bir muhtıraya dönüşeceği kehaneti üzerinden yürütülen “güdüleme”lerle, hem sol hem de sağ kesimden “korkutulanlar” da…
Sonrasında “uzlaşma dolmuşu”na bindirilenler de…
Abdullah Gül'ün gecikmeli de olsa Çankaya Köşkü'ne çıktığını gördüklerinde; nasıl da yanıltıldıklarını ve dolduruşa getirildiklerini algılamışlardı!
***
Bu satırların yazarı…
Bir “iyi saatte olsunlar” mensubunun 27 Nisan günü öğle saatlerinde Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar'a telefon ederek Çankaya oylamasına katılmamaları yönünde tehditler de içeren kuvvetli telkinlerde bulunduğunu o günlerde ısrarla vurgulamıştı…
Her iki lider de böyle bir sürecin yaşanmadığı iddiasındaydılar…
Erkan Mumcu “vicdanlarının sesine uyarak 367 oylamasına katılmadıklarını” öne sürüyordu…
Oysa, telefon trafiği 25 Nisan gününden itibaren yoğunlaşmıştı…
O gün Anavatan MKYK'sı toplantı halinde iken, saat 16'dan sonra Mumcu'ya gelen telefonların Anavatan genel başkanını nasıl etkilediğinin en önemli şahidi Hüseyin Kocabıyık'tır…
Başlangıçta 367 şartına hiç itibar etmeyen Mumcu kısa süre içinde tam tersi bir fikri savunur hale gelivermişti…
Mumcu, 25 Nisan günü aldığı “tuhaf telefonlar” sayesinde bir “provokasyon karikatürü” olan “Teziç'e Saldırı” “kurmaca haberinden” de “kamuoyundan bir buçuk saat önce haberdar” edilmişti; ki o numara da “psikolojik harekat” hesabına dahildi!
Mumcu ve Ağar; “27 Nisan sanal muhtırasını pişirenler” cenahının baskıları sonucu Çankaya oylamasına katılmayarak “dönülmez akşamın ufku”ndaki yerlerini almışlardı…
***
Sabah'ın dünkü sürmanşetinde “27 Nisan e-muhtırası” ile ilgili bir yazı dizisinin anonsu vardı...
Anavatan'lı bir eski vekil, 22 Temmuz sonrasında Mumcu'ya “Biz neden 27 Nisan'da oylamaya katılmayıp bugünlere geldik? Bak, Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı Gül'ü ziyaret ediyor” diye sormuş…
Mumcu da şu cevabı vermiş: “Eğer Meclis'e girsek ve Çankaya seçilse askerin zorunlu ikamet için götüreceği yerler de isimler de belliydi. Gidecek kişiler arasında senle ben de vardık!”
İşbu sözler, yalanlamış olsa da Mumcu'nun “darbe ile korkutulduğu”nun ispatıdır!
Buradaki temel husus ise şudur: Gül ilk aday olduğunda 367 Hurafesi ile Çankaya oylaması sakatlandı, ama netice itibarıyla ne oldu?
Gül, Çankaya'ya çıktı: Darbe, muhtıra, zorunlu ikamet vesaire falan olmadı!
YÖK Eski Komutanı “YouTube”ların E-Teziç de bir gizli mahfilde “Çankaya'ya giderken yolda elektrikler kesilir araba devrilir” diyerek “Gül'ü oraya çıkarmazlar” babalanmaları yapmak suretiyle “alacakaranlık kuşağı” üslubuyla konuşmuştu, ya!
***
Demek ki neymiş?
Mumcu'yu “darbe olacak” diye tehdit edenler gerçekte egemen değillermiş!
Bir yıldır o “iyi saatte olsunlar” takımından “Ankara'nın Kaybedenleri” diye bahsetmemin sebebi işte budur!
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT