Biri bana "Yok böyle bir şey" desin!
Ne olur biri bana "Yok böyle bir şey" desin.
Ben bu toplumu tanıyorsam, bu toplum, ana muhalefet lideri gibi birisinin böyle bir işe kalkışmış olmasından dolayı sarsılır.
Hele, aile hayatı mazbut görünen birisinin, gizli mahallerde sadakati tahrip ediyor olması karşısında "Ne oluyor bu topluma?" tedirginliğine düşer.
Yazılanlara bakıyorum, "Evet, orada bir şeyler olmuştur ama orada ne olup bittiği hiç önemli değil", havasındalar.
Varsa yoksa bu işin görüntülerinin gizli yollarla çekilmiş ve servise konmuş olması!
Acaba böyle bir bakışın hemen bir adım ilerisinde şöyle bir yaklaşım yok mu?
- Keşke bu işi açıktan yapsaydı!
Berlusconi usulü!
Ya da Belçika'da eşcinsel evlilik yapan bakan gibi...
Mi?
Bakın cümleye:
"Baykal yatakta bir erkekle de yakalansaydı aynı şeyleri söylerdim: BİZE NE!" (Amberin Zaman, Habertürk, 11 Mayıs 2010)
Varsa yoksa Baykal'ın mahremiyeti! Baykal'ın siyasi geleceği. CHP. Siyasi komplo.
Ahlaki boyut hiç mi hiç konuşulmamalı.
Herkes, Olcay Baykal'ın, kızların, damatların, torunların, öteki cenahta adı geçen Nesrin Baytok'un, eşi Can Baytok'un olan biteni yüreklerinde hallettiğinden yüzde yüz emin.
Mi?
Keşke bu saydığım isimlerden birisi çıkıp, "Biz Baykal'ın böyle bir olay içinde asla yer almadığına inanmaktayız" dese...
Nesrin Baytok ve eşi bir şeyler söylese.
Baykal şöyle diyor:
"Yaptığım açıklamayı iyi okuyun. Orada her şeyi açıkça söylüyorum. Bu imal edilmiş bir komplodur. Mesken masuniyeti ihlal edilerek, eve girilerek, duvarlara, eşyalara kameralar yerleştirilmiştir; görüntüler alınmıştır. Sonra ileri teknoloji kullanılarak bu komplo imal edilmiştir. Yeni bir olaydır. 15 günün işidir. Ortada bir kaset yoktur. Sanki bir kaset varmış da üzerinde oynanmış değildir. Burası çok önemli. Ortada yıllarca bekletilen bir kaset yok. Duvarlara, eşyalara yerleştirilen kameralarla elde edilen görüntüler kullanılarak, yüksek teknoloji ile üretilmiştir."
Ne var bu sözlerde?
İtiraf mı inkâr mı?
Kasetin içine kimse girmesin, evet.
Peki, Baykal'ın bu sözleri, kasetin tam da göbeğinden verilen bir haber değil mi?
- Görüntüler taze imiş. (Hangi görüntüler?)
- Mesken masuniyeti ihlal edilmiş. Eve girilmiş. (Hangi eve girilmiş, hangi meskenin masuniyeti ihlal edilmiş. Deniz-Olcay çiftinin mesken masuniyeti mi?)
- Duvarlara eşyalara kameralar yerleştirilmiş, görüntüler alınmış. (Hangi eve kamera konmuş, hangi görüntüler alınmış? Deniz-Olcay çiftinin görüntüleri mi?)
Bu sözler, o kaseti çok daha var kılmıyor mu?
"Yüksek teknoloji ile üretilmiş" ise, hiç mevcut olmayan bir şeyden mi üretilmiş, yoksa mevcutlar arasında bir montaj mı yapılmış? Montajda elde bulunan malzemeler kime, neye aitmiş?
Bu soruları, bizzat Baykal'ın kendi ifadeleri ortaya çıkarıyor.
Yazılanlara baktığınızda "Ahlak ne ki?" gibi bir alt şuura tanık oluyorsunuz.
Onun için diyorum, "Öyleyse bu işler neden açıktan yapılmasın ki?"
Ortada, Baykal'ı istifaya zorlayan, CHP bünyesinde sarsıntılar oluşturan, Türkiye siyasetini allak-bullak eden bir hadise var.
Kim ne derse desin, bu önemli bir hadise ve onun merkezinde, o kasetteki iddialar yer alıyor.
Ya o kasette olan bitenin beş para etmez, yalan, yanlış, uydurma olduğunu söyleyeceksiniz.
Şu ana kadar "İçindekiler var olsa da o kaset kötü"den başka söz işitilmedi ne yazık ki...
Açık bir gerçek ki, o kasetin ediniliş şeklinin kötü olması, hadisenin vahametini ortadan kaldırmıyor.
Böyle bir hadise, Baykal gibi, toplum önünde bulunan kim olursa olsun, böyle bir yankı uyandırırdı.
Onun için diyorum, "özel hayat, aile mahremiyeti, mesken masuniyeti, yatak odası mahremiyeti" gibi sözleri, meşru olmayan ilişkiler için kullanıp, meşru olmayanları meşrulaştırmaya yönelmemek gerekiyor.
Ve onun için, diyorum, bu işte insanları, "Yok böyle bir şey, asla olmadı" diyerek tatmin etme yolunu seçmeliyiz. "Oldu ama içinize sindirin, artık çağ böyle. Liderler bile sadakatsizlik yapabilir" gibi bir yaklaşım, müthiş bir ahlaki duyarlılık katli olurdu.
Konunun siyasi boyutu üzerine yazılacaklar çok ama bu tür olaylar, bir alanı korurken, başka alanda tahribatla sonuçlanıyor.
Baykal bu işte topluma hizmet etmek istiyorsa ve gerçekten yanlış bir şeyler olduğu için istifa etmişse, "Yanlış yaptım, benden beklenmeyeni yaptım. Milletimden özür diliyorum ve aile sadakati mefhumunu bir kere daha yüceltiyorum" demeliydi.
Sonra da eşinden, ailesinden özür dilemeliydi.
Bu arada, CHP'lilerin, "Olur böyle şeyler, ey liderimiz, ne olursan ol, gel bizi kurtar bu dağınıklıktan, sensiz biz ne yaparız" gibi bir gözyaşı seline kapılmalarını da sağlıklı bulmadığımı belirtmeliyim.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT