‘Bireyselliğe Karşı Cemaat Olma Bilinci’
Özgür-Der Başakşehir Temsilciliğinde “Ayetler Işığında Hayat” program dizisinin Ocak ayı konuğu Sinan Ön oldu.
Ayetler Işığında Hayat programlarına devam eden Başakşehir Özgür-Der, bu ay da Bireyselliğe Karşı Cemaat Olma Bilinci konusunu ele aldı. Sinan Ön ’ün konuşmacı olarak katıldığı programın ana başlıkları ve kısaca değinileri şu şekilde;
Modern zamanların temel Nitelikleri
- Büyük bir bilgi selinde kalan insanların bağımsız düşünme alışkanlığını terk etmeleri ve yüzeysel olmaları, böylece sessizlik, yalnızlık ve mahremiyetlerinin tehlike altına girmesi
- Toplumun temeli olan ailenin rolündeki değişiklikler, anneliğin giderek daha çok ihmal edilmesi
- Reklamların baştan çıkarıcılığının toplumda başat rol oynaması, çabuk tatminin özendirilmesi ve tam anlamıyla tatminin mümkün olduğu yanılsamasının yaratılması
- Heyecan, uyarılma duygularının kısa patlamaları, çabuk şarj ve deşarj konusunda giderek artan bir arayış ve bunun çocukların kollandığı, sıcak ve güzel duyguların yerinin alması
- Toplumda uzun süredir durağan olan ölçütlerin kırılması ve bireyselleşmenin alabildiğince yaygınlaşması şeklinde kategorize ediyor.
“Kendi dünyamızdan ilaveler, değişiklikler yapmak ya da tespitlere katılmamak mümkün ancak vaka genel hatlarıyla sanırım bu. Modern zamanlar denilince konumuzla alakalı sayabileceğimiz nitelikler dünyevileşme, bireyselleşme ve yabancılaşma olsa gerek. Tabi ki bu kavramlarla varılmak istenen son durak ise özgürleşmedir.
Birçok düşünür yukarıdaki temel eğilimlere “narsisim kültürü” adını veriyor. Ahlaki rehberlik sistemi olan ailenin çöküşü, çatışmalarla yüzleşmek yerine uzlaşmayı seçmek ve içgüdüsel yani hayvani tatminin tırmandırılması bu kültürün sacayakları. Bu kültürün oluşturduğu teknik ve insan tipinin bakiyesi ise oldukça acı; iki dünya savaşı, soykırımlar, mülteci sorunu, işkence, yeryüzü ve gökyüzünün kirlenmesi vb. birçok örnek insanlığın hesabına yazılmış bakiyeler.”
Bireyci Kişilik
“Batının endüstrileşmiş şehir toplumları bireyci kişiliği ve egosantrik bir benlik duygusunu öne çıkarıyor. Birey merkeze yerleştirilirken, genelde toplumun bir parçası olma, daha özelde ise cemaat olma kimliği yok sayılıyor. Bu bireycilik farklılığa saygı duyuyor gözükse de özünde rekabetçi bir anlayışı yaygınlaştırıyor. Böylece kendine güvenme, rekabet, bireysel başarı insanın benlik saygısının ana kaynakları oluyor. Rekabette geri düşenler ise bu dünyada “tutunamayanlar” olarak kayıtlara geçiyor. Yaşam tarzı rekabete uygun olmayan bireyler “çürük elmalar” olarak ayrıştırılıyor, hoş görülmüyor ve üretim hatası olarak kabul ediliyorlar. En fazla toplumun kenarında bir yerlerde olabilmeleri mümkün hale geliyor.”
Özgürlük
“Bunların hepsi tılsımlı bir olgu için, özgürlük! Modern dönemlerin belki de en çok yüceltilen kavramı özgürlük. Devletler öyle olmadıkları halde özgür daha doğrusu bağımsız oldukları vehmiyle övünürlerken, bugünün çocukları ailelerinden özgürlük talep etmekteler. İnsanlar kararlarına meşruiyet kazandırmak adına “özgürce alınmış bir karar” diyebilmektedir.”
“Oysa yalnızca kişisel hayat söz konusu olduğunda bile özgürlük sorumluluğu beraberinde getirir. Özgürlük kişinin kendi yaptıklarından sorumlu olmasıdır. Bu yüzden çoğu insan özgür olmak isterken kendini kandırıyor. Onların istediği Rabbimizin rızası olmayan “başıboş olma” halidir, serbestliktir. Bedeli ödenmemiş hiçbir özgürlük, özgürlük değildir. Sorumluluktan arınmış özgürlük yerçekimsiz ortamda yürümeyi istemek gibi bir şeydir.”
Bilgisizlik ve Uzmanlar
“İnsanlar bu duyguların baskısından kurtulmak için pazarlamacılardan, yıldız falcılarından tavsiyeler almaya, kozmetik sektöründen tüyolar edinmeye, ekonomistlerden ekonomi tavsiyeleri alıp yönlerini bulmaya, ilişkilerinde kişisel gelişim uzmanlarına uymaya razı olmaktadır.
Tercihte bulunmanın, karar vermenin güçleşmesinin sebeplerinden biride, bilgisizlik olsa gerek. Çocuk yetiştirmekten haberi olmayanların çocuk edinmesi ebeveynlik uzmanlarına, insanlarla iletişim problemi olanların iletişim uzmanlarına mahkûm olması normal bir durum haline geldi. Modern dünyanın bu “normal” seyrine uyum sağlayamayanlar ise psikiyatristlere mahkûm!
Aile, akrabalık, arkadaş, ilim sahibi gibi olgularımız ise bugün sıradanlaştı. Hatta birçok kişi için küçük görülen bir anlayış olarak görülmeye başladı. Çünkü bu kimselere gidip sorunlarımız için çareler üretmesini beklemek acizlikle eşdeğer olarak algılanmaya başladı. Yabancı profesyonel karşısında (hasta ya da müşteri mahremiyeti gibi kavramlar bunun için var) duyulmayan mahcubiyetler, en yakınlarımız karşısında duyulmaya başlandı. Oysa hayatımızı profesyonelle değil aile, akraba, arkadaşlarla yaşadığımız unutuldu. Sorunların çözülmesi yerine derinleşmesi bu yüzden sanırım.”
Öfke ve İnisiyatif Alma
“Yine insanlar ne yaparlarsa yapsınlar öfke duygusunu ortadan kaldıramadıkları zaman kendilerine kızıyorlar. Oysa öfke arzu edilmese de toplumsal değişimi hızlandıran bir olgu. İnsanları öfkeden kurtarma çabaları, onları yatıştırıp, dikkatleri toplumsal meselelerden uzaklaştırıp bireysel meselelere yöneltmenin bir yoludur. Dünya üzerinde yaşananlara dönük gücümüz ve etkimiz giderek azalıyor. Özgürlüğü daha çok bireysel hayatımız, bedenimiz ve duygularımız üzerindeki bir kontrol ve seçim mekanizması olarak görüyoruz. Şişman olmamak, çirkin görünmemek katledilen, sürgün edilen insanlardan daha fazla bizleri etkiliyor. Öyle olunca birlikte hareket ederek dünyadaki zalimlere karşı mücadele yerine, yağlarımızı aldırarak ve estetik cerrahisinin imkânlarından faydalanarak hayatta var olmaya çalışıyoruz.”
Çözümsüz Değiliz…
“Bununla birlikte çözümsüz olmadığımızı da görmek gerekiyor. Bu gidişe karşı çıkmak her şeyden önce insan olmanın gereğidir. Ancak bunun için tek tek kişisel isyanların yetmeyeceği de görülmeli. Düzenin görülememiş yıkıcılıktaki silahları, askeri-siyasal-parasal gücü, saldırgan-bencil, fetişleştirilmiş ideolojisi karşısında “Donkişot’luk yapmakta” bir eylem ancak yeterli değil! Her şeyden önce birlikte hareket edebilmek gerekiyor.”
İslami Cemaat Olmanın Anlamı ve Gereği
“Bilindiği üzere insan sosyal bir varlıktır. Hatta kâinatta bitkilerden hayvanlara varıncaya kadar birçok canlı, topluluk halinde yaşamlarını sürdürürken; sosyal bir varlık olarak yaratılan insan cemaat olma erdemine çok daha uygun bir fıtrat taşımaktadır. İnsanın tek başına yaşaması ne fıtratına uygundur ne de onu ıslah edici niteliklerle donatarak yaratan Allah’ın yüklediği sorumlulukla bağdaşır. İnsan topluluğun içinde anlam bulan, topluluk tarafından anlamlandırılan sorumlu bir varlıktır. Bugün içinde yaşadığımız dünya ahlaktan ve Allah’tan koparılmış “bilgi” yoluyla kültürel, siyasal, sosyal, ekonomik manada Batılı bir anlayışla yorumlanmaktadır. Dünyanın son birkaç asırdır modern ve seküler temelde insanlığı ifsada uğratan güçlü bir kuşatma altında olması temel değerleri, insana Rabbinin yüklediği anlamı ve ona tevdi edilen sorumluluğu önemsizleştiriyor. Bu kuşatma ne yazık ki İslam milletinin fertlerini de düşünsel ve pratik boyutlarda fazlasıyla etkilemiş; direngen, vasat ve etkileyici bir topluluğun parçası olması gereken Müslüman şahsiyetin bireysellik girdabına kapılarak kişilik erozyonu yaşamasını hızlandırmıştır.”
Şuurlu Bir Birliktelik ve Taşıması Gereken Nitelikler
“Cemaat kavram olarak lügatte, toplanmak bir araya gelmek manasına geliyor. İslami ıstılahta ise vahyin yaşanması için peygamberin örnekliğinde, ortak ilke ve hedefler doğrultusunda, karşılıklı sorumluluk ilişkisine dayalı şura ve istişarenin esas olduğu şuurlu bir birlikteliktir. Birçok sacayağı üzerine kurulu olan bu şuurlu yapı, “iyiliği emir kötülükten sakındırma” görevini toplumsal planda üstlenen dinamik bir organizmadır. Cemaat olmak, Müslümanca yaşayabilme kararlılığının da bir tezahürüdür aynı zamanda. Zira böyle bir birliktelik bir karargâh olmayı sağladığı kadar bir sığınak, çabalarımızın anlam bulacağı sağlam bir dergâh olarak da anlam bulabilecektir.”
Varoluş Olarak İki Dünyalıyız
“Ahirete tarla oluşturacak sosyal dünyanın İslam’daki adı cemaattir. Bu şüphesiz mümbit bir tarladır ve Rabbimiz tarafından övülen bir emekle sürülmektedir. Biz namazlarımızda sürekli olarak bir cemaat olduğumuzu taahhüt eder ve Allah-u Teâlâ ile bu sözleşmeyi yenileriz; “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” Bununla kulluğu bir topluluk içinde “biz” ifadesiyle sadece Allah-u Teâlâ’ya yapacağımıza ve sadece O’ndan yardım dileyeceğimize söz vererek tevhit inancımızı vurgular, pekiştiririz.”
Program Soru Cevap Katkı kısmının ardından sona erdi.
Program videosu:
Haber: M.Furkan Gökçe
HABERE YORUM KAT