Birey, topluluk ve siyâset (1)
Türkiye, son demokratikleşme paketinin tartışmalarına gömülmüş durumda. Paketin içeriğini büyük bir coşku ile karşılayanlar kadar, onu yetersiz bulanlar ya da pakete tümden karşı çıkanlar var. Coşkulular, hiç kuşkusuz paketten somut kazanımlar elde edenler. Paketi geliştirilmesi gereken bir sürecin parçası olarak algılayan ve onu ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılayanlar azımsanmayacak kadar çok. Pakete toptan karşı çıkanlar ise hayli azınlıkta kalıyor.
Kişisel olarak ,paketin içeriğinin çok hassas ve pek çok parametreyi bir arada hesaplayan bir bakışla hazırlandığını düşünüyorum. Elbette daha ileri gidilebilir, çok daha büyük adımlar atılabilirdi. Eğer bu ihtimâl hayata geçirilseydi, beraberinde çok büyük sıkıntılar da doğurması da kaçınılmaz olurdu. Bir taraf derin bir tatmin elde ederken, diğer taraf ya da taraflar derin bir düşkırıklığına uğrardı. Sanırım, paket hazırlanırken düşünülen de buydu. Dolayısıyla , süreci açık uçlu bırakan, kolaycı ya da basitçi bir acelecilikten kaçınan bir yaklaşım benimsendi. Öte yandan Anayasal düzenleme gerektirmeyen, yasal ya da idârî tasarruflarla ilk elden kolayca yapılabilecek işlerin ya da düzenlemelerin önünü açılmak istendi. Fiilî olarak yaşanan, ama yasal düzeyde tanınırlığı olmayan durumların meşruluğunu sağlamaya öncelik verildi. Bundan sonra, geliştirilecek yeni müzâkerelerle ve sağlanacak yeni oydaşmalarla kapsam genişletilebilir.
Doğrusu, iyiniyet ekseninde, yapılanları küçümsememek ve geliştirilmesi yönünde destek vermek gerekiyor. Ama benim üzerinde durmak istediğim bir başka husus var. Daha önceki bazı yazılarda değindiğim, ama gâliba yeteri kadar açamadığım bir husus bu. Türkiye'de , 'demokratikleşme' olarak tanıdığımız , ama benim daha çok 'yatışma', 'uzlaşma' ve 'oydaşma' gibi siyâsal kültür terimleriyle anmak istediğim sürecin geleceğinde yaşanmasını çok muhtemel gördüğüm bazı tıkanıklıklardan söz edeceğim.
Türkiye'nin siyâsal gündemine son on yıllarda topluluk-devlet gerilimleri hakim oldu. Bugün siyâset hala bu düzeyde algılanılıyor ve konuşuluyor. Bunu yadırgamıyorum. Geçen yüzyılda siyâsal iktidarlar güçlü topluluk siyâsetleri yürüttüler. Yâni siyâsetin modern yüzü ya da iddiası olarak yurttaşlık ya da sınıfsal bağlar merkezde değildi. Siyâsal toplum yurttaşlar ya da sınıflar arası bir şirketleşme değil; yurttaşın ve sınıfın içinde massedildiği topluluklar arası ilişkiler olarak algılandı, tasarlandı ve yürütüldü.
Sonuç, avantajlı topluluklarla , avantajsız topluluklar arası kavgalar oldu. Avantaj ; duruma göre elden ele geçti. Hiç kuşkusuz en büyük topluluk 'ulusal' ya da 'millî' olarak tanımlanan topluluk ve onun hâkim değerleriydi. En büyük gerilim de zaten bu ikisi arasında yaşandı. 'Ulusal' 'millî'yi; 'millî ise 'ulusal'ı dışladı. Alt topluluklar, bu büyük topluluklar karşısındaki pozisyonlarına göre tanımlandı. Kimi kez içerildiler; ama çoğu kez de dışarıda kaldılar. Bugün gerek 'Alevi', gerek 'Kürt' sorununda bu kısmi ithâlâtlar; ama daha yaygın olarak ihrâcatların derin etkileri hissediliyor.
Kültürpolitik çağın makro ve mikro topluluklar arasındaki gerilimleri iyiden iyiye açığa çıkardığını görüyoruz. İçinde bulunduğumuz süreç, bir yandan millî olan majoris pars'ın artık iyice küçülen 'ulusal'ı demokratik olarak geriletmesiyle sonuçlandı. Şimdi ise bu makro ve mikro topluluklar arasındaki gerilimlerin yatıştırılmasına çalışılıyor. Ama benim gördüğüm arılandığımız ulusalcı vesâyetin yerine topluluk vesâyetçiliğinin geçmeye başlamasıdır. Bu kavga topluluk içinde yaşanan , çoğu kez dışarıya sızmayan ve perdelenen bir gerilimdir. Bu hem majoris pars hem de minoris pars için geçerli gözüküyor. Topluluk oligarkları şimdilik topluluklar arası gerilimleri sıcak tutarak bu iç sorunları perdeliyor.
Ama güçlü belirtiler, özellikle de Türkiye'nin toplumsal-kültürel dinamikleri hesaplandığında daha temel sorunun sandığımız gibi topluluklarla –devlet arasında olmaktan çıktığını gösteriyor. Bu çok açık gözlenemiyor belki. Ama uç veriyor. Son Gezi olaylarının öğretici tarafı da burada. Türkiye , yakın gelecekte bireyler arası; birey-topluluk arası sorunların ağırlığına tanıklık edecek. O halde ileri demokrasi açılımlarının bunu özellikle dikkâte alması gerekiyor. Devam edeceğiz....
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT