Bir yanlışı düzeltiyorum
Hürriyet'in Almanya ile iyi ilişkileri, öyle anlıyorum ki, kelle almaya devam edecek: Hürriyet'in Almanya baskısının başındaki kıdemli gazeteci Kerem Çalışkan da görevden ve gruptan ayrılmak zorunda bırakılmış... Konuyu gündeme taşıyan Yiğit Bulut, bunu, Hürriyet yayın yönetmeni ile Bild gazetesinin başındaki Kai Diekmann'ın yakın dostluğuna bağlıyor...
İlginç, ama tespitinin doğruluğundan kuşkuluyum.
Biliyorsunuz, şimdilerde Haberturk gazetesinde yazan ve televizyonunda program yapan Yiğit Bulut yakın zamana kadar Doğan Medya Grubu'nun önemli isimlerindendi; Vatan ve Referans gazetelerinde yazıyor, CNN-Turk'de hergün görüş açıklıyordu.
Meğer kendisinin ayrılmasına kadar varan süreçte bir 'Almanya' öyküsü varmış: Hürriyet-Almanya'ya katkıda bulunmasını istemişler; o da oraya özel yazılar yazmaya başlamış... Bir ırkçı saldırı üzerine “Yak bir Türk” başlıklı bir yazı yazmış, Kerem Çalışkan yazdığını manşete çekmiş...
Şimdi ikisi de gruptan ayrılmış durumdalar ve “Bizi Almanya'da kim istemedi?” sorusuna “Kai Diekmann” cevabını veren Yiğit Bulut... Diekmann Hürriyet yönetmenini ziyaret etmiş, o da iplerini çekmiş...
Bild yönetmeninin böyle bir konuda araya girmiş olacağını, Hürriyet yönetmeninin de “Atın” demiş olacağını sanmam. Grubun iki önemli ismini tasfiyeyle sonuçlanacak süreç biraz daha farklı yaşanmış olmalı. Gazetenin Almanya baskısının başına kim gelecekse gelsin, önceden çerçevesi belirlenmiş ilkeler dışına taşar ve 'entegrasyon' sözcüğü Almanya'da nasıl anlaşılıyorsa onu bozacak yayınlar yaparsa, o kişi mutlaka tasfiye edilir.
Almanlar ülkelerinde basılan Hürriyet'e olağanüstü özel önem veriyorlar. Bunun en yakın tanıklarından biriyim ben... Yıllar ve yıllar boyu Türk-Alman ortak toplantılarında Hürriyet'in Almanya'da nasıl 'şoven' bir yayın çizgisi izlediğine dair şikâyetler dinledim; “Almanya'da yaşamayan birine yayını teslim ederseniz böyle olur” tespiti eşliğinde...
Şikâyetlerin odağındaki isim Hürriyet-Almanya'yı İstanbul'da hazırlayan Ertuğ Karakullukçu'ydu. Sonunda Almanlar muratlarına grubun Ertuğ Karakullukçu'yu kendilerinin karşısına çıkardığı bir toplantıyla erdiler. Bir kocaman masa çevresinde toplanmış Almanlar, aralarında benim de bulunduğum bir grup Türk gazeteci önünde, Hürriyet-Almanya yönetmenini topa tuttular...
Az sonra görevden alındı Ertuğ Bey ve Almanya ile Doğan Grubu yakınlaşması öylece başladı. Alman Cumhurbaşkanı Rau Türkiye'ye geldi, ama Türkiye'yi mi resmen ziyaret etti, yoksa Aydın Doğan'ı mı, tam ayırt edilemedi. Sonrasında seçilen her yeni Alman cumhurbaşkanı ve başbakanın ilk yaptığı işlerden biri Aydın Bey'le yanyana fotoğraf çektirmek oldu.
Doğan Grubu başka ülkelerin şirketleriyle de ortak elbette, ama bugün en yakın ticari ortakları Alman şirketleri... Alman bürokrasisinin belgeleri resmi muhataplarından önce Hürriyet'in eline ulaşıyor...
Bu gelişmenin ilk etkisi şu oldu: Hürriyet-Almanya'nın Almanlar'ın 'şoven' bulduğu yayın çizgisi değişti; çizgiyle birlikte tiraj da bayağı aşağılara düştü.
Ne beklersiniz bu durumda, eski 'tutulan' çizgiye dönülmesini ve eski 'başarılı' yayın yönetmeninin göreve iade edilmesini, değil mi? Öyle olmadı. Daha önce de yazmıştım: Bir Almanya ziyaretimde, verilen resmi yemekte, yanıma düşen Alman devletinin bir temsilcisi Hürriyet'in yeni yayın çizgisini övünce, o gün internet sitelerinin verdiği “Ertuğ Karakullukçu'nun gruba döndüğü” haberini kendisine ilettim. Muhatabım şöyle bir durdu ve sakince, “Öyle bir şey olamaz” dedi.
İnternet siteleri değil muhatabım doğru çıktı: Ertuğ Karakullukçu bir daha Hürriyet-Almanya'ya dönmedi, dönemedi...
Nasıl biri olduğunu Serdar Turgut'tan dinleyelim: “Bir zamanlar gazetesinin Almanya baskısının başındaydı Ertuğ. Tüm Almanya'ya karşı milliyetçi bir savaş açmıştı. Onlara faşist muamelesi yapıyordu ve kısasa kısas yöntemini uygulayarak onların anlayacağı dilden konuşuyor, başlıklar atıyordu. / Almanlar onu kaç kez istenmeyen insan ilan etmişlerse de pek amaçlarına ulaşamadılar. (..) Uzun yıllar boyunca Türkiye ile Almanya arasında var olan yüzlerce problemin ilk iki sırası hiç değişmedi. Bunlar 1- Türkiye'nin AB üyeliği 2- Ertuğ problemiydi.”
Anlamadığım şu: Hürriyet-Almanya'da çoktandır “Yak bir Türk” türü bir manşet atılamayacağını bilmiyor muydu kapının önüne konulan ya da ayrılmak zorunda kalan meslektaşlarımız? Bilmiyorlarsa, çok üzülürüm. Üzülürüm, çünkü burada çıkan neredeyse yarım düzine yazımı gözden kaçırmışlar demektir.
Her şeye tahammül edebilirim de, dikkate alınmamaya, hayır...
Hürriyet'in yayın yönetmeni, ilân da ettiği üzere, hayli zamandır beni okumuyor; bu sebeple yanlış yere suçlanması karşısında kendisini nasıl aslanlar gibi savunduğumdan haberi olmayacak. Olmasın, ben zaten herkes bilsin-okusun diye yazmıyorum.
Bana sizler yetiyorsunuz.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT