Bir Turnusol Kâğıdı Olarak Gazze Direnişi
Gazi Sıfatı Hiçbir Beldeye Gazze Kadar Yakışmadı
Şu bir gerçek ki, son yüzyılda İslam dünyasında en ciddi işgal çabasının olduğu yer Filistin olduğu gibi, en ciddi ve sürekli direnişin olduğu yerde Filistin olmuştur. Yılanın avını bir bütün halinde canlı yutup, bilahare midesinde yavaş yavaş sindirmesi gibi; İsrail denen terör çetesi de, batılı efendilerinin sınırsız ve kayıtsız şartsız desteği ve İslam dünyasındaki batı aşıkları ve işbirlikçilerinin ihaneti ile işgal ettiği Filistin’i, süreç içinde yavaş yavaş sindirmeye çalışmaktadır.
Kısmen başarılı olduğu bu süreçte, ilk günden bu güne kadar hep İslami direniş hareketleri gerçek manada İsrail’in karşısında durmuş, batının ve İsrail’in tekerine takoz koymuşlardır. Laik karakterli, ulus yada vatan adına kısmi direnişler olmuşsa da, kısa sürmüş ve sonunda neşet ettikleri batıya teslim olmuşlar ve Filistin’i satmışlardır hep.
Nitekim bu gün, menşei laik ve sol bir hareket El Fetih’in, Abbas liderliğinde İsrail’e Filistin’i satmak için can attığı, fakat Hamas’ın varlığı ve duruşu nedeniyle bunu gerçekleştiremediği gözümüzün önünde cereyan eden bir vakıadır. İşgalin ilk gününden bu güne her daim İslami hareketler İsrail’i durdurduğu gibi, günümüzde de bu hareketlerin son halkası durumundaki Hamas liderliğindeki Gazze’nin onurlu halkı, adeta demir bir leblebi gibi İsrail’in midesine oturmuş ve hastalandırmıştır.
Gazze direnişi gerçekten emsalsiz bir direniştir. Bu direniş ne vatan savunması, nede başka bir davanın neticesidir. Sadece ve sadece Allah’a ve ahirete yakınen imanın mücessemleşmiş bir eseridir.
Direnişin Gücü Ve Onuru
Teorik olarak hep söylenen bir gerçek, son Gazze direnişi ile bir kez daha pratik olarak teyit edilmiştir. Batı ve batının İslam dünyasına saplanmış hançeri olan İsrail karşısında kesintisiz direnişten başka hiçbir kurtuluş yolu yoktur. Batının hayvani çıkarlarından başka hiçbir ahlaki değeri olmadığı gibi, hassaten Müslümanlara karşı tarihten gelen haçlı kini bilinçaltını beslemektedir. Batı Amerika’da, sadece hayvani çıkarları nedeniyle, geçmişte kini olmadığı halde yerli halkını neredeyse tamamen yok etmiş iken, geçmişten kaynaklanan kuyruk acısı ve aşağılık kompleksi bulunan Müslümanlara insaf ve adaletle davranmasını beklemek saflık ve ham hayaldir.
Burada bir hususun üzerinde hassaten durmak gerekir. Filistinli Müslümanlar aslında sadece İsrail ve Yahudilerle savaşmıyor. Batının taşeronu olarak İsrail’le savaşıyorlar. İddia edildiği gibi Yahudiler ve İsrail batıyı yönetmiyor. Batı Yahudiler ve İsrail’i Müslümanlara karşı taşeron olarak kullanıyor. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası Yunanlıları Osmanlıya karşı kullandığı gibi.
Batı bu şekilde bir taşla iki kuş vuruyor. Hem kendi içinde her daim bir hastalık ve parazit olarak gördüğü Yahudilerin kendisine olan maddi ve manevi zararlarından azade olup, Yahudileri fiziken ve manen kendi dışına atıyor; hem de Yahudileri Müslümanların karnına bir bıçak gibi saplayıp, İslam dünyasını içten çökertmeye, zayıflatmaya, kontrol altında tutmaya çalışıyor. Yani Yahudiler batıyı değil, batı Yahudileri kullanıyor aslında.
İmanın Gücü Çeliği Bir Kez Daha Yeniyor
Gazze saldırıları ve direnişi vesilesiyle, 33.Ahzab Suresi 21’den 27’ye kadar olan ayetlerde bildirilen ve peygamberimiz ile ashabının defalarca pratiğe aktardığı şu gerçek bir kez daha teyit edilmiş oldu. Dünyayı imtihan yurdu görüp, gerçek hayat olan ahirete yakinen iman eden(er)lerin karşısında acziyet ve yenilgi kaçınılmazdır. Mehmet Akif’in ifade ettiği gibi, iman dolu göğüslerin çeliği yenmesi ve er geç hakkın muzafferiyeti mukadderdir.
İlginçtir, ilgili ayetlerde de değinildiği gibi, peygamberimiz devrinde de Yahudiler İslam’ın karşısına kendi güçleriyle çıkamamışlar, o dönemde Müşrik Araplarla işbirliği yaparak, onların taşeronluğunu yapmaya yeltenmişler ve bu ihanetleri nedeniyle yurtlarından sürülmüşlerdir. İhanetlerinin cezasını peygamberimiz devrinde tattıkları gibi, işgal ve zulümlerinin cezasını eninde sonunda bu devirde de tadacaklar ve geldikleri yerlere geldikleri gibi gideceklerdir inşaallah.
3.Ali İmran Suresi 139’dan 143’e kadar olan ayetlerde açıklandığı üzere, Yüce Allah günleri insanlar arasında çevirmekte olup, batının ve İsrail’in günlerinin çevrileceği ve devrilecekleri günlerde bir gün gelecektir, er yada geç.
Gazze Direnişi Turnusol Kağıdı Gibi Tüm Foyaları Açığa Çıkarıyor
Turnusol kağıdı, çözeltilerin asitlik ve bazlık durumunu anlamak için kullanılır. Kağıdı çözeltiye batırdığınızda, çözeltinin karakterinin asit yada baz olmasına ve derecesine göre kağıdın rengi çeşitli renkler alır ve deneyi yapan kişi, çözeltinin asit yada baz karakterde olduğunu ve derecesini anlar.
Gazze direnişi küresel çaptaki tüm aktörlerin sahih İslam’a ve direnişine bakışı konusundaki gerçek niyetlerinin ortaya çıkmasına vesile olduğundan bir turnusol kağıdı işlevi görmüştür.
Kudüs ve Filistin davası yıllarca batı aşığı ve uşağı Arap rejimlerince ve krallıklarınca halkları nezdinde meşruiyet sağlamak için tepe tepe kullanıldı. İlk günden itibaren Filistin’de direniş gerçekleştiren İslami hareketler hep bu batı aşığı ve uşağı rejim ve krallıklarca arkadan hançerlenerek etkisiz bırakıldılar. Eğer başta Suriye, Ürdün, Mısır olmak üzere bu batı aşığı ve uşağı rejimlerin ihanetleri olmasaydı, Filistin İslami direnişi daha ilk günlerinde başarıya ulaşacak ve 1948’de İsrail diye bir devlet kurulamayacaktı bile.
Lakin bu rejim ve krallıklar bu ihanetlerini son yıllara değin ustalıkla gizlemeyi başardılar. Bir yandan Filistin İslami direnişini arkadan vururken, bir yandan da Filistin davasını kullanarak halkları nezdinde meşruiyet devşirebildiler.
Bu oyun son yıllarda fark edilmeye başlanmışken, özellikle 4 yıl önce ortaya çıkan Ortadoğu intifadası sürecinde iyice su yüzüne çıktı. Gelinen noktada artık bu rejim ve krallıkların hiç birisi gerçek yüzlerini gizleyemiyor, iktidarlarını kaybetme korkusu ve paniği içinde açıktan Filistin’i satmaya, İsrail’le beraber Filistin direnişini yıkmaya çalışıyorlar.
Ama korkunun ecele faydası yoktur. Bu ihanetlerin bariz şekilde ortaya çıkışının, bu rejim ve krallıkların 100 yıllık hainliklerinin halklarınca idrak edilişinin mutlaka çok ciddi etkileri olacak, er yada geç bu rejim ve krallıkların yıkılmasına ve gerçek direniş hareketleri olan İslami hareketlerin bu memleketlerde iktidara gelişine yol açacaktır inşaallah.
İran’ın Kudüs Ve Filistin Edebiyatının Cilaları Dökülürken
İsrail’in kuruluşundan itibaren İslam dünyasında, kendisine düşman görünmekle beraber aslında dost olan işbirlikçi rejim ve krallıkların yanında, kendisini açıktan destekleyen iki gerçek dostu ve ortağı vardı. Her ikisi de laik, batıcı ve batı işbirlikçisi olan bu rejimlerden birisi T.C. rejimi iken, diğeri İran Şahlığı idi. Perslerin tarihten gelen ve muhtemelen mensup oldukları Şii mezhebinin Sünnilere göre azınlıkta kalmalarının etkisiyle perçinlenen Yahudi dostluğu, İran Şahlık rejimini ABD ve İsrail’e en önemli müttefik kılmıştı.
1979 İran İslam Devriminin Ümmetçi söylemi, İsrail’e karşı çıkmaya, ilişkileri kesmeye ve İsrail’in yok edilmesi gereken bir çete olarak nitelenmesine yol açtı. Bu söylem Sünni bloğun önce İslamcı kesimlerinde ve süreç içinde tüm Sünni blokta ciddi bir karşılık buldu ve mevcut İran rejimi son yıllara kadar Ümmetçiliğin, Kudüs ve Filistin davasının bayraktarı olarak algılandı ve büyük itibar kazandı.
Lakin özellikle 2000’li yıllardan sonra mevcut İran rejiminin rotasının Ümmetçilikten Şiiciliğe kaymaya başladığına ve Ümmetçilik siyaseti ile kazandığı itibarı Sünnileri Şiileştirme çabalarına araç haline getirdiğine dair belirtiler ortaya çıktı. Özellikle 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali ile ciddiyet kazanan bu belirtiler, 2011 Suriye intifadası ile ayyuka çıktı. Suriye’deki 3,5 yıllık direnişte, direniş ekseni bahanesi ile zalim ve gaddar Esed rejimini kayıtsız şartsız destekleyen İran rejimi ve Şii bloğun, aslında ümmet ve Filistin diye bir davası kalmadığı netleşmiş oldu.
İran’ın devrimden 2000’lere kadar Ümmetçilik mi yaptığı yoksa Ümmetçilik takiyyesi altında Şiicilik mi yaptığı hususu tartışılabilir (ve mutlaka tartışılmalıdır). Lakin şu anda gelinen durum itibarıyla İran rejimi ile Şii bloku oluşturan ekseriyetin artık Ümmet diye bir derdinin kalmadığı, Müslümanlar ya Şii olsun yada hiç olmasınlar noktasına geldiği; Şii olmayan Müslümanlara putperestleri, Yahudi ve Hristiyanları tercih ettiği çok açık. Bu nedenle İran ve Şiilerin ekseriyeti için, Sünni Filistin’den, Yahudi Filistin evla olduğu ortadadır.
Durum kör göze parmak misali ortada. Batı ve İsrail ile kaş göz işaretleriyle anlaşmaya çalışan İran rejiminin, direniş eksenini korumak bahanesiyle Suriye ve Irak’a her türlü müdahaleyi yaparken, adına destanlar düzdüğü direniş ekseninin merkezi olan Gazze için ne edebiyattan başka bir şey yapmadığı da açık. Hatta Hamas’ın Suriye muhaliflerine olan desteği nedeniyle, Gazzelileri Hamas’a darbe yapmaya davet ettiği yarı resmi yayın organlarında ifade edildi.
Gazze Direnişi Ortadoğu İntifadasının İslami Karakterinin En Önemli Kanıtıdır
4 yıl önce başlayıp bu gün batılılar ile batı aşığı ve işbirlikçisi rejimlerce duraklatılan Ortadoğu intifadasının aslında İslami karakterinin baskın olduğu ve neticede Müslümanların ve Ümmetin hayrına olduğunu gelinen durum ve Gazze direnişinde rejimlerin aldığı pozisyonlar itibarıyla net olarak görüyoruz.
Eğer intifada başarıya ulaşsa ve İslami ağırlıklı iktidarlar kurulsa ve korunabilse idi, bu gün tüm Ortadoğu’da ve Filistin’de durumun çok farklı olacağı açıktır. Özellikle İran’ın Suriye direnişinin karşısında tüm gücüyle duruşu neticesi Esed’in devrilememesi nedeniyle duraklayan intifada, Mısır askeri darbesi ile gerilemeye başlamıştır. Tunus ve Libya’da henüz ortada olan İslami kazanımlar, Mısır darbeci rejiminin İsrail yanlısı tutumu nedeniyle Filistin ve Gazze’ye oldukça olumsuz olarak yansımıştır.
Suriye direnişinde, konjonktürün olumsuzluğuna ve kendi mücadelesine vereceği zararlara rağmen zalim Esed ve İran’ın yanında değil mazlum Suriye halkının yanında yer alan Hamas, bunun neticesi Suriye ve İran’dan destek yerine köstek görmüştür. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bir imani direniş destanı gerçekleştiren Hamas liderliğindeki Gazze halkı, her açıdan şahitlik ve fedakârlığın zirvelerine tırmanmıştır.
Gazze Ve Mısır Direnişlerinde İhvan Farkı
Temeli 1928’lere dayanıp, neredeyse bir asra yaklaşan bir geçmişe sahip olan İhvanı Müslimin Teşkilatının kuvvetli olduğu Mısır ve Filistin direnişlerinde, gerek silahsız direniş ve gerekse silahlı direniş açısından çok güzel örnekler ortaya konulmaktadır.
Mısırdaki direniş şu anda olumsuz durumda görünmekte ise de, vakti saati geldiğinde durumun tersine döndüğüne ve darbecilerin nasıl bir darbe ile devrilerek iktidarın tekrar hak sahiplerine döndüğüne şahit olacağız inşaallah.
Gazze direnişinin mimarı Hamas, İhvan’ın Filistin yapılanması olup, en olumsuz şartlarda nasıl onurlu ve temiz bir direniş verileceğinin destansı örneklerini vermiş ve yok edilmek bir yana, varlığını ve iktidarını sağlamlaştırmıştır.
Suriye’de Hafız Esed’ten itibaren İhvanın zayıflatılması, bu coğrafyada hikmetsiz selefi anlayışlara zemin hazırlamış ve direnişe örgütsüz yakalanan muhaliflerin zayıflamasına sebep olmuştur. Eğer Mısır ve Filistin’de olduğu gibi Suriye’de de İhvan teşkilatı kuvvetli olsa idi, muhtemelen direniş daha sağlıklı cereyan edecek ve IŞİD gibi marazi yapılar ve cihat adına ürettiği kirlilikler ortaya çıkmayacaktı.
Bu durum, başta Suudiler olmak üzere hevalarını ilah edinmiş körfez monarşileri ile Sisi gibi laik batı aşıklarının ve başta İsrail ile ABD olmak üzere batı bloku ile Rusya ve Çin gibi diğer emperyalist rejimlerin yanında, İran gibi sözde İslamcı rejimlerin hep birlikte niçin İhvan’ı bitirmeye çabaladıklarının ana sebebidir.
Bizi Yıkan Batı Değil, İçimizdeki Batı Aşıkları Ve İşbirlikçileri İle Hain Ve Gafillerdir
Bu gerçek dünden bu güne bu gerçek değişmemiş olup, bu günlerde daha bariz hale gelmiştir. O nedenle içimizdeki batı aşığı ve uşağı rejim ve krallıklar alt üst edilmeden, hainlerin kolu kanadı kırılıp gafiller uyandırılmadan İsrail’in Filistin’den ve batının İslam dünyasından çıkartılması mümkün görünmemektedir.
Zaten Ortadoğu intifadasına doğusuyla batısıyla tüm batı ile batı aşığı ve uşağı rejimler ve krallıklar ile hainlerin ortak tavır alışlarının temelinde de bu gerçek yatmaktadır. İslami hareketlerin iktidara gelmesi halinde aşıklar ve uşaklar ile krallar iktidarlarını, hainler İslam ve Ümmet kılıfı altında gizledikleri meşrebi ve mezhebi emellerine ulaşma imkanlarını, batı ise İslam dünyasındaki egemenliğini kaybedecektir.
Birileri Araplar Filistini Sattı mı Demişti?
Türkiye’deki ulusalcı ve ulusolcu kesimlerin ısrarla gündemde tutmaya çalıştıkları açık bir iftira söz konusu. Birinci dünya savaşında Arapların Osmanlıyı arkadan vurdukları ve Filistinlilerin Yahudilere topraklarını satarak Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerine imkan verdiklerine dairdir bu iftiraların esası.
Evet birileri Osmanlıyı arkadan vurmuştur ama bunu yapanlar Araplar değil, Türk ve Arap batı aşıklarıdır. Filistin’i satanlar da Filistinliler değil, batı aşığı ve uşağı rejimler ile batı işbirlikçisi krallıklar olup, tüm İslam beldeleri gibi Filistin’ide satmaya hala devam ediyorlar.
Ulusalcıların ve ulusolcuların taparcasına sevdikleri ve kutsadıkları T.C. rejiminin 1949’de İsrail denen işgalci çeteyi devlet olarak tanıyan İslam dünyasındaki ilk rejim olduğu ve 2008’lere kadar bu rejimin İsrail’in en önemli destekçisi olduğu ihanetini görmezden gelenler, hala bu iftiraları utanmadan tekrarlamaya devam ediyorlar.
Filistinliler Filistin’i Yahudilere satmak bir yana, 100 yıl kadar önce Osmanlının çekildiği Filistin’i, bir devletleri olmamasına rağmen, arkasına tüm batıyı almış olan İsrail çetesine karşı, neredeyse 100 yıldır kanları ve canlarıyla müdafaa etmektedirler. Eğer bu müdafaa olmasaydı, ta 60 yıl önce Filistin diye bir İslam beldesi kalmayacak, Filistin tıpkı balkanlar ve Endülüs gibi İslam’ın ismi ve cismi silinmiş bir belde olacaktı.
Filistin topraklarını satmak bir yana, Kudüs ve Filistin’i İslam ve Müslümanlar adına korumak için 100 yıldır canlarını ve mallarını cennet karşılığında Allah’a satıyorlar ve bu gerçeği son Gazze saldırılarında bir kez daha tüm dünyaya gösterdiler. Bu gerçekleri Araplar Osmanlı’yı arkadan vurdu, Filistin’i sattı iftirası atanların gözlerinin içine sokarcasına haykırmalı ve devamlı işlemeliyiz.
Mesele Sadece Gazze Değil, Filistin Ve İşgal Altındaki Tüm İslam Beldeleridir
Daha 10 – 15 yıl öncesine kadar T.C. rejimi İsrail’in İslam dünyasındaki en önemli ve açık işbirlikçisi idi ve bu memlekette Kudüs’ün kurtuluşunu savunmak 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerine sebep olarak gösterilmiştir. Şimdi konjonktür değişti ve halkta azda olsa ortaya çıkan Ümmet ve Filistin bilinci, en azılı İslam düşmanlarını bile, kerhen de olsa Filistin’i savunmak yada en azından susmak zorunda bırakıyor. Lakin halkımızın bu konuda yeterince doğru bilgiye sahip olduğunu söylemek mümkün değil.
Bu bilgisizliğin bir neticesi olarak bazıları, niye kavga ediyorlar, kardeş kardeş yaşasınlar İsraillilerle Filistinliler gibi hümanist söylemlerde bulunabiliyorlar. Muhtemelen çoğu iyi niyetli kişilerce dile getirilen bu söylemlerin temelinde Filistin tarihini ve davasını bilmeme cehli söz konusu.
Bu nedenle meselenin sadece Gazze olmadığı, Filistin’in 100 yıla yakın bir süreçte işgal edilmiş bir İslam beldesi olduğu, Filistin’in Müslümanlarca fethedildiği esnada Hristiyanların çoğunlukta ve yönetimde olduğu ve halihazırda İsrail denen sözde devletin vatandaşı olan Yahudilerin % 90’ının özellikle batıdan getirilen işgalci Yahudiler olduğu; bu nedenle Kudüs ve tüm Filistin’in İsrail denen çeteden ve tüm işgalcilerden temizlenmesinin hem İslami bir sorumluluk, hem de hak ve adalet gereği olduğu gerçeğini tüm halkımıza iyice anlatmak durumundayız. Şu gerçeği idrak ettirmeliyiz halkımıza, Gazzelilerin Kudüs ve Filistin davası olmasa zaten Gazze saldırıları olmazdı.
Mesele sadece Filistin ve İslam dünyasındaki batı aşığı rejimler ve krallıklarda değil, Doğu Türkistan, Keşmir gibi kafirlerin işgali altında bulunan İslam beldeleri ile Myanmar gibi Müslümanların azınlık olarak eziyet gördükleri ve yok edilme tehditleri altında yaşadıkları tüm coğrafyalar ile başta Suriye ve Mısır olmak üzere batı aşığı ve işbirlikçisi rejimlerin zulmü altında inleyen İslam beldelerinin kurtuluşudur. Meselemiz tüm Ümmet ve Müslümanların çoğunlukta yada azınlıkta olduğu tüm coğrafyalardır özetle.
Gazze İçin Meydanlara Dökülenler Esed’e Karşı Niye Sessiz?
Şu soruyu soralım önce, İsrail’mi daha zalim, Esed’mi. Bence İsrail ne kadar vahşileşirse vahşileşsin Esed’in eline su dökemez. Gazze saldırıları sebebiyle Türkiye kamuoyunun özellikle muhafazakar kesiminde haklı bir infial ve tepki söz konusu. Elbette yeterli değil bu tepkiler, ama hiç yokta değil.
Peki ama aynı tepkileri ve infialleri İsrail’den daha zalim Esed’in 3,5 yıldır kat kat fazlasıyla, kıyaslanamayacak derecede vahşilikle yaptığı zulümlere karşı niye gösterilmiyor. Bırakalım halkı, kendini İslam ve Ümmetçi gören İslami camialarda bile bir tepkisizlik, bazen de Suriye direnişine komplo teorileriyle yaklaşarak Esed’e dolaylı destek bile söz konusu.
Oysa Filistin’in kurtuluşu aynı zamanda Suriye ve Mısır’ın batı aşığı ve uşağı işbirlikçi rejimlerden kurtuluşuna bağlı olduğundan, Suriye ve Mısır’daki direnişe ve direnişçilere de en az Filistinli direniş ve direnişçiler kadar sahip çıkmak zorundayız. Çünkü Suriye ve Mısır’daki batı işbirlikçisi rejimler yıkılmadıkça Filistin’in kurtuluşu mümkün değildir.
Nitekim bu gerçeğin farkında olan ve zor şartlarına rağmen Suriye ve Mısır direnişinin arkasında duran Hamas bu konudaki gafillere iyi bir ders vermiştir.
Gazze İçin Ne Yapalım?
Filistin için yapmakta olduğumuz basın açıklamaları, yürüyüşler gibi eylemler, çeşitlendirilerek ve tüm topluma yayılarak gerektikçe gerçekleştirilmeye devam edilmelidir.
Filistin direnişi en önemli husus, halkımızın Kudüs ve Filistin konusunda bilgisizlikleridir. Bu nedenle medya, konferans, panel vs. her türlü araç kullanılarak bu konuda halkımız bilgilendirilmeye ve bilinçlendirilmeye çalışılmalıdır.
Bireyler bazında da herkes ulaşabildiği herkesi bilinçlendirmeye ve harekete geçirmeye çalışmalı, direnişi karalamaya çalışan içimizdeki batı işbirlikçilerinin çabalarına karşı halkımız bilinçlendirilmeli, imkanlar çerçevesinde İsrail’e destek veren firmalar ve markalar boykot edilmelidir.
Fırsat bulduğumuz her anda, namazlarımızdan ve bilhassa gece namazlarımızdan sonra yapacağımız dualarımızda; başta Filistin ve Gazze olmak üzere Suriye, Mısır, Doğu Türkistan ve tüm İslami direniş cephelerini ve mücahitleri unutmayalım. Bu mücadeleleri kendi mücadelemiz gibi his ederek, sanki kendi yurtlarımızda bizzat bizler ve ailelerimize saldırılıyor gibi içten dua etmeliyiz.
Zekatlarımızı ve her türlü infakımızı acil ihtiyaç duyulan Gazze’ye ve Suriye’ye yönlendirmeli ve bu zor günlerde hiç olmazsa manevi ve maddi açılardan Filistin davasına sahip çıkmalıyız ki, bu beldelerin kurtuluşuna karınca kararınca bir katkımız olsun ve hesap gününde Allah indinde bir mazeretimiz ve ahiret kurtuluşumuz için bir vesile olsun.
YAZIYA YORUM KAT