Bir tarih okuması
Biz, özellikle akılları gözlerinde olanlar, her şeye zahiriyle bakar ve ancak tarihî hadiselerde önde gibi görünen bazı aktörleri tarihin motoru gibi görürüz.
Oysa her şeyi bilen Cenab-ı Allah'ın kelâmı Kur'an-ı Kerim üzerinden bir tarih okuması yapacak olursak, tarihin ve tarihî hadiselerin tamamen Allah'ın dini, yani İslâm ile, onu hakkıyla temsil eden bir kişi bile varsa, onun etrafında döndüğünü görürüz. Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Yusuf, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. Yunus kıssalarında da çok açık olan bu gerçeği Kur'an-ı Kerim, bize bir de onun en önemli misallerinden biri olarak Ashab-ı Kehf kıssasıyla da öğretir.
Roma Sarayı'na mensup, en azından asilzade yedi genç, yaşam kalitesi denen şeyi fazla tüketmek, tüketimle ölçülen ekonomik gelişmişlik ve nefsanî hazları tatmin manâsında insanî özgürlüklerde değil, Tevhid'e bağlılıkla şirke, putperestliğe ve her türlü zulme başkaldırmada ve bu uğurda gerekirse mağarada yaşamada görürler. Bu başkaldırıları o kadar asil, o kadar ahlâkî ve insanî onurun o kadar zirvesidir ki, Cenab-ı Allah (cc), onları aktif faaliyet adına toplumun içinde daha fazla tutmamış ve mağarada çok rahat bir uykuya almıştır. Onlar mağaralarında uykuda iken, başkaldırılarının tarihin belki de en kudretli birkaç imparatorluğundan biri olan Roma içinde meydana getirdiği sarsıntı ve idealleri uğrunda oluşan dalgalar, bütün Roma'ya yayılır. Nihayet Roma, bu ideal karşısında mağlûp olur. Elbette bu üç asırlık süre içinde çok sayıda insan aynı ideal etrafında mücadele etmiş, fedakârlıkta bulunmuş, imparatorların eğlenmesi için arenalarda aslanlara ve gladyatörlerin kılıcına yem edilmiş, çarmıhlara gerilmiş, yakılmış, ibadet edebilmek için en derin mağaraların diplerine, en yüksek dağların zirvelerine mabetler yapmak mecburiyetinde kalmışlardır. Fakat Kur'an-ı Kerim, bütün bu değişimin temeline Ashab-ı Kehf'i ve onların soylu başkaldırılarını, bunun ardından da mağaraya sığınıp, mağarada kalışlarını oturtur. Çünkü bu hadise, daha sonraki bütün hareketlere ve faaliyetlere can olmuş, gıda olmuştur.
Ashab-ı Kehf, yalnızca temelden bir değişim ve dönüşümün motoru, ruhu ve gıdası olmakla kalmamış, idealleri uğrundaki değişim sürecinde Âhiret'e inanç konusunda zamanla ortaya çıkan şüpheleri giderici ve Âhiret hakikatini ispat edici delil olma vazifesi de görmüştür.
Ashab-ı Kehf'in motor gücünü oluşturduğu bu tarihî değişim ve dönüşümde dikkat çeken bir ayrıntı olarak, bir de onların köpeği vardır. Kur'an-ı Kerim, Ashab-ı Kehf'in köpeğini onlardan biri değil, fakat onların hizmetinde küçük bir katkı olarak takdim buyurur. Ashab-ı Kehf mağarada uyurken, köpekleri de aynı şekilde mağaranın önünde ön ayaklarını uzatarak yatmış ve mağaraya, mağaradaki Ashab-ı Kehf'e yapılabilecek saldırılar ve saldırı yapabilecekler karşısında caydırıcı bir korku unsuru olma fonksiyonu görmüştür. Fakat bu hususta da köpeğin yaptığı sadece bir katkıdır, çünkü Kur'an-ı Kerim, asıl korkutucu unsur olarak yine Ashab-ı Kehf'in görüntüsünü zikretmektedir.
Bediüzzaman, ekonomiden söz ederken, insanı bir şehre veya saraya benzetir. Mide, bu sarayın veya şehrin gıda emini gibidir. Dil ise, mideye giren yiyecek ve içeceği kontrol eden kapıcı veya midenin bekçi köpeğidir. Mideye yüz derece kıymetinde bir mal veya hediye vermek gerekirse, kapıcıya veya bekçi köpeğe ancak beş derecelik bahşiş yeterlidir. Zevklerini tatmin için kapıcıya veya bekçi köpeğe fazlasını vermek onu baştan çıkarır ve bu da bütün vücudun en nihayet helâkine sebep olabilir.
Tarihin motoru ve asıl aktörleri olarak beyine beyin, kalbe kalb, kola kol, mideye mide, dile dil kadar, Ashab-ı Kehf'e Ashab-ı Kehf, köpeklerine köpek kadar değer verilmeli ve bütün bunlar, konumunu bilmelidir. Köpek kendisini bizzat Ashab-ı Kehf veya insanda dil, kendisini insan şehrinin ekonomik idaresinde mide olarak görür veya onlara sahip olmadıkları payeler verilirse, her şey karışır. [email protected]
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT