Bir tabu daha yıkıldı
Kürt savaşının bu kadar uzun sürmesinin görünür, elle tutulur nedenleri var elbet. PKK’nın silahlı varlığı, bugüne kadar süregelen kanlı eylemleri; devletin Kürt varlığını yok sayan, katliamlara varan geleneksel şiddet politikaları ilk elden sayılabilecek nedenler arasında görülebilir. Ama görünmeyen, hafife alınan ya da hiç etkisi olmadığı düşünülen bazı nedenler var ki, bence çatışmaların 1984’ten bu yana son bulmamasının temel nedenleri arasında sayılabilir. Bunların başında şu muhataplık meselesi geliyor. Yani Öcalan ve PKK ile görüşülmesi sorunu...
Bu konudaki devlet baskısı o kadar ileri götürüldü ki, örgütle diyalog kurmak siyasilerin bile akıldışına ittiği diplomatik bir bilinç ya da yöntem durumuna dönüştü. Siyasilerin bilinç dünyasında silahtan başka maalesef başka çözüm metodu bulunmuyordu. Ta ki, düne kadar.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, psikolojik bir bariyer işlevi gören bu konuyu bence bütün açıklığıyla aşmayı başardı: “Terörü bitirmek için devlet her yöntemi dener. Her yöntem denince, bu hem silahlı mücadeledir hem de siyasi, diplomatik metotlar bunun içerisindedir. Devlet teröristle masaya oturmaz, pazarlık yapmaz ama yapılacak her iş için gerekli organları, kurumları vardır. Devlet organları ne yapacaklarını bilir.” Cumhurbaşkanı Gül’ün ardından Başbakan Erdoğan da İmralı’yla temas için “Hükümet görüşmez ama devlet kurumları görüşür” dedi.
Abdullah Gül ve Erdoğan’ın tüm diplomatik ustalıklarına rağmen ifade ettikleri gerçek çok yalın: İmralı ve Kandil ile konuşuruz. Diplomatik kanalları dener, diyalog koşullarını zorlarız. Bunu devlet kurumları kararlaştırır ve uygular. Bundan başka bir anlamı olduğunu düşünmüyorum bu çıkışın.
Ve bence önemli bir tabu daha yerle bir oldu. İleriki süreçte, hem İmralı’yla hem de Kandil’le görüşmeler yapılabilir ve hayırlı da olur.
Bugüne kadar devletin Öcalan’la ve örgütle bir şekilde hep temas halinde olduğu gerçeği, muhataplık konusunun bir tabu olduğu gerçeğini değiştirmez. “Teröristle pazarlık olmaz” tezi, özünde Kürt sorununu sivillere/siyasilere kapatma işlevi görmekteydi. Meseleyi çözmeye soyunan siyasilere askerî seçenekten başka manevra alanı bırakılmamıştı. Şimdi bu, kırılıyor.
Devlet kurumlarının İmralı ve Kandil’le görüşebileceğinin, bunu istediği zaman deneyebileceğinin bu kadar açık ilan edilmesi, sanılanın aksine kamuoyunda herhangi bir infiale de yol açmadı. Türkiye bölünmedi, Güneydoğu bir yere kaçmadı. Sadece psikolojik bir eşik aşıldı.
Bu çıkışla birlikte artık örgütün silahları istediği gibi konuşturma şansı da kalmadı. Kürt sorununa egemen olan militarist bakış, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın bu çıkışıyla beraber ister istemez gerileyecek.
PKK ve İmralı cephesi için diyalog veya muhataplık meselesi çok önemli bir psikolojik etkiye sahip. Örgütü ve liderini yok sayma tutumu -bugüne kadar-, onların daha çok radikalleşmelerine ve gerçeklerden kopmalarına neden oldu.
Örgütle temas elbette ilk defa gündeme gelmiyor. Bunu ilk yapan, önemli kılan, bu temasların kamuoyu önünde inkâr edilmemesi ve sürdürüleceğine dair mesaj verilmesidir.
Bu, örgüte güven ve iktidar sağlar, doğru. Ama bunu da çok görürseniz Kandil asla barışa çekilemez. Silahı elden bırakmaz. Türkiye kan kaybetmeye devam eder. Maharet, sorunu politikanın sınırları içinde tutabilmekte.
Uzun zamana yayılan Kürt isyanı, akan kan, güvensizliği ve düşmanlığı karşılıklı olarak derinleştirdi. Silahın ve çatışmaların varlığı, bu düşmanlığı ve önyargıları her gün yeniden üretiyor. Hem de daha üst biçimlerde. Devlete karşı isyanla başlayan ve uzun süre bununla sınırlı kalan Kürt savaşı, ulaştığı bu düzeyde barışla çözülemezse, toplumlar arasındaki bir çatışmaya dönüşebilir. Taraflar arasındaki diyalog Türkiye’yi barışa götürebilir. Çatışmaları bitirir. Ve bir süre sonra silahların tümden devre dışı kalmasını sağlar. Denemeye değmez mi?..
TARAF
YAZIYA YORUM KAT