Bir parti
Türkiye, dünyadan kopup, başını kabuğunun içine çeken bir kaplumbağa gibi kendi içine kapandığında siyaset de tam bir sahtekârlığa dönüyor.
İstisnasız tüm partiler hem kendi taraftarlarını hem de bütün ülkeyi kandırıyorlar.
Bütün partilere şöyle bir bakalım.
AKP, muhafazakâr Türklerle Kürtlerin partisi.
CHP, “laikliği” özgürlüğün tek ölçüsü sanan ya da öyle sanılmasını isteyen Türklerin partisi.
BDP, milliyetçi Kürtlerin partisi.
MHP, milliyetçi Türklerin partisi.
Bunların hepsi birbiriyle kavga ediyor.
Her parti, kendi kesiminin “çıkarının” diğeriyle çatıştığını vurgulayarak, yalnızca kendi seçmenlerini memnun edecek çözümler bulunduğunu ve o çözümleri aradığını söylüyor.
Büyük sahtekârlık da burada zaten.
Öyle bir çözüm hiç kimse için yok.
Birbiriyle dövüşüyormuş gibi görünen bütün bu partilerin taraftarlarının “çıkarı” aynı, hepsi için ayrı ayrı çözümler yok, hepsi için “ortak” bir çözüm var.
Avrupa Birliği’nin kendi üye ülkelerinin vatandaşları için belirlediği “kriterler”, buradaki bütün zümrelerin, sınıfların, ırkların, mezheplerin derdine derman olacak niteliklere sahip.
Kendi “seçmeninin” sorunlarını çözmeyi samimiyetle isteyen her parti, diğer “seçmenlerin” de dertlerini ortaklaşa çözecek formüllere yönelmek zorunda.
Çünkü dert aynı.
Hepsi özgür bir ülkede, kendi hayatlarını kendileri gibi yaşamak istiyorlar.
Yüzlerce yıldır aynı hedefe ulaşmak için mücadele eden insanlık bunun çözümlerini bulmuş, Avrupa Birliği de bunları madde madde sıralamış.
Dininde, dilinde, yaşam tarzında, devletin ve sana benzemeyen diğer vatandaşların karışmayacağı bir özgürlük alanına sahip olacaksın.
Kürt de, Türk de, Sünni de, Alevi de, Kemalist de, solcu da, sağcı da aynı özgürlüklerden yararlanacak, hiçbirinin özgürlüğü diğerinden farklı olmayacak, hiçbiri diğerini yasaklayamayacak.
Bunu hiçbir parti istemiyor.
Böyle geniş bir özgürlük alanı yaratmak, siyaseti herkesin özgür olduğu bir zemin üzerinde yapmak, yaratıcılık, zekâ, fikir, proje gerektiriyor.
Buna bizim siyasilerin çapı da, soluğu da, enerjisi de, yaratıcılığı da yetmiyor.
Herkesi birleştiren ortak bir çözüm yerine, herkesi birbirinden ayıran bir çözümsüzlük içinde kavga etmeyi, bu kavga sayesinde “kendilerine bir koltuk” bulmayı tercih ediyorlar.
AKP, Avrupa Birliği üyeliğini iyice savsaklıyor, dün Star gazetesinde Mehmet Altan’ın yazdığı gibi “rekabet faslını” açmak için kılını bile kıpırdatmıyor mesela, bu faslın açılmasının önünde hiçbir engel bulunmamasına rağmen bir tek hazırlık bile yapmıyor.
“Muhalefet” partilerinden ise bu konuda tek satır eleştiri duymuyorsunuz.
Duymuyorsunuz çünkü iktidarı da muhalefeti de bu sahtekârca kavgayı sürdürüp halkı kazıklamak konusunda hemfikir.
Onlar, baskısız, yasaksız bir Türkiye değil, baskıları ve yasakları kendilerinin yöneteceği bir Türkiye istiyorlar.
Hep birlikte, insanlığın ortak değerlerine sırtlarını dönüyorlar ve “birinin çıkarının” diğerinden farklı olduğunu söylüyorlar.
Eğer, “sol” laikliği tek özgürlük biçimi sanan budalaca bir körlüğe kapılmasa, bu ülkenin bütün ezilenlerine sahip çıkabilecek, laiklik de dâhil bütün çağdaş ölçüleri bu ülkeye getirecek, Kürt’ün diline, Sünni’nin başörtüsüne, Alevi’nin cemevine, Kemalist’in yaşam tarzına güvence verecek, herkesi aynı ortak “özgürlük” paydasında savunacak bir parti kurardı.
Biz, “çıkarların” çatıştığı değil, aksine bütün çıkarların birleştiği bir dönemden geçiyoruz.
Siyasi partilerin tümü bu gerçeği saklamak, “çıkarların çatıştığına” taraftarlarını inandırmak için sürekli olarak “psikolojik kışkırtmacılık” yaparak hamasi nutuklar atıyorlar, Kürt’ün dilinin Türk’ü de özgürleştireceğini, Sünni’nin başörtüsünün Alevi’nin cemevinin de garantisi olacağını, Kemalist’in yaşam tarzının güvencesinin muhafazakârın da yaşam tarzının güvencesi haline geleceğini söylemekten kaçınıyorlar.
Devletin yarattığı bütün baskıların kalkacağı büyük bir barış döneminin gerçekleşmemesi için çabalıyorlar.
Hâlbuki tarihte görülmemiş bir çıkar birliğinin kurulabileceği bir zamandan geçiyoruz.
Siyasetçiler ve medya, halkın bu gerçeği anlamaması için inanılmaz bir mücadele veriyorlar.
Onun için Avrupa Birliği konusunda hiçbirinden tek söz çıkmıyor.
Oradaki “özgürlüğün” halka gerçekleri göstereceğinden ödleri patlıyor çünkü.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT