Bir Müslümanın cenazesine bile saygıları yok!
Ali Karahasanoğlu, Menzil tarikatı şeyhi Abdülbaki Erol’un cenazesine tepki gösteren laik-seküler kesimin argümanlarını değerlendiriyor.
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit
Dindarların dirisine de, ölüsüne de düşmanlar!
Ne istiyorsunuz muhteremler?
Haydi göçmenlere karşısınız..
“Suriyeliler niye buraya geliyor” diye itiraz ediyorsunuz..
Ben katılmıyorum ama..
“İnsanlık bu değil. İnsan sevgisi olmayanın, dini de olmaz, imanı da olmaz, insanlığı da olmaz” diyor, söyleminizin yanlışlığını ifade ediyorum ama..
Haydi, bir anlığına, göçmen düşmanlığınızı, ulusalcılığınızın sonucu, ırkçılığınızın sonucu olarak görüp, tolere edelim.. (Asla tolere etmem ama. Bir saniyeliğine dedim ya.)
İnsanlar, kendi topraklarından bir insanın, sevdikleri bir büyüklerinin cenazesine de mi katılmasınlar..
Ne istiyorsunuz, yıllarca ders aldıkları, tavsiyelerine uydukları gönül dostunu, son yolculuğuna uğurlamasınlar mı?
Cumhuriyet gazetesinin, “Menzil cemaati ‘şeyh’ Abdülbaki Erol’un cenazesini gövde gösterisine dönüştürdü” başlıklı haberleri için bunları söylüyorum..
Ve soruyorum, “Ne istiyorsunuz, Said-i Nursi’ye reva gördüğünüz gibi, kanaat önderi kim var ise, vefat ettiğinde, cenazesine kimse katılmasın, hatta cenazesi nereye gömüldü, o bile belli olmayacak şekilde defenedilsin, bunu mu istiyorsunuz?..”
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy’un cenazesini bile, sessizce kaldırmayı planlamıştı, bu sol kafa..
Adnan Menderes’in mezarını, bir adada yalnızlığa mahkum etmek istemişti..
Dindar insanlardan, ülkesini seven insanlardan, sadece hayatlarında iken değil, öldükten sonra, cenazelerinden bile korkar hale gelmişler..
Belki de, dindar karşıtlarının sergilediği bu korku ile, o kişilerin değeri, daha iyi anlaşılmış oluyor..
Soldan çarklı kafalar, hayatta iken sabahtan akşama kadar tahkir etmeye çalıştıkları insanları, öldüklerinde dahi hedef haline getiriyorlarsa..
Cenazesine katılan insan çokluğu üzerinden saldırılara muhatap ediyorlarsa..
Vefat eden kişinin de kıymeti ortaya çıkmış oluyor..
Yoksa hayatta olmayan, toprağa verilmiş bir kişi üzerinden, bu kadar korku niye?
“Cenazenin getirilişi sırasında yaklaşık 15 kilometrelik araç kuyruğu oluşurken, cenaze törenine Vali Osman Varol, Belediye Başkanı Süleyman Kılınç ve BBP Genel Başkanı Mustafa Destici de katıldı” diyerek, “gövde gösterisi” saldırılarına, “15 km’lik araç kuyruğu oluşması” ifadesini de ekleyerek, yoğun katılım bir suç imiş gibi algı yaparak, haber görüntülü operasyonel saldırılarını sürdürmüşler..
Bunlara sorarsanız..
Kendi yazarları için yapılan, 1000 kişilik cenaze, büyük bir olaydır..
Çok büyük katılımın olması, halkın kendilerine ne kadar sahip çıktıklarının da ispatıdır..
Ama milletin değer verdiği, saygı duyduğu kanaat önderleri için toplanan 250 bin kişilik insan topluluğunun bir kıymeti yoktur, o topluluk aslında “gövde gösterisi” yapmak için oraya gelmişlerdir..
Hani utanmasalar, “gövde gösterisi yapan cenaze katılımcıları, para ile getirilmişlerdir, bunlar soruşturmaya tabi tutulsunlar” bile diyecekler..
Bunu diyememişler ama, “gövde gösterisi” haberlerine, “Türkiye’de rejim değişmiştir” başlıklı bir haber eklemesi de yapmışlar..
Akademisyen yazar diye tanıtmışlar, ama ben ismini ilk defa duydum..
Fatih Yaşlı isimli bir dindar karşıtı, “cemaatlere esas güç veren bir şirket ve parti gibi hareket ediyor olmaları” derken, devamında da şu alçak yalanı uydurmuş:
“Gülen cemaati devletten tasfiye edilince ortaya bir boşluk çıktı. Buradan ders çıkarmak yerine Gülen cemaatinden doğan boşluk başka tarikat ve cemaatler tarafından doldurulmaya başlandı. AKP de buna izin verdi.”
Alçaklığa bakın ki, sahtekârlığa bakın ki, Gülen grubunu, CHP’ye rağmen tasfiye eden Tayyip Erdoğan’a bir küçük teşekkür edilmiyor iken..
Erdoğan’a saldırmak için, batıl kıyaslar yapılmaya kalkılıyor.
CIA ile ilişkileri, yıllar öncesinden beri eleştirilere konu olan
Gülen grubu ile, Menzil cemaati bir tutulmaya kalkışılıyor.
Gülen grubunun başındaki adam, şaibeli şekilde ABD’ye gitmiş, 24 yıldır orada yaşıyor.
Resmen ABD’nin esaretinde olan bir kişi ile, Türkiye’de yaşayan bir kanaat önderi birbirlerine benzetilmeye çalışılıyor..
Kendileri, Fransa’da yayın yapan, belki sorsanız, hiçbirisini tanımadıkları Charlie Hebdo dergisinin Hz. Peygambere hakaret eden karikatüristleri için, taziyeler yayınlarlar, bu ülkenin o tarihteki başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’den kalkıp, Fransa’daki cenazeye katılmasını öve öve bitiremezler..
Ama bu ülkenin içinden çıkmış bir kanaat önderi için, cumhurbaşkanının yayınladığı taziyeyi, “Bugün geldiğimiz noktada bizzat cumhurbaşkanının ağzından bir tarikat şeyhinin ölümüne taziye açıklaması duyabiliyoruz” sözleri ile mahkum etmeye kalkıyorlar..
Çatlasanız da, patlasanız da, bu ülke, kanaat önderlerine saygı gösteriyor, gösterecek.
Bu ülkenin seçilmiş yöneticileri de, bu saygıyı tekrarlayacak..
Ve sizler, o cumhurbaşkanını devirmek için, riyakarlık yaparak, sahtekarlık yaparak, yanınıza kanaat önderlerine taziyede bulunan SP’yi alacaksınız, Gelecek Partisi’ni alacaksınız.. Kendinizi rezil edeceksiniz.. Bir yandan dindarlara saygılı olduğunuzu söylerken, bir yandan da ölümüne düşmanlığınızı sürdüreceksiniz..
Riyakarlığı, takıyyeyi, “milletin size rağbet göstermesi için tek yol” olarak göreceksiniz..!
Hani bugün-yarın CHP genel başkanı da, bir taziyede bulunursa, ziyarette bulunursa hiç şaşmam.
Her şeylerini, oya odaklayan ve dindarları da istismardan kaçınmayanlar.. Bir yandan hakaretlerini savururlarken, bir yandan da, “Bu kafa ile bezim seçim kazanmamız mümkün değil. O zaman takıyye yapalım” sahtekarlığını da tekrarlamaktan, kaçınmıyorlar..
Cumhuriyet’in sözlerine yer verdiği, öğretim üyesini tanıyamadım ya..
Kim diye meraklandım..
Beyefendi Komünist Parti’ye danışmanlık yaptığı gibi..
Bir de..
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde, Uluslararası İlişkiler Bölümünde, Siyasi Tarih Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyesi imiş.
Vay haline memleketin.
Vah halimize..
Vah dindar insanların haline.
Vah çocuklarımızın, üniversiteye giden öğrencilerin haline..
Adam “Cumhuriyetin 100. yılında Türkiye, bugün geldiğimiz noktada rejim değişmiştir. Sadece öyle basitçe parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş değil mesele. Devlet-toplum ilişkileri değişmiştir. Türkiye’de çok net bir şekilde dinselleşme üzerine kurulu bir rejim inşa edildi. Tarikat ve cemaatler devlet aygıtının önemli bir parçası haline getirildiler. Bugün karşımızda hem iktisadi hem de siyasi bir güç var” diyor..
Kendi saplantı dolu aklı kendisine sormuyor, öğrencileri de kendisine sormuyor:
Tarikatlar, onların başında da Menzil bu kadar güçlü ise, sen bir üniversitede, bu kafa ile, bu saldırganlık ile, halktan yüzde bir oy bile alamayan partinin danışmanlığını yaparak, nasıl öğrencilere ders anlatabiliyorsun. Sana bu hakkı kim veriyor!”..
Ne kendi soruyor, ne öğrencileri soruyor, ne üniversitedeki öğretim üyeleri soruyor, ne de devlet soruyor..
HABERE YORUM KAT