Bir Kur’an kavramı olarak ‘şifa’
وَإِذَامَرِضْتُفَهُوَيَشْفِينِ "Hastalandığımda bana şifâ veren O’dur." (Şuarâ/ 80)
Kur'an’ın getirdiği mesajın ana hatları incelendiğinde insanoğlunun kendisi ile başlayan temel istifhamlarına beş temel başlıkta cevaplar verdiğini görüyoruz. Hayatın en asli ve temel konuları olan insanın hakikat arayışına kapsamlı cevapların verildiği ayetler Kur’an’ın ana mesajını oluşturur.
İslam’ın giriş kapısı olan tevhid mesajı net ve açık olarak Allah’ın sıfatları zikredilerek, detaylı bir şekilde insanın aklına ve vicdanına seslenmektedir. Nübüvvet, insana ve topluma, Allah’ın insanlar arasında seçtiği bir resul ve nebi vasıtasıyla müdahale etmesidir. Ahiret insan hayatının mutlak nihayeti, haşır ve neşrin cennet ya da cehennemle sonlanacağı ve Allah’ın mutlak adaletinin tecelli edeceği asıl yurdumuzdur. İbadet ise bir müslümanın Allah’ın rızasını kazanmak için geçici dünya yurdunda sarfettiği amellerin tümüdür. Bu asli meseleler dışında Kuran insan ve toplum ile ilgili birçok alana müdahale etmiş ve bazı kıstaslar ve kesin hukuki müeyyideler belirlemiştir. Kur'an’ın muhatabı insandır. İnsan bizzat Allah tarafından üstün yaratılmıştır (İsra-70). Kur’an insanın din, can, mal, akıl, nesil gibi beş temel konuda güvende olmasını emreder. İnsan hayatı kutsaldır ve insan bedeni, hayat ağacının en kutsal meyvesidir. İnsan için sıhhat asıl olan, hastalık ise arızi bir durumdur.
Kur’an’da insanın bedeni, ahlaki ve ruhi durumu ile ilgili evrensel hakikatler mevcuttur. Bu vazedilen tıbbi hakikatlere ve kesin tıbbi gerçeklere rağmen, Kuran elbette ki bir tıp ve sağlık kitabı değildir. Böyle bir bakış açısı sığ, gereksiz, vahyin ve nübüvvetin iniş gayesine ve Kur'an’ın bir hayat kitabı olduğu gerçeğine ters olduğu gibi, ilahi mesajın sınırlandırılmasına yol açar ve Kuran’ın evrensel mesajına aykırıdır. Aynı bakış açısı diğer bilimlerin (uzay ve astronomi, jeoloji, psikoloji, sosyoloji, tarih) Kur’an ile ilişkisi ele alındığında da dikkat edilmesi gereken bir konudur. Böyle bir bakış açısı modern bilimlerin ulaştığı veriler ve hakikatler üzerinden Kur’an’a bilimsel bir meşruiyet ve tastik çabası getirir ki herhangi bir bilim-din tenakuzu durumunda koşulsuz, şeksiz, şüphesiz inandığımız tevhid akidesine ve imanla gelen mutlak teslimiyete helal getirir.
Sağlık veya sağlıklı olma hali bu gün için, dünya sağlık örgütünün kabul ettiği şekli ile insanın bedenen ve ruhen tam bir iyilik hali olarak tanımlanmaktadır. Bu genel kabul görmüş tanıma göre sağlıklı olmak için bariz bir hastalık ve sakatlık hali durumunun dışında bedenen ve ruhen de insanın bir sıhhat halini yaşaması gerekir. Bu meyanda Kuran’da toplam altı yerde geçen ŞİFA kelimesi dini, ahlaki, ruhi ve bedeni hastalıkların tedavisi ve ilacı anlamında bir Kuran terimidir. Bu gün için tanımlanan evrensel sağlık kavramı Kuran’da anlamını bulan şifa kavramı ile uyum içindedir.
İnsana Dair Bazı Kitabi ve Tıbbi Hakikatler
İnsan beden ve ruhtan müteşekkil, yaratılanların en şereflisi ve ahseni takvim üzere yani en güzel kıvamda ve surette yaratılmıştır. Kur’an’daki birçok ayet, insanın bedeni ve ruhi durumuyla ilgili bir takım hakikatler barındırır. İnsan ve hayatı olan her canlının sudan yaratıldığı gerçeği açıkça zikredilmektedir (Nur-45, Enbiya-30). İnsan vücudunun yeni doğan döneminde %80’i, erişkin insanın %70’i sudan müteşekkildir. Tüm bitkilerde ve kara canlılarında bu oran belirli oranlarda değişmekle birlikte deniz canlılarında bu oran %100’e yaklaşmaktadır. Tüketilen gıdaların temizliği insan beden sağlığı ile direk ilgilidir. Temiz ve helal gıdaların tüketilmesi tavsiye edilmiş (Maide -100, Muminun -5), insan bedenini ve ruh sağlığını tehdit eden yiyecek ve içecekler haram kılınmıştır. Bu bağlamda tüm alkollü içeceklerin içilmesi, taşınması, pazarlanması, teşhiri yasaklanmıştır.
Doğum sonrası insan bedeninin geçirdiği üç ana dönem: Çocukluk, gençlik ve yaşlılık temel özelikleri ile tanımlanarak, insanoğlu tefekküre ve zamanın faniliğine, Allah'ın bakiliği mutlaki gerçeğinden hareketle insanda bir teyakkuz ve tefekkür istenir (Rum-54, Yasin-68). Anne rahminde (uterus) insanın embriyolojik gelişimi muharref İncil ve Tevrat'ta ele alınmamasına rağmen, Kur’an’da temel safhalar ele alınmaktadır. Işıktan etkilenmeyen üç karanlık safha olarak tarif edilen ve bu gün için, üç trimestır olarak tarif edilen merhalelerden bahsedilmiştir (Zümer-6). Tüm aşamalarda mevcut ortamın embriyo ve fetus için korunaklı olduğu, amnion sıvısı olarak tanımlanan sıvıda aylara göre bileşenlerin değiştiği, bazı maddelerin eksilip azaldığı, iskelet ve sinir sistemi tamamlandıktan sonra başka bir aşamaya geçildiği gerçeğine (Bakara-293) vurgu yapılmaktadır. Tüm bu aşamalar sonucunda insanın bedenen teşekkülü sonlanır. Ve yaratılıştaki mizan ve kusursuzluk tamamlanır (Ali-imran-6, Haşr-24). İlk yaratılıştaki tasavvur ve mükemmellik üzerinden bir tefekküre davet edilir insan. İnsan idrakine sunulan bu sürecin parmak uçlarımızdaki farklılık ve öznelliğe kadar tekrarlanacağı vurgulanmaktadır (Kıyamet 3-4). Bu gün yaşayan yedi milyar insanın ve yaşamış milyarlarca insanın parmak izi farklıdır. Buradan hareketle Kriminolojı bilimi birçok adli olayı aydınlığa kavuşturmaktadır.
Gebelik döneminin anne adayı için zor ve meşakkatli bir süreç olduğu gerçeği tastik edilmekte, anne ile bebek arasında emzirme ile oluşan ulvi bağa ve bebeğin beslenme ihtiyacına istinaden doğumdan sonra emzirme ile ilgili süre (iki yıl) tayin edilmektedir (Lokman-14, Ahkaf-15, Bakara-223). Yirminci yüzyıl başında annelerin çalışma hayatına daha fazla yönlendirilmeleri ve bebeklerin formül mamalar ile beslenmeye yönlendirilmesiyle, milyarlarca dolarlık pazar oluştu. Bu gün için anne sütünün özellikle ilk altı ay için kusursuz ve mükemmel bir gıda ve iki yaşına kadarda mutlak gerekli bir besin olduğu gerçeği ile Tıp dünyası yüzleşmiştir. Artık her ülkede emzirme teşvik edilmekte ve çalışan anneler için yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Canlı bedeninde sütün oluşumu ile ilgili insanoğlu tefekküre çağrılmakta ve bu tıbbi hakikate dikkat çekilmektedir (Nahl-66).
Son yüzyılın modern tıp uygulamaları içindeki en büyük cinayeti kürtajdır. Avrupa ülkelerinin hemen tümü, yıllarca uyguladıkları nüfus planlaması politikalarından son elli yılda vazgeçip, genç nüfusu artırmak için devlet politikaları belirlerken ve Çin dahi uyguladığı katı devlet politikasını gevşetirken, insanlık tarihinin en kadim cinayetini, kaynakların tükeneceği ve açlık gerekçesi ile bilim adına savunmak insanlık adına utanç vericidir. Bu uygulamalarla geçen yıllar içinde Avrupa da genç nüfusu azalmış, yaşlanma neticesinde bazı ülkelerin nüfusu azalmaya başlamıştır. Son elli yılda Çin de bir milyar bebek kürtaj yoluyla katledilmiştir. Kur’an’da bu insanlık suçu ve henüz anne karnında başlayan çocuk istismarı ve katliamı net olarak yasaklanmıştır (Açlık korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Enam-151, İsra-31)
İnsan: Beden Ruh İmtizacı
İslam düşüncesinde hayatın mutlak sahibi Allah’tır. Ruh ve bedenden müteşekkil olan insan hayatı kutsaldır. İnsanın kendi hayatı ve bedeni üzerinde ilahi rızaya muğayyer tasarrufta bulunması mümkün olmadığı gibi, haksız yere bir nefsi katletmek tüm insanlığı öldürmekle eşdeğer tutulmuştur. Aynı şekilde bir hayatın kurtulmasına vesile olan bütün insanlığı kurtarmış gibidir (İsra-33, Maide-32). Ayetlerde söz konusu edilen hayatın (nefs) müslüman olup- olmaması önemli değildir. Bu ilahi hakikate rağmen, islam dünyasının hali ortadadır. Ve yine bu bağlamda intihar (tıbbi bir terim olarak, suicid) yasaklanmıştır (Nisa-29). İnsanın ruh ve beden sağlığı arasındaki ayrılmaz bütünlük ve imtizaç yirminci yüzyılın savunduğu modern tıp anlayışının tersine bu gün için net olarak tanımlanmıştır. İnsanı ruhundan ve mizacından soyutlayarak mekanik bir bakış açısı ile bedeni, hayatı ve sağlığı tanımlamaya çalışan anlayışlar yerini tekrar bütüncül bir insan ve sağlık anlayışına bırakmıştır. Çeşitli ruhsal bunalımların, ahlaki ve psikolojik rahatsızlıkların, kronik depresyon-anksiyete ve ruhsal problemlerin kendileri de bir hastalık olmakla birlikte birçok fiziksel hastalığa, kalp ve sinir sistemi hastalığına, çeşitli kanser türlerine, ümmin (savunma) sistem hastalığına yol açtığı bilinmektedir.
Ruhun Şifası
Bir hastalığı tedavi etmek, hastayı iyileştirmek anlamında mastar olan ŞİFA kelimesi hastalıktan kurtulma, iyileşme, ilaç manasında isim şeklinde kullanılır. Kelime mecazen cehalet hastalığını giderme anlamına da gelmektedir. Tevbe suresinin 14. ayetinde kullanıldığı hali ile içi ferahlatma, ruhsal dinginlik, kin, öfke, düşmanlık vb. duyguları teskin etme anlamında kullanılmıştır. Yunus suresinin 57. ayetinde :’Ey inananlar size gönüllerde olanlara (dert) bir şifa, müminler için bir hidayet ve merhamet gelmiştir’ ayetinde geçen şifa kavramı, insan kişiliğini ve benliğini esir alan şirk, küfür, isyan, tuğyan, ğayz, kıskançlık, nifak, fasıklık, vesvese, anksiyete, major depresyon gibi itikadi sapmalara ve psikiyatrik rahatsızlıklara derman olarak kullanılmıştır. Modern psikiyatride bu gün için kullanılan ilaçlar tamamen varsayımlar üzerinden ve kesinliği kanıtlanmamış teoriler üzerinden geliştirilmiştir. Bazen ilaçlardan umulan fayda yerine, intihar ile sonuçlanan durumlara dahi rastlanmaktadır. İnsan ruhu ile ilgili bilgiler teorik ve muğlak bilgiden öte değildir. Bu ilahi hakikat İsra suresinin 85. Ayetinde ‘Sana ruhtan sorarlar. De ki Ruh Rabbimin emrindedir. Size az bir bilgi verilmiştir.’ buyrulur. Bu konuda bildiklerimiz ve bize verilen bilginin, insan ile ilgili maddi alandaki bilgiden daha az olduğu gerçeğinden hareketle, bu hastalıklarda tüm musibetlerde olduğu gibi, ruhun sahibinden şifa isteği için dua edilmesi gerekir. Bakara suresi 186. ayete dua edenin duasına icabet edileceği bildirilmiştir.
Fusulet suresi 44. ayette Kur’an inananlar için hidayet ve şifa kaynağı olarak tanımlanmıştır. İsra suresi 82. ayette bir önceki ayetle bağlantılı olarak hakkın gelmesi ile batılı zail eden Kur’an’ın, müminler için bir şifa ve Allah’ın Rahim sıfatının bir tecellisi olduğu vurgulanırken, ondan ancak inananların ilham alacakları, inkar ederek zalimleşenler için ise bir hüsran kaynağı olduğu vurgulanmıştır.
Şifanın karşıtı olan maraz (hastalık) Kur’an’da genellikle inkar, şirk, nifak, vehim, kuşku ve şehevi zaaflar anlamında kullanılmıştır. Bedensel hastalıklar ise daha çok mariz (hasta) kelimesi kapsamında ele alınmıştır. İnanç, düşünce ve karakter deki sapmaların kaynağı ayet ve hadislerde kalp/kulup ve sadr/sudur kelimeleri ile belirtilirken, itikadi ve fikri hastalıklara ve sapmalara yakalanmamış veya yakalandıktan sonra nasuh bir tevbeyle arınıp şifa bulanlar için aklı selim ve kalbi selim sahibi tabiri kullanılmıştır.
Bugün materyalist- seküler yaşam ve inanış tarzının etkisiyle yaygınlık kazanan fikri ve ahlaki sapmalar ve fıtratı bozan, nesli ifsat eden cinsel sapkınlıkların ıslahında ve nesillerin korunması noktasında Kur’an insandan bir teyakkuz hali ister. Bu gün Avrupa ve Amerika da daha yaygın olarak rastlanan eşcinsellik sapkınlığına karşı ilahi ikaz ve toplumsal duyarlılığa çağıran ayetler mevcuttur. İnsan benliğini esir alan kıskançlık, bireyselleşme, haset, şiddet, ırkçılık, aşırı tüketim ve sefahat tutkusu, aşırı kazanma hırsı, gençliği esir alan alkol ve uyuşturucu kullanımı ile müstehcenlik ancak Kur'an’ın rehberliğinde bir toplumsal dönüşüm ve nebevi bir dokunuşla tedavi edilebilir. Bu anlamda çağımızı esir alan, ruhsal ve toplumsal yozlaşmamızın şifası Kur’an’dır. Mevdudi bunu kısaca Kuran’ın zihinsel, psikolojik, ahlaki ve toplumsal hastalıklarımıza şifa olduğu şeklinde ifade eder.
Koyduğu ilkeler ile beden sağlığını korumaya önem veren Kur’an ‘Onda – balda insanlar için şifa vardır’ (Nahl-69) ayetiyle bedensel hastalıkların tedavisi için ilaç kullanmaya teşvik eder. Bu ayetten yola çıkarak balın tüm hastalıkları tedavi ettiği şeklindeki bir yaklaşım, ayetin verdiği mesajla uyuşmamaktadır. Güzel bir örnek üzerinden insanı tedavi aramaya yönlendirerek bunun İslam’ın züht, takva ve tevekkül anlayışı ile çelişmediğini ve kader anlayışına ters düşmediğini bildirir. Buhari ve Muslim de rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber Allah'ın ihtiyarlık ve ölüm dışında her hastalık için şifa yarattığını bildirmiş ve insanları tedavi olmaya teşvik etmiştir.
Hz. Peygamber, ashap ve tabiinden gelen rivayetleri dikkate alan İslam alimleri, başta cari tıp uygulamalarının yapılmasıyla birlikte şifanın tamamen Allah’tan beklenmesi, şirke sebep teşkil etmemesi kaydıyla Allah'ın kelamı, ismi ve sıfatları okunarak Rukye yapılmasında sakınca görmemişlerdir. Ancak konu istismara açık olduğundan dikkat edilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Buhari ve Muslim'de Ebu Said El-Hudri’den rivayetle ashabın bir seferde rastladıkları bir hasta için Rukye yaptıklarını ve Peygamber efendimizin bunu olumlu karşıladığı bildirilmektedir. Hz. Aişe’den gelen rivayetlerde bunu doğrulamaktadır. Kur’an’daki ayetlerden ve hadislerden bedeni hastalıkların ilacının esas itibarıyla maddi, ruhi hastalıkların ilacının da esas olarak manevi olduğu anlaşılmaktadır. Her iki durumda da tedavi olunması, faydası kanıtlanmış tedavi yöntemlerinden faydalanılması şifanın esas olarak Allahın şafi ismine binaen ve tevhid akidesi gereği, tıpkı Hz İbrahim gibi Allah'tan beklenmesi itikadi bir gerekliliktir.
Kaynaklar:
1-Rağıp- El-İsafahani. Müfredat. Kur’an Deyimleri Sözlüğü .
2-Doç. Dr. Recep KARAGÖZ. Esma-i Hüsna.
3-Türkiye Diyanet Ansiklopedisi.
4-Mevdudi. Tefhimül Kur’an. III.
YAZIYA YORUM KAT