1. YAZARLAR

  2. Merve Şebnem Oruç

  3. Bir Kılıçdaroğlu vecizesi: “Yurtta savaş, dünyada barış”
Merve Şebnem Oruç

Merve Şebnem Oruç

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir Kılıçdaroğlu vecizesi: “Yurtta savaş, dünyada barış”

12 Şubat 2015 Perşembe 07:44A+A-

Kemal Kılıçdaroğlu, bu hafta partisinin grup toplantısında CHP iktidarında Orta Doğu’ya barışı getireceklerini iddia etti: “CHP’lilerin iktidarında Ortadoğu’ya barışı getireceğiz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, ben de Başbakan olarak. Asla ve asla savaştan kavgadan yana olmayacağım. İnsanları silahlandırmadan yana olmayacağım. Suriye’ye de Irak’a da her tarafa barışı getireceğim; Suriyeli kardeşlerime diyeceğim ki, ‘Bir milyon 700 bin kardeşim, git kardeşim, baba ocağına geri dön, sana her türlü yardımı yapacağız.’ Sana şu ana kadar 5,5 milyar dolar harcadık, helali hoş olsun. Ama CHP iktidarında ‘Suriye’ye huzur geldi, git kardeşim kendi ülkende çalış’ diyeceğiz.”

Anlaşılan Kılıçdaroğlu dünyasında, Orta Doğu’ya barışı getirmek için, savaştan, kavgadan, insanları silahlandırmadan yana olmamak yetiyor. Böyle yapınca, Suriye’ye de, Irak’a da barış getirilebiliyor. “Vay arkadaş, bunu niye kimse düşünemedi?” diye düşünüyorsunuz, değil mi?

Aynı Kılıçdaroğlu, geçen haftaki grup toplantısında ise şöyle diyordu: “İşadamına, işçiye, çiftçiye, hak arayan kim varsa, hepimiz oturup yeniden düşünmek, karar vermek zorundayız. Yeniden bir ulusal kurtuluş savaşını başlatmak zorundayız.”

Geçen hafta Türkiye’de bir savaş başlatma çağrısı yapan, basbayağı bir iç savaştan yana görünen Kılıçdaroğlu, bir bakıyorsunuz bu hafta Orta Doğu’ya barışı getirecek, bunun için de savaştan, kavgadan yana olmayacak biri oluvermiş. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diyorsunuz, değil mi?

Yedi gün önce kurtuluş savaşı, yani bildiğin savaş başlatmaktan bahseden ana muhalefet lideri, bu hafta insanları silahlandırmaktan yana olmayacağını, bu sayede Orta Doğu’ya barış getireceğini söylüyor.  “Bir haftada insan nasıl böyle hızlı döner?” diye soruyor önce insan; yoksa CHP’nin yeni mottosu “Yurtta savaş, cihanda barış” mı diye düşünüyor; “Madem milleti sokağa çağırıyorsun sen ne işe yarıyorsun. Madem hiçbir işe yaramıyorsun, Orta Doğu’ya barışı nasıl getiriyorsun?” diye sorgulayarak ortadaki çelişkiye takılıyor; ardından “Kılıçdaroğlu işte...” diyip geçiyor.

Oysa Ana Muhalefet Lideri’nin savaş ve barış söylemleri arasındaki tezatlığa kilitlenmeyip iç savaş çağrısında ve bölgesel barış iddiasında bulunduğu her iki grup toplantısı metnini, ‘arkası yarın’ şeklinde okuyunca kendisiyle hiç de çelişmediği, hatta başka hiçbir konuda olmadığı kadar tutarlı olduğu görülebiliyor.

Geçen hafta, halkı sandığa, oy vermeye, demokrasinin en temel prensibini yerine getirmeye değil de, sokağa, kurtuluş savaşına, savaşa, yani silaha davet eden, özetle “Ben beceremiyorum, siz bir el atın, silaha sarılın, vurun, kırın, ateş edin, kan dökün, öldürün ve bizi iktidar yapın” diyen Kılıçdaroğlu, bu hafta, savaşı kazanan CHP iktidarında neler yapacağını anlatıyor aslında. İktidara gelinceye kadar Türkiye’de savaş, iktidara gelinceyse Orta Doğu’da sözüm ona barış. Nasıl mı?

Buna dair hiçbir fikrinin olmadığını mı düşünüyorsunuz Kılıçdaroğlu’nun? Vaat ettiği tek somut icraatin, Suriyelileri geri göndermek olması da size bir fikir vermiyor mu? Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin neden kaçtığına, Esad rejimi dimdik ayaktayken geri dönmenin onlar için ölüm fermanının imzalanması anlamına geldiğine bakmadan, ‘boş boş konuşmak’ için mi sarf ettiğini sanıyorsunuz, nereden baksan faşistçe olan bu sözleri? Rejimin kimyasal silah saldırısında ölen yüzlerce insanı görmediğini mi düşünüyorsunuz? Yine Salı günü BBC’ye verdiği röportajda “Bizim varil bombamız yok” diyerek gevrek gevrek gülen Esad’ın sözlerine inanıp Suriye’den gelen ve ajanslardan geçilen yüzlerce varil bombası fotoğrafından birine bile denk gelmediğini mi zannediyorsunuz? Her gün, istisnasız her gün gelen yüzlerce ölü haberinin bir tanesinin bile kulağına çalınmadığını mı farz ediyorsunuz? İşkenceyle öldürülen binlerce insanın fotoğraflarını, açlığın bir silah olarak doğrulttuğu onbinlerce kişinin acılar içindeki görüntülerini hiç görmedi mi sanıyorsunuz?

Ve aynı Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de iç savaş çıkarma çağrısının demokrasiyle alakası olduğuna inanıyor musunuz cidden? Ben inanmıyorum ama ‘boş boş’ konuştuğunu da düşünmüyorum. Bu niyetin tek başına edilmediğini de, bu planın arkasında Kılıçdaroğlu’nun yanında kimlerin olduğunu da, sözüm ona Orta Doğu’da ‘barış’ adı altında Esad rejiminin tekrar canlanması uğruna Türkiye’yi nasıl bir iç savaşa sürükleyebileceklerini de görebiliyorum.

Kılıçdaroğlu’nun CHP’si başından beri Esad’ın katliamlarının yanında durdu. Paralel yapının kafasının yeniden formatlanması Batı’nın Suriye politikasının değişmesiyle beraber oldu. Doğu’nun ve Batı’nın, demirperdeyle neoliberalizmin, diktatörlerle post-demokrasilerin, mezhepçilerle anti-İslamcıların, Şiayla dinlerarası diyalogun birleştiği yerde, CHP ve Cemaat de birleşiverdi: Esadlar, Sisiler kalsın, Erdoğanlar gitsin. Bunun için de Türkiye’de bir iç savaş çıkarmak dahil her yol mübah oldu. Acı olansa, konuşma içine serpiştirilen ‘demokrasi’, ‘özgürlük’, ‘diktatör’, ‘IŞİD’, ‘direniş’ kelimelerin tam ortasında açık açık yapılan iç savaş çağrısına kimse “Sen kimsin? Ne istiyorsun? Kimi halkın demokratik yollarla seçtiği iktidara karşı kışkırtıp kime karşı ‘kurtuluş’ savaşı ilan etmeye çağırıyorsun?” demiyor.

Tarihin kırılma noktalarından birini yaşıyoruz. Bir çağın bitip diğerinin başladığı dönemler böyle günlerdi. Tam da böyle günlerde birileri hiç durmadan kulağımıza demokrat kisvesi altında “Beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz...” diye fısıldıyor. Sahi “İnek ne içer?” diye sorduklarında “Süt” cevabı vermeyecek kadar ayık mısınız?

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT