1. YAZARLAR

  2. BENGİN BOTİ

  3. Bir Katliamın Öğrettikleri
BENGİN BOTİ

BENGİN BOTİ

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir Katliamın Öğrettikleri

06 Ocak 2012 Cuma 11:52A+A-

28 Aralık 2011 tarihinde Uludere’de gerçekleştirilen katliam, şüphesiz ki, Kürt halkına karşı işlenen onlarca katliamın, onlarca organize suçun yanına kaydedilerek tarihe kazınacaktır. Yıllardır rutinleşen, ilgili çoğunluğun bildiği, göz yumduğu, yol gösterdiği, yer yer teşvik ettiği ve hatta nemalandığı bir durumun, 20-30 kilometrelik alanda yapılan bir faaliyetin, seksen liralık mazot taşımacılığının, katliamla sonuçlanmasının perde arkasını, neden işlendiğini, kimin bu eylemle neleri hedeflediğini ortaya çıkarmak,  ilgili araştırmacıların, henüz vicdani melekelerini yitirmemiş ilgililerin işidir. Bizim payımıza düşen ise olay sonrasında herkesin durduğu yer ile ilgili sonuçlar çıkarmaktır.  

Ortaya çıkan tablo bir kez daha hatırlattı ve bir kez daha anlattı ki, Kürtler, siyasal duruşları ne olursa olsun, hayatlarını kime ve neye adarlarsa adasınlar, bir gün acımasızca katledilebilirler.

Anladım ki, en dost yüzlüler bile, vücutlarının paramparça edilmesine seyirci kalabilir, kılıflar bulmak için mazeretler geliştirebilirler. Dahası Kürtlere layık görülen bir katliam sonrasında, bir gece yarısı -20, -30 derecede kayaların arasına dağılan vücut parçalarını toplama işi gene kendi babalarına, dayılarına amcalarına, oğullarına kalabilir. Katledenler çekildikten sonra, çocuklarının kopan kollarını, kopan bacaklarını bir araya getirmek için kayaları yerinden oynatmak, karları dağıtmak, soğuğa aldırmadan cesetlerini bir araya getirmek zorunda kalabilirler.

Anladım ki, bu halk yaşadığı onlarca katliam sonrasında olduğu gibi, gene kendi yasını kendisi tutacak, kendi acılarını tek başına çekmek durumunda kalacaktır. Dünyanın bilmem neresindeki bir haksızlığa duyarlı olduğunu göstermek için türlü şekillere giren ikiyüzlü çevreler, kuruluşlar, sözde insan hakları savunucuları, söz konusu haksızlık, sahte kutsallarının ürünü olduğunda, yumuşak mesajlar vermeye devam edecekler, maslahatlarını kıble edinip, normal hayatlarında bir değişikliğe yer vermeyebilecekler.

Anladım ki, bu halkın herhangi bir evladı, dün olduğu gibi bugün de kendi topraklarında “kaçakçı” olacak, sofraya koyacak bir şey bulabilmek için çıkış yolları ararken sorgusuzca öldürülebilecek, hor görülebilecek, her türlü acıyı çekmesi reva görülebilecektir. Yeryüzünde herkes için hak olarak görülenleri kendisi için de bir hak olarak görmeye kalkışmayacak, istenmediğinde, araya ulus devletler sınırlar koyduğunda karşı kıyıya geçemeyecektir.  O kıyıdakiler dayıları da olsalar, amcaları da olsalar, o topraklar binlerce yıllık yurdu da olsa, o tepeler atalarından kalan yaylaları da olsa oralara gidemeyecek, gitmeye kalkıştığında öldürülmeyi hak etmiş olacaktır.  

Anladım ki, Kürtler, kendi topraklarının yer altı ve yer üstü zenginliklerine el atamayacaklar, aç da kalsalar, susmak zorunda kalacaklar. Aksi takdirde onar onar, yirmişer yirmişer, otuzar otuzar öldürülebilecekler. Henüz on üçünde de olsalar, on dördünde de olsalar, on beşinde de yirmi beşinde de olsalar öldürülebilecekler. Bazıları mezara bir ayağı, bir kolu ya da yüzünün bir tarafı eksik olarak girecekler. Bazıları da bir mezar bulma şansına sahip olamayacak, savrulan organları karların altında baharı bekleyecek, bir kurda ya da kuşa nasip olmaya devam edecekler.

Anladım ki, aileleri cenazelerini, yavrularını, aç ama cesur, küçük ama olgun yiğitlerini battaniyelere sarıp katırlara yüklerken, kardeşleri olduklarını iddia edenler, yeni yıl kutlama programlarına son şeklini vermekle meşgul olabilecek,  eğlencelerine eğlence katabilecekler. Henüz kırkına girmemiş bir Kürt annesi paramparça olmuş iki evladının ve onlarca yareninin mezarları başında ağıtlar yakarken, Fatihalar, Yasinler okurken, sözüm ona bilinçli kardeşleri, büyük büyük salonlarda en seçkin hocalardan ilahiler dinleyerek mest olabilecekler, “kutlu” devletlerinin selameti için dualar okumaya devam edebilecekler.

Anladım ki, Kürtler en modern iletişim araçlarıyla seslerini ne kadar duyurmaya çalışsalar da katliamlar olup bitecek, katiller çekilip gidecek, aradan dakikalar, saatler,  vakitler geçecek ve fakat her nedense medyalar bunu görmeyebilecek.  Myanmar’da çıkan bir yangın ya da Noel Babanın gerçekte var olup olmadığı ile ilgili tartışmalar haber ajansları için daha öncelikli haber değeri taşıyabilecek.

Onlar ceset parçalarını toplamakla meşgulken, diğerleri, yılbaşı kutlamalarının dindeki karşılığını anlatmakla zaman geçirecekler, alternatif programlar için büyük bir aşkla çabalayabilecekler.

Anladım ki, yüreklerini kaybetmemiş güzide insanların içten feryatları, efsunlanmış çoğunluğun sahte kutsalları karşısında münferit tepkiler olarak kalabilecek ve hatta bu ilkeli duruş sahipleri Kürtlerin etkisinde kalmakla suçlanarak, bedeller ödemek zorunda kalabileceklerdir.

Bu halkın evlatları ise duruşları ne olursa olsun aynı ortak sonucu paylaşmaya devam edecek, benzer tavırlarla karşılaşacak ve her zaman her yerde, yalnız ve sahipsiz kalmaya devam edeceklerdir.

Bütün bunları anlamış olmanın verdiği ağırlığın altında kendime olan saygımı zedelememek için, öze dönüş çabasıyla, bir çıkış yolu bulmalıyım. Aslında hepimiz bulmalıyız. Yoksa bu vebal hepimizi girdabında boğacaktır.

[email protected]

 

YAZIYA YORUM KAT

10 Yorum